Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı konuşmadan önemli satırlar şöyle;
Türkiye’nin en temel sorunlarından birisini yani eğitim sorununu konuşacağız, eğitimi konuşacağız. Neden eğitim Türkiye’nin en temel sorunu? Türkiye büyümek istiyor, Türkiye gelişmek istiyor, Türkiye dünya çapında yeni sanatçılar çıkarmak istiyor. Türkiye bilimde, teknolojide ilerlemek istiyor. Türkiye insan haklarında, kadın – erkek eşitliğinde çağdaş uygarlığın benimsediği bütün kuralları kendi ülkesinde yaşama geçirmek istiyor ve Türkiye hem bölgesinde, hem dünyada saygın bir ülke olmak istiyor. Bunun tek yolu var eğitim. Eğitim bu kadar önemli. Eğitimin önemini vurgulayan temel kural bakanlığın adının başında milli olmasıdır. Adı üstünde Milli Eğitim Bakanlığı. Yani kendi milli değerlerimizle evrensel değerleri buluşturmaktır. Eğer siz kendi milli değerlerinizle evrensel değerleri, yani bilimi, yani aklı, mantığı, yani merakı, yani sorgulamayı çocuklarımıza öğretirseniz, emin olun Türkiye’nin önünde hiçbir güç duramaz. Eğer bir ülkeyi geri bıraktırmak istiyorsanız o ülkeyi işgal etmenize gerek yok. Sadece ve sadece eğitim sistemini bozacaksınız. Eğitim sistemini bozduğunuz andan itibaren o ülkenin geriye gittiğini görürsünüz. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Devletlerin yıkılışındaki temel olgu, temel gerçek eğitimin o devletlerde iflas etmesidir. Eğer bir ülkede eğitim gelecek yüzyılı belirlemiyorsa, gelecek yüzyılın altyapısını oluşturamıyorsa, dünyayla rekabet edebilecek bir yapıyı oluşturamıyorsa, bir insan yani beşeri sermaye oluşturamıyorsa toplum geriye gider ve bir süre sonra yok olur. Osmanlı’nın batışına bakın bu gerçeği bütün çıplaklığıyla görürsünüz.
Eğer tarihi iyi bilirsek tekerrür ettirmeyiz. Tarih bize çok şey öğretir. Bütün somut gerçekleri orada görebiliriz. Yaşanmış gerçekler bunlar ve biz o yaşanmış gerçeklerden ders alarak geleceği inşa etmek zorundayız. Eğer yaşanmış gerçekleri tekrar edersek kendi sonumuzu kendimiz hazırlamış oluruz. 20 ve 21.yüzyıllarda dünyanın en stratejik ürününün insan beyni olduğunu artık insanlık tartışmasız kabul etti. Yani akıl. Aklın merakı doğurduğu, merakın gelişmeleri tetiklediğini unutmamak gerekiyor. Eğer biz doğuştan gelen bu yeteneği, merak yeteneğini eğitimle güçlendirirsek, çeşitlendirirsek o zaman emin olun Türkiye çok daha iyi yere eğitim sorununu taşımış olur. Hep birlikte yaşanan sorunları masaya yatırmak, hep birlikte yaşanan sorunlara çözüm üretmek hepimizin ortak görevi olur. Bunun bir partiyle, eğitimin bir partiyle, eğitimin bir grupla, eğitimin bir başka yerle ilgisi yoktur. Eğitim toplumun hangi görüşten, hangi kimlikten, hangi inançtan olursa olsun hepimizin ortak sorun alanıdır.
Eğitimde reform sürekli olması gereken bir şeydir. Eğitimde reformu bu işin uzmanları, bu işi araştıranlar, bu işi dünya çapında sorgulayan insanlar yapar. Çocuklar sadece benim çocuğum, sadece sizin çocuğunuz değil. Bu ülkede yaşayan bütün çocuklar hepimizin çocuklarıdır. Hiç kimsenin nasıl burnunun kanamasını istemezsek her çocuğumuzun çok iyi eğitim almasını isteriz. Eğitim, çocukların bir siyasal partinin arka bahçesinde okuyan okullarda gerçekleştirilmesini sağlamak değildir. Eğitim çağdaş uygarlığı yakalamaktır, çağdaş uygarlığı aşmaktır. Eğitimin özünde yatan budur. Sevgi var çünkü, barış var çünkü, rekabet var çünkü. Yeni buluşların altına imza atmak var çünkü. Ekonomide güçlü olmak var çünkü. Eğitimin temel amaçlarının bunlar olması lazım.
4+4+4 eğitim sistemi parlamentoya bir kanun teklifi olarak verildi. Yani 4+4+4 sistemi bakanlar kurulunda görüşülmedi, Milli Eğitim Bakanlığında görüşülmedi, Milli Eğitim şuralarında görüşülmedi, kalkınma planlarında yoktu. 5 milletvekili imza attı altına, 5 milletvekilinin hiçbirisi eğitimci değil. Bu tablo başlı başına eğitimin nasıl katledildiğini gösteriyor bize. Buna itiraz ettik, “Yanlış yapıyorsunuz” dedik, çocuklarımız için söyledik bunu. Anayasa Mahkemesine kadar götürdük olayı. Ama bugün bütün anneler çocuklarını sabah okula gönderirken huzur içinde göndermiyorlar. Çocuğu hangi okula gidecek belli değil. Parası olan çocuğunu özel okula gönderiyor. Yoksul olan ise zorunlu olarak devlet okuluna gönderiyor. Varsılla, yoksul arasındaki eğitim harcaması arasındaki fark 78 kat. Hepimizin oturup düşünmesi lazım. Bu işin sağı, solu yok arkadaşlar. Bu işin ortası yok. Bu işi akıl masasına yatırmak ve orada görüşmek zorundayız. Birlikte tartışmak zorundayız, çözüm üretmek zorundayız çocuklarımız için, Türkiye için.
Öğretmenler Bu Toplumda Hepimizin Baş Tacı Yapması Gereken Kişilerdir.
Öğretmenleri baş tacı yapmayan bir toplumun geleceği yoktur. Çocuğumuzu inşa eden, çocuğumuzu yetiştiren, onun yeteneğini keşfeden, o yeteneklerin gelişmesini sağlayan kişinin adı öğretmendir. Öğretmeni böyle tutmamız lazım. Eğer bir ülkede öğretmeni açlığa mahkum ederseniz, öğretmen aybaşını nasıl getiririm diye düşünürse çocuğumuza yeterli zaman ayıramaz. Öğretmeni baş tacı etmenin yolu öğretmene özgürlük alanı vermek, öğretmeni mali açıdan güçlendirmektir. Bugün gönüllü olarak bütün terör örgütünün bulunduğu bölgelere gidenler öğretmenlerdir. Oradaki çocuklara sevgiyi aşılayan öğretmenlerdir. Yurt sevgisini, vatan sevgisini, bayrak sevgisini aşılayan öğretmenlerdir. Birlikte yaşama kültürümüzü o çocuklarımıza öğretenler öğretmenlerdir. Öğretmeni baş tacı yapmayan bir toplumun geleceği yoktur.
Eğitimin Önemini Kavrayan Cumhuriyeti Kuranlardır
Bugün geldiğimiz nokta UNICEF’in yaptığı çalışma var, Türkiye eğitim kalitesi bakımından 41 ülke arasında sonuncu. Bizim çocuklarımız mı yeteneksiniz? Hayır efendim çocuklarımız yetenekli. Eğitimle köreltiyoruz çocukların yeteneğini. Yanlış eğitiyoruz çocuklarımızı, bilimsel eğitmiyoruz. İşin uzmanı eğitim politikalarını belirlemezse sonuç böyle olur. Adı milli olan bir bakanlıkta, gayri milli eğitim yapılırsa bu olmaz. Kendi tarihine saygı duyması lazım. Eğitim konusunun önemini kavrayan bu cumhuriyeti kuranlardır. Eğitimin önemini kavrayan cumhuriyeti kuranlardır. “Cumhuriyetin kuruluş değerlerine dönmemiz gerekir” dememizin temelinde yatan da budur. Anadolu’da okuma – yazma oranı erkeklerde yüzde 5 – 6. Bazı araştırmalara göre yüzde 8. Kadınlarda okuma – yazma oranı binde 8. Bin kadından 8’i biliyor. Üniversitelerde ders veren bir tek kadın akademisyen bile yoktu. Ama o insanlar olağanüstü çaba harcadılar. Millet Mektepleriyle okuma yazma öğrettiler, köy enstitüleriyle çocuklarımızı yetiştirdiler, dünyayı öğretmeye çalıştılar bu insanlara, bu çocuklara.
Milli Eğitim Bakanlığı Daha Düne Kadar Fetö Terör Örgütünün Elindeydi
Ama maalesef bunların tamamında sorunu aşamadık. Oysa iyi bir insan potansiyelimiz var, öğretmenlerimiz çok iyi. Ama onların önü kesiliyor. Üniversitelerimiz bilgi üretemez noktaya geldi. Biz bunu söylediğimizde okulların, öğrencilerin hangi noktaya geldiğini dillendirdiğimizde bize şunu söylüyorlar: “Siz terör örgütüyle aynı dili konuşuyorsunuz.” Sanki Milli Eğitim Bakanlığını FETÖ terör örgütüne biz teslim etmişiz gibi. Milli Eğitim Bakanlığı daha düne kadar FETÖ terör örgütünün elindeydi, onlar yönetiyordu Milli Eğitim Bakanlığını. Onlar ne istedilerse verdiler. Kendileri de itiraf ettiler. Okul istediler okul verdiler, öğretmen istediler öğretmen verdiler, arsa istediler arsa verdiler, ihale istediler ihale verdiler, üniversite istediler üniversite verdiler. Peki Allah aşkına söyler misiniz devlet okullarında çalışan öğretmen ne istedi de neyi vermediler? Ne istediyse hiçbir şeyi vermediler. Böyle bir eğitim sistemi olabilir mi? Paralel eğitim sistemi kurdular. Biz bunu dillendiriyoruz rahatsız oluyorlar. Zaten siz rahatsız olun diye dillendiriyoruz. Bir Milli Eğitim Bakanlığını yani Milli Eğitimi terör örgütüne teslim eden bir hükümete ne diyeceksiniz Allah aşkına? Hala sorun tam çözülmüş değil. Biz çocuklarımızın güzel bir eğitim almasını istiyoruz, çağdaş bir eğitim almasını istiyoruz, bilimsel bir eğitim almasını istiyoruz, onların ufuklarının gelişmesini, büyümesini istiyoruz. Bizim arzu ettiğimiz bu. Eğitim az öncede söyledim bir siyasal partiye militan yetiştirme yeri değildir okullar. Eğer okulları bir siyasal partiye militan yetiştirmek gibi düşünürseniz kaybeden Türkiye olur, kaybeden hepimiz oluruz, aynı gemideyiz. 100 yıl sonrasını düşünmek zorundayız ve ona göre politikalar oluşturmak zorundayız.