Haber: ÇAĞATAN AKYOL / Kamera: GAYE ŞEYMA CAN
İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, Kahramanmaraş merkezli yıkıcı depremin ardından yaşanan sıkıntılarla ilgili "Her büyük felakette olduğu gibi bu deprem felaketinde de devlet enkaz altında kalmıştır. 1999 Gölcük depremi üzerinde yazdığı yazı hafızalarda yerini korurken bugün aksini söyleyen AKP Sözcüsü Ömer Çelik`in `Türkiye yönetilemiyor ve yönetemeyen, yönetmesi mümkün olmayan bir mekanizmanın yönetiyormuş gibi yapması binlerce cana mal oluyor. Eğer bugün birilerin fiyakası bozulmasın diye söylenmesi gerekenlerin ‘milli birlik ve beraberlik` nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak; bugün susarsak, bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasına ortak olmuş olacağız` sözlerine aynen katılıyoruz. Türkiye`yi yönetemiyorsunuz, yönetiyormuş gibi yapıyorsunuz. Afet değil bu bir katliamdır bunun sorumlusu da siyasi iktidardır" açıklamasını yaptı.
Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki 10 ilde yıkıma neden olan depremlerin ardından İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri üyeleri, bugün İstanbul Tabip Odası`nın (İTO) Cağaloğlu`ndaki binasında basın toplantısı düzenledi. Toplantıya Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İstanbul İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Seyfettin Avcı, İTO Genel Sekreteri Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu, İstanbul Diş Hekimleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Hikmet Arısal ile KESK İstanbul Şubeler Platformu adına Mesut Mike katıldı.
İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri`nin hazırladığı ortak basın açıklaması metnini Mesut Mike okudu. Türkiye`nin yanı sıra Kuzey Suriye`de de etkili olan depremde meydana gelen on binlerce can kaybı nedeniyle tüm halklara baş sağlığı dilenen ve dayanışma çağrısı yapılan açıklama özetle şöyle:
"YIKIMIN SONUÇLARI GİDEREK AĞIRLAŞIYOR: 6 Şubat 2023 tarihinde saat 04.17`de Kahramanmaraş`ın Pazarcık ilçesi merkezli 7,7 büyüklüğünde ve aynı gün saat 13.24`te Elbistan merkezli 7,6 büyüklüğünde gerçekleşen iki depremin yarattığı yıkımın sonuçları giderek ağırlaşıyor. Deprem Türkiye`nin yanı sıra Kuzey Suriye`de de etkili olmuş ve on binlerce can kaybına yol açmıştır. Haritadan silinme noktasına gelen köyler, yerle bir olan iller ve içlerindeki yüzbinlerce insanın durumunun yarattığı tarifsiz acılar aynı zamanda hepimize ağır sorumluluklar ve görevler yüklemektedir. Öncelikle tüm halklarımıza baş sağlığı diliyor ve dayanışma çağrısı yapıyoruz.
HER BÜYÜK FELAKETTE OLDUĞU GİBİ BU DEPREM FELAKETİNDE DE DEVLET ENKAZ ALTINDA KALMIŞTIR: Her büyük felakette olduğu gibi bu deprem felaketinde de devlet enkaz altında kalmıştır. Deprem kuşağında olduğu bilinen ülkemizde ilgili kurumların her an deprem olacakmış gibi hazır olmaları gerekirken, kamu kurumlarının hazırlıksız olduğu bir kez daha görülmüştür. 1999 Gölcük depremi üzerinde yazdığı yazı hafızalarda yerini korurken, bugün aksini söyleyen Ömer Çelik`in `Türkiye yönetilemiyor. Ve yönetemeyen, yönetmesi mümkün olmayan bir mekanizmanın yönetiyormuş gibi yapması binlerce cana mal oluyor. Eğer bugün birilerin fiyakası bozulmasın diye söylenmesi gerekenlerin ‘milli birlik ve beraberlik` nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak; bugün susarsak, bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasına ortak olmuş olacağız` sözlerine aynen katılıyoruz. Türkiye`yi yönetemiyorsunuz, yönetiyormuş gibi yapıyorsunuz.
ENKAZDAN ÇIKMIŞ VE AĞIR TRAVMA YAŞAMIŞ BİR İNSANIN BAŞINDA TEKBİR GETİRMEK İZAH EDİLEBİLİR BİR DURUM DEĞİLDİR: Önlem alınmadığında meydana gelen her felaketi `kader` diye adlandıranlar şunu bilsinler ki ne madende ölmek ne demiryollarında bedeni parçalanmak ne de göçük altında kalmak kader değildir. Kader demek suçluları, sorumluları aklamaktır. Bunun kader olmadığını onların anlayacağı dilden söylersek her gün televizyonlarda kadercilik nutukları atan ilahiyatçıların da bilimi ve bilim insanlarını referans göstermeleri ne kadar haklı olduğumuzu göstermektedir. Tedbirsizlik sonucu gerçekleşen her ölümü `şehitlik` olarak adlandırmak insanlara `Başınıza gelene razı olun, itiraz etmeyin` demektir. Bu kabul edilemez. Enkaz alanında akılla, mantıkla izah edilemeyen tekbir getirme, slogan atma gibi insan yaşamını hiçe sayan davranışlar derhal engellenmelidir. Enkazdan çıkmış ve ağır travma yaşamış bir insanın başında tekbir getirmek izah edilebilir bir durum değildir.
DAYANIŞMAYI ENGELLEYİCİ, SANSÜRCÜ VE TEKÇİ POLİTİKA VE KARARLARA HAYIR DİYORUZ: Tüm ülkede yurttaşlar ayağa kalmış durumda ve olanaksızlıklara, engellemelere rağmen büyük bir dayanışma çalışması yürütülmektedirler. Bu noktada iktidarın şu ana kadar yürüttüğü çalışma ve faaliyetler tarihte eşine ender rastlanan böylesi bir felaket ve afet karşısında şaşkınlık ve öfkeye yol açmaktadır. Koordinasyona, planlı ve programlı çalışmaya, iletişime evet ancak dayanışmayı engelleyici, sansürcü ve tekçi politika ve kararlara hayır diyoruz. Yetkililerin alanında uzman meslek örgütleriyle mutlaka koordineli olarak çalışması gerekmektedir. Türk Tabipleri Birliği; Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Türk Diş Hekimleri Birliği gibi örgütlerle iş birliğine gidilmeli bu kurumların ve bu kurumlarla koordine içinde olan demokratik kitle örgütleri, sendikalar, siyasi partiler, belediyelerin de çalışmaları engellenmemelidir. Bütün doğal afetler insan sağlığını doğrudan tehdit eder. Bu nedenle ulusal düzeyde hazırlanacak her tür afet planında hekim örgütleri, kurum, kuruluş ve destek çözüm ortağı olarak yer almalıdır.
İKTİDARIN OLASI HIRSIZLIK VE YAĞMALAMALARI OHAL GEREKÇESİ GÖSTERMESİ TAM BİR İKİYÜZLÜLÜKTÜR: İktidarın depremin yaşandığı 10 il için ilan ettiği OHAL kararı da ciddi soru işaretleri yaratmaktadır. Afet bölgesi ilan edilmesi durumunda gerekli tüm çalışmaların yapılması, bütün kamu ve özel işletme kaynaklarının depremzedeler için seferber edilmesi mümkün iken OHAL`e neden ihtiyaç duyulduğu izaha muhtaçtır. Tarihte ender rastlanan bir deprem sürecinde dahi iktidara yönelik böylesi derin kuşku ve kaygıların nedeni bizler değil iktidarın 20 yıllık, özellikle de darbe girişimini `lütuf` olarak gören 20 Temmuz 2016-18 Temmuz 2018 OHAL dönemi politika ve uygulamalarıdır. İktidarın olası hırsızlık ve yağmalamaları OHAL gerekçesi göstermesi tam bir ikiyüzlülüktür. Deprem gerçeğini görmeyen denetimsiz yapılaşma politikası, 3-5 müteahhide peşkeş çekilen kamu kaynakları AKP hükümetinin hırsızlıklara ve yağmalamaya karşı tavrını ortaya koymaktadır. Hırsızlık gerekçeli kamuoyuna yansıyan polis şiddeti ve mültecileri hedefe koyan ırkçı söylemler gerçeği gizleme çabasından başka bir şey değildir. Deprem bölgelerinde yapılması gereken en radikal tedbirler için dahi anayasal, yasal engel bulunmamakla birlikte çalışmaların hızlandırılması ve kolaylaştırılması için 10 ilin afet bölgesi ilan edilmesi yeterlidir.
PLANSIZLIĞIN VE KRİZ YÖNETEBİLME KABİLİYETİNDEN YOKSUNLUĞUN FATURASI, GENÇLERİN EĞİTİM HAKKI FEDA EDİLEREK ÇIKARILAMAZ: Bir başka sorun da ülke genelinde üniversitelerin uzaktan eğitime yönlendirilmesidir. Depremin yaşandığı 10 il dışında uzaktan eğitime geçmeyi gerektiren bir durumun olmadığını da belirtmek isteriz. Plansızlığın ve kriz yönetebilme kabiliyetinden yoksunluğun faturası, gençlerimizin eğitim hakkı feda edilerek çıkarılamaz. Anlaşılıyor ki mevcut deprem felaketinin ortaya çıkardığı tablo karşısında akıllarına ilk gelen tedbir KYK yurtlarının boşaltılmasıdır. Ülkenin dört bir yanında devlet kurumlarının ve birçok kuruluşun yazlık-kışlık sosyal tesisleri varken; devletin, yapılmış, tamamlanmış ama boş duran on binlerce daireyi bu süreçte hizmete sunma imkânları varken; depremzedelerin hizmetine sunulabilecek daha fazla otel ve kurum kuruluş misafirhaneleri varken, ilk elden KYK yurtlarının boşaltılması anlaşılır değildir. Afet değil bu bir katliamdır bunun sorumlusu da siyasi iktidardır. Halkın kaynaklarını ranta, talana, yolsuzluklara, savaş politikalarına harcayan depreme hazırlık konusunda olduğu gibi ülkenin temel meselelerini es geçen ve devlet gücü olarak halka kan kusturan siyasi iktidardır. 2002-2022 arasındaki 20 yıllık AKP iktidarında toplanan deprem vergilerinin miktarı ve akıbeti derhal açıklanmalı ve bu paranın tamamı ile yıkılan kentler yeniden inşa edilmelidir."