CHP Sözcüsü Faik Öztrak, “Erdoğan, ekranlara çıkıp, millete izlettikleri videoların montaj olduğunu, muhalefeti karalamak için millete yalan söylediklerini açık açık itiraf ediyor. Bu, apaçık sahtekarlıktır. Buna tevessül eden biri, artık bu ülkenin cumhurbaşkanı olma kabiliyetini kaybetmiştir. Ama milletimiz şunu bilir; yalan ile yol alınmaz, yalan söyleyenle yola çıkılmaz. İkinci turda artık herkesin maskesi düştü. Yalancıların yalanları ortaya döküldüğüne, sahte muhalifler de sahneden çekildiğine göre, 28 Mayıs`ta artık çok net bir seçim yapacağız. Bu seçim, hakikat ile derin kurgu arasında, aydınlık ile karanlık arasında, millet için çalışanla bir avuç yanaşma, faiz lobisi, dolar baronu için çalışan arasında olacak” dedi.
Faik Öztrak, bugün Tekirdağ`ın Çorlu ilçesinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Öztrak, şunları söyledi:
“DAMADIYLA BİRLİKTE, MİLLETİN 128 MİLYAR DOLARINI MERKEZ BANKASI`NIN ARKA KAPISINDAN BUHARLAŞTIRMIŞTI”
“Bir memleket ya ilimle ya da zulümle yönetilir. Bu hükümette ilim olmadığını, ama zulmün çok olduğunu yaşayarak gördük. Ekonomist olduğunu iddia eden Saray`ın kibir abidesi, bir sabah kalktı, kimseyle istişare etmeden, ‘Faiz sebep, enflasyon netice` dedi. Kerameti kendinden menkul bu sözlerin ardından, bakan üstüne bakan değiştirdi. Merkez Bankası Başkanlarını görevden aldı. Zaten yönetemediği için savrulan ekonomiyi, ‘Nas` dedi, ‘model` dedi, krizin içine attı. Paramızı, Türk lirasını pul etti. Enflasyon canavarını hortlattı. Hayat pahalılığını azdırdı. Bu aziz millete, cehaletiyle zulmetti. ‘Paramız pul olunca ihracat artacak, ithalat azalacak, dış açık düşecek` dedi. Yalan oldu. Dış açığımız, rekor üstüne rekor kırmaya devam ediyor. ‘Döviz rezervlerimiz artacak` dedi. O da yalan oldu. Zaten önceki iki seçime girerken ekonomide istikrar görüntüsü vermek için damadıyla birlikte, milletin 128 milyar dolarını Merkez Bankası`nın arka kapısından buharlaştırmıştı. Merkez Bankası`nın tabela faizini düşürmeye başladıktan sonra da bir o kadarını daha sattı. Seçimin birinci turundan bu yana da 6 milyar doları daha dibi delik kovaya boşalttı. Saray, şimdi, Merkez Bankası`nın kasasında ne var ne yoksa, döviz demeden, altın demeden satıyor. Başka ülkelerden günlük borç alıyor, onu da satıyor. Kendi ifadesiyle ‘Körfez`den sistemimizin içine para depo eden ülkelerden` gelen paralar da Merkez Bankası`nı böyle rahatlatıyor.
“MERKEZ BANKASI TABELA FAİZİNİ İNDİRMEYE BAŞLADIĞINDA YÜZDE 19 OLAN ENFLASYON, TÜİK`İN MAKYAJINA RAĞMEN YÜZDE 85`LERİ GÖRDÜ”
Günlük bilanço üzerinden hesaplanan net rezerv açığı, bugün 80 milyar dolara dayandı. Çakma ekonomistin memlekete maliyeti her gün ağırlaşıyor. Paramız pul olmaya devam ediyor. Dolar kuru 20 liraya çıktı. Talimatlı faiz indirimlerinin başlamasından bu yana Türk lirası, dolar karşısında yüzde 55 değer kaybetti. O günden bugüne, ekonomisi bize benzeyen ülkeler arasında parası en çok değer kaybeden ülke biz olduk. Erdoğan`ın bu sözü de yalan çıktı. ‘Hayat pahalılığı düşecek` dedi. Merkez Bankası tabela faizini indirmeye başladığında yüzde 19 olan enflasyon, TÜİK`in makyajına rağmen yüzde 85`leri gördü. Diyanet İşleri Başkanlığı, her sene vekâlet yoluyla kurban kesim bedellerini açıklar. 2022`de 2 bin 250 lira olan bedel, bu sene 5 bin 950 liraya çıktı. Diyanet`in enflasyonu yüzde 164. Kıymanın kilosu 350 lirayı da geçti. Soğanın, domatesin kilosu 30 lirayı gördü. Hayat pahalılığının düşeceği de yalan çıktı. Verdiği sözlerin hiçbirini tutmayan Saray`ın kibirlisi, bütün tuşlara birden bastı. Piyasalara sürekli müdahale etti. Oyun devam ederken kural değiştirdi. Güveni bitirdi. ‘Seçim kaybedeceğimi bilsem de yapmam` dediği ne varsa yaptı. Ekonomi savunmasız kaldı. Alarm zilleri çalmaya başladı.
“SARAY ‘DÖNDÜK` DESE DE PEK ÇOK BANKA HÂLÂ NAKİT AVANSA KISITLAMALAR UYGULUYOR”
Türkiye`nin Kredi Temerrüt Risk Primi (CDS), seçim öncesinde, bu beceriksiz kadro gidecek beklentisiyle 500 baz puanın altına düşmüştü. Şimdi, seçimin ikinci tura kalmasıyla yeniden 700 baz puanın üzerine fırladı. Risk primi yükseldikçe, dışarıdan borç alırken ödediğimiz faiz de aynı riskli şoförün sigorta poliçesi gibi sürekli artıyor. Türkiye`nin kısa vadeli dış borcu, 161 milyar doların üzerine çıktı. Bu bir rekor. İşler artık şirazesinden çıktı. Dış açık, bütçe açığı azdı. Döviz, fren tutmuyor. Erdoğan, seçimin birinci turundan hemen sonra, bu gidişi nasıl çözmeyi düşündüğünü gösterdi. Kredi kartından nakit çekimini ve bazı alışverişleri sınırladı. Bankalar, ‘Bu kadarı da fazla` dedi. Vatandaş, bankalardan kredi alamaz oldu. KOBİ, çiftçi, karttan nakit çekemez hale geldi. Piyasalardan isyan sesleri yükselmeye başlayınca seçimin daha bitmediğini anladı, U dönüşü yaptı. Ama bu işler, Pandora`nın kutusu gibidir. Kutuyu bir kere açınca, dışa saçılanlar geri girmez. Saray ‘döndük` dese de pek çok banka hâlâ nakit avansa kısıtlamalar uyguluyor.
“DÖVİZ PİYASASINDA, ISINAN DÜDÜKLÜ TENCERENİN BASINCI HER GEÇEN GÜN ARTIYOR”
Artık bankadan döviz almayı geçtik, varsa hesabınızdaki birkaç yüz dolar dövizi çekmek için bile, önce gidip sıraya isminizi yazdırmanız gerekiyor. Kendi paranızı alabilmek için kuyruğa girip sıra bekliyorsunuz. Finans sektörü, ‘Yaşananlar, eğer bu yönetim devam ederse neler yaşayabileceğimizin habercisi` diyor. Tekstil sektöründen temsilciler, ‘Sabah aldın aldın, sonra döviz yok. Fabrikalar kilitlenmek üzere, böyle sürerse seri iflaslar görebiliriz` diye uyarıyor. Seçimin ikinci turuna, hormonlu büyüme politikası nedeniyle hız limitini aşmış ve aşırı ısınmış bir ekonomiyle gidiyoruz. Döviz kuru, Merkez Bankası`nın arka kapısından yapılan satışlarla sürekli baskılanıyor. Döviz piyasasında, ısınan düdüklü tencerenin basıncı her geçen gün artıyor. Bu gidişin sonunda ekonominin duvara toslamasının kaçınılmaz olduğunu herkes görüyor. Onun için risk primi rekor üstüne rekor kırıyor. Tüm bu tablonun müsebbibi olan, koltuğunu kaybetme korkusuyla gözü dönen Saray hükümetinin mecalsiz, kifayetsiz, yönetme kabiliyetini yitirmiş başı, ekonomi konuşulmasın, yaklaşan felaket fark edilmesin diye, ‘Kitleler, küçük yalanlardan çok büyük yalanların kurbanı olurlar. Çarpıcı ölçüde arsız olan yalan, ardında her zaman izler bırakır. Dünyanın tüm uzman yalancıları bunu bilir` diyen Hitler`in kitabında yazdığı yalan taktiklerini uygulamaya çalışıyor. On parmağında on kara, rakibi Kemal Kılıçdaroğlu`na sürmeye kalkıyor. Sahte afişlerle, sahte videolarla milleti kandırmaya çalışıyor. Bunların siyaseten ellerinde kalan tek sermaye, arsızlıkları. Erdoğan, ekranlara çıkıp, millete izlettikleri videoların montaj olduğunu, muhalefeti karalamak için millete yalan söylediklerini açık açık itiraf ediyor. Bu, apaçık sahtekarlıktır. Buna tevessül eden biri, artık bu ülkenin cumhurbaşkanı olma kabiliyetini kaybetmiştir. Ama milletimiz şunu bilir; yalan ile yol alınmaz, yalan söyleyenle yola çıkılmaz.
“BU SEÇİMDE MİLLETİMİZ, NASIL BİR ÜLKEDE YAŞAMAK İSTEDİĞİNE KARAR VERECEK”
İkinci turda artık herkesin maskesi düştü. Yalancıların yalanları ortaya döküldüğüne, sahte muhalifler de sahneden çekildiğine göre, 28 Mayıs`ta artık çok net bir seçim yapacağız. Bu seçim, hakikat ile derin kurgu arasında, aydınlık ile karanlık arasında, millet için çalışanla bir avuç yanaşma, faiz lobisi, dolar baronu için çalışan arasında olacak. Bu seçimde milletimiz, iki aday arasında kararını verecek. Bugüne kadar millete verdiği sözlerin hiçbirini tutmayan, müflis, metal yorgunu, yönetme kabiliyetini kaybetmiş, başarısız bir yönetici Erdoğan mı, yoksa daha iktidara gelmeden vatandaşa verdiği sözleri hükümete zorla yaptırabilen, emeklinin bayram ikramiyesi almasını, EYT sorununun çözülmesini, memura 3600 ek göstergenin verilmesini sağlayan, gece gündüz çalışıp millet için proje üreten, ‘kral değil kural olmalı` diyen, ‘sadakat değil liyakat` diyen, kendi belediyelerinin yönettiği yerlerde vatandaşa verdiği her sözü tutan Kemal Kılıçdaroğlu mu? Bu seçimde milletimiz, nasıl bir ülkede yaşamak istediğine karar verecek. Eskiden çuvalla alınan soğanın artık taneyle alındığı, eskiden taneyle alınan karpuzun artık dilimle satıldığı, bir kilo etin 500-600 liraya, bir kalıp peynirin 200-300 liraya çıktığı, banka hesabındaki dövizi sıraya girmeden çekemediğin, bankaya gittiğinde kredi kapılarının yüzüne kapandığı, insanların bir somun ekmeğe muhtaç olduğu, yorgun Erdoğan`ın yönetemediği bir ülkede mi, yoksa millete hizmet aşkıyla gece gündüz koşan; plan, program ve projeleriyle içeride ve dışarıda güveni sağlayacak, ekonomiyi önce feraha çıkaracak, sonra milleti refaha kavuşturacak, Türkiye`yi dünyada yükselen yıldız yapacak, ‘hak, hukuk, adalet` diyen Kemal Kılıçdaroğlu`nun yönettiği bir ülkede mi? Bu seçimde milletimiz, ülkeyi kimin nasıl yöneteceğine karar verecek.
“BU ÜLKENİN GENÇLERİNİ, EVLATLARIMIZI UMURSAMAYAN ERDOĞAN MI”
Milyonlarca sığınmacıyı, kaçağı ülkeye dolduran, bu ülkenin gençlerinin işlerini onlara veren, ‘Sığınmacıları göndermeyeceğim` diye bas bas bağıran, bu güzelim ülkeyi yönetemeyerek gençlerin bırakın bir ev, bir arabayı, bir akıllı telefon sahibi olma umudunu bile bitiren, vatanını çok sevmesine rağmen umudunu yitirdiği için başka ülkede gelecek kurmayı seçen yetişmiş evlatlarımıza ‘Giderlerse gitsinler` diyen, bu ülkenin gençlerini, evlatlarımızı umursamayan Erdoğan mı, yoksa sığınmacıları 2 yıl içinde ülkelerine geri göndermeye, onların ellerinden aldığı işleri gençlerimize iade etmeye kararlı, ‘Gençlerimiz ülkelerine dönsün, hiçbir çocuk yatağa aç girmesin` diyen Kemal Kılıçdaroğlu mu ülkeyi yönetecek? Karar ver.
“21 YIL ÖNCE SEN, RAHMETLİ BAYKAL`IN KARŞISINA ŞÖHRET OLMAK İÇİN Mİ ÇIKTIN”
Yorgun yüzünü kat kat makyajla gizlemeye çalışan, elini kaldıracak mecali bile olmayan, uzatılan bir bardak suya korkuyla bakan, tüm dünyada seçim öncesi rakipler televizyonlarda karşı karşıya gelirken bizde rakibinin karşısına çıkmaktan korkan Erdoğan mı, bu ülkenin gençleriyle el ele hak, hukuk, adalet için Ankara`dan İstanbul`a yürüyen, ‘Yiğitsen er meydanına gel, televizyonda karşıma çık, milletin terazisinde tartılalım` diyen Kemal Kılıçdaroğlu mu? Genel Başkan`ımız, son TRT konuşmasında Erdoğan`ın ülkeyi milyonlarca düzensiz göçmenle nasıl doldurduğunu, kahraman ordumuza kumpas kuranlara nasıl yol verdiğini tek tek anlattı. ‘Erdoğan benim karşıma çıkmaya cesaret edemez. Çünkü o da çok iyi biliyor ki PKK`yla masaya oturan, gizli saklı müzakereler yürüten kendisidir` dedi. Dün de Erdoğan`a bir kere daha rest çekti. ‘Sadece görüştüğünü söylemiyorum Erdoğan. Sen, teröristlerin hamisisin. Madem kanıt istiyorsun, meydan okuyorum sana. Kendi televizyonun TRT`de, bu akşam, yarın ya da cumartesi günü çık karşıma. Senin teröristlerle iş birliği yapan bir namert olduğunu herkese ispat edeceğim` diye meydan okudu. Ama Erdoğan, ‘şöhret, möhret` deyip yine kaçmış. En son 21 yıl önce sen, rahmetli Baykal`ın karşısına şöhret olmak için mi çıktın? Bu, şöhret meselesi değil, cesaret meselesidir. Sen de biliyorsun ki ne teröristlerle iş birliği yaptığına ne ekonomiyi kimler için viraneye çevirdiğine ne de milletin tenceresini nasıl boşalttığına cevap veremezsin.
“KEMAL KILIÇDAROĞLU GELDİĞİNDE, ÇOK DAHA SAĞLIKLI VE DENGELİ; İSTİŞAREYE, DENETİME VE UZLAŞMAYA DAYALI BİR YÖNETİM ANLAYIŞI GELECEKTİR”
Milletimiz, çok büyük bir millettir. Devletimiz, çok büyük bir devlettir. Ekonomimizin potansiyeli yüksektir. Alınan her tedbire büyük bir hızla cevap verir. Coğrafi konumumuz eşsizdir. Dünyanın kalbindeki Türkiye`den 4,5 saatlik uçuş mesafesinde 1,5 milyarlık nüfusa, 58 ülkeye ve 21,5 trilyon dolarlık pazara erişmek mümkündür. İş insanlarımız, türlü zorlukları aşar, gerekirse dünyanın öbür ucuna ulaşır. Üretir, geliştirir, ticaretini ahlakıyla yapar. Toprağımız bereketlidir. Bu ülke, tarımın başladığı, bastonu saplasan yeşertecek mümbit topraklar üzerine kurulmuştur. Çiftçimiz, emekçimiz çalışkandır. Emekçimiz, yoku var eder. Çiftçimiz, alın teriyle gerekirse bozkırdan bir vaha yaratır ve en önemlisi, nüfusumuz hâlâ gençtir. Gençlerimiz, taşı sıksa suyunu çıkartır. Türkiye`nin imkanları da potansiyeli de çok büyüktür. Bugün içinde olduğumuz kötü durumun tek sebebi kötü yöneticilerdir ve korkarım Türkiye, bu politikaların devamı halinde kızıl-karanlık bir pazartesiye uyanır. Halimiz Arjantin`den beter olur. Türkiye`nin ihtiyacı, doğru bir yönetimdir. Dengesiz, frensiz, tek kişilik bu ucube sistemin ülkemize istikrar değil, istikrarsızlık getirdiğini bu millet yaşayarak görmüştür. Pazar günü kurulacak sandık, bu anlamda önümüze çok önemli bir fırsat sunmaktadır. Pazar günü yapılacak ikinci tur oylamanın ardından yürütmenin başına Kemal Kılıçdaroğlu geldiğinde, çok daha sağlıklı ve dengeli; istişareye, denetime ve uzlaşmaya dayalı, bir yönetim anlayışı gelecektir. İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyelerimizde de meclis çoğunluğu ayrı partilerde, başkanlıklar bizde. Buna rağmen belediye başkanlarımız, bütün işleri tıkır tıkır hem de önceki dönemlerden çok daha başarılı şekilde götürüyorlar. Biz, zaten CHP iktidarında ‘Kesin Hesap Komisyonu Başkanı muhalefetten olsun ki bizi en sağlıklı ve en etkin şekilde denetlesin. Meclis`te oluşacak uzlaşma kültürü toplumun tamamına yayılsın` dedik. Şimdi biz, bu iddiamızı Türkiye çapına yayacağız.
“TÜRKÇE BİLE BİLMEYEN YABANCILAR, TÜRKİYE`NİN GELECEĞİNE KARAR VERECEĞİMİZ BU EN ÖNEMLİ SEÇİMDE OY KULLANIYOR”
Tek kişilik rejim, istikrar değil istikrarsızlık getiriyor. Bu, iki kere iki dört… Kemal Kılıçdaroğlu`nun cumhurbaşkanlığında, dengeli bir yönetim kurulacak. Milletimiz yeniden birbirine sarılacak. Türkiye, hak ettiği huzura ve refaha ulaşacak. Aziz milletimiz, mühür senin elinde, karar senin. Kararını ver. Körfezden gelen depo paralar sisteme sokuluyor, Ruslar doğal gaz alacaklarını erteliyor. Havalimanlarına kurulan sandıklarda, Türkçe bile bilmeyen yabancılar, Türkiye`nin geleceğine karar vereceğimiz bu en önemli seçimde oy kullanıyor. Bu şahsım hükümeti, ülkenin geleceğini yabancıların eline bırakıyor. Senin iradene yabancıları musallat ediyor. Buna izin verme, dikkatli ol. Sandığa git, oyunu bu ülkenin aydınlık geleceği için kullan. Sen oyunu kullan; haksız, hukuksuz, kuralsız yönetim anlayışı son bulsun. Sen kararını ver; milleti görmeyen, sesini duymayan, vatandaşını unutan bu hükümet değişsin, sorunları çözecek kadrolar iş başına gelsin. Bu topraklara yine baharlar gelsin. Umutlar yeşersin.”