22 Kasım 2024 Cuma

16:29   KıLıÇDAROĞLU SAVUNMA YAPTı... GÖKHAN GÜNAYDıN: BU DAVA, FIILEN MILLETVEKILLIĞI VE GENEL BAŞKANLıK GÖREVINI SÜRDÜRMEKTE OLAN HERKESE VERILMIŞ BIR GÖZDAĞı   16:19   KEMAL KıLıÇDAROĞLU, SAVUNMASıNı TAMAMLAMASıNıN ARDıNDAN ÖZGÜR ÖZEL ILE BERABER ADLIYEDEN AYRıLDı   16:09   ERDOĞAN`A HAKARETTEN YARGıLANAN KEMAL KıLıÇDAROĞLU SAVUNMA YAPTı: "ERDOĞAN; ÜLKEMIZ, DEVLETIMIZ, BIRLIĞIMIZ VE GELECEĞIMIZ IÇIN BIR TEHDIT VE TEHLIKEDIR"   15:24   ANKARA ADLIYESI`NDE KıLıÇDAROĞLU DAVASı NEDENIYLE IZDIHAM YAŞANDı... KıLıÇDAROĞLU, SAVUNMASıNı TAMAMLADı   14:42   MEZITLI BELEDIYE BAŞKANı TUNCER`DEN KENT LOKANTASı VE TANDıR EVI`NE ZIYARET   14:25   ANKARA ADLIYESI`NDE KıLıÇDAROĞLU DAVASı IZDIHAMı   12:55   KıLıÇDAROĞLU`NUN SAVUNMA YAPACAĞı ANKARA ADLIYESI ÇEVRESINDE YOĞUN GÜVENLIK ÖNLEMLERI ALıNDı   12:18   CHP LIDERI ÖZEL ILE CUMHURBAŞKANı ERDOĞAN`ıN "PAZAR ZIYARETI" TARTıŞMASı PAZAR YERINDE YANKı BULDU: YAŞAMA ŞANSıMıZı ALDı ELIMIZDEN, SEÇIM ISTIYORUZ...   12:03   YENIDOĞAN ÇETESI DAVASı DURUŞMASıNıN 5. GÜNÜ... 112 AMBULANS ŞOFÖRÜ GıYASETTIN MERT ÖZDEMIR: HASTA YÖNLENDIRMESINDEN DOLAYı MADDI KAZANCıM OLDUĞUNU KABUL EDIYORUM   11:42   YARGıTAY ONURSAL BAŞKANı PROF. DR. SELÇUK: ``TÜRKIYE ADALET DEYINCE NUTUK ÇEKMESINI IYI BILIYOR AMA NASıL GERÇEKLEŞTIRIRIZ, BUNUN ÜZERINDE HIÇ DURMUYOR``   11:04   SILIFKE BELEDIYESI`NDEN ILÇE GENELINDE EŞ ZAMANLı ASFALT ÇALıŞMASı   10:48   YERALTıNDA DIRENIŞ SÜRÜYOR: 500 MADENCININ EYLEMINDE 48 SAAT GERIDE KALDı, KONTROL EKIBI MADENE INDI   09:33   MERSIN BÜYÜKŞEHIR BELEDIYESI`NIN KıRSAL MAHALLE BULUŞMALARı, TAŞKUYU`DA ŞENLIĞE DÖNÜŞTÜ   09:22   MERSIN BÜYÜKŞEHIR BELEDIYESI, `İLERI YAŞTA BESLENME` KONUSUNDA EMEKLILERI BILINÇLENDIRDI   01:44   ÖZGÜR ÖZEL EYLEMDEKI MADENCILERE SESLENDI: "BU MÜCADELENIZ TÜRKIYE`DEKI DIĞER EMEK MÜCADELELERINE DE ILHAM VERECEK"   16:04   TBMM PLAN VE BÜTÇE KOMISYONU`NDAKI KAVGA... TBMM BAŞKANı KURTULMUŞ: "YAŞANAN GÖRÜNTÜLER FEVKALADE ÜZÜNTÜ VERICIDIR"   15:06   MİT BAŞKANı KALıN, ÖZGÜR ÖZEL VE KURMAYLARıNA "TERÖR ÖRGÜTLERININ FAALIYETLERI" IÇERIKLI SUNUM YAPTı...   12:18   CHP`LI BAŞARıR`DAN BAKAN YERLIKAYA`YA: "MECLIS ODALARıNı DINLIYORSUNUZ, TELEFONLARı DINLIYORSUNUZ"   11:58   ``CEMAATE AIT EVDE ÇıKAN YANGıNDA`` ÖLEN IKI IŞÇININ AILELERININ AVUKATı REŞITOĞLU: "İŞÇILER BARAKA BIR EVDE, SIGORTASıZ ŞEKILDE, UCUZ IŞ GÜCÜ OLARAK ÇALıŞTıRıLMıŞ VE ÖLÜME TERK EDILMIŞTIR"   09:43   MERSIN BÜYÜKŞEHIR BELEDIYESI`NDEN ÇAMLıYAYLA`DAKI ÖĞRENCILERE EĞITIM DESTEĞI  
 
     
   

İMAMOĞLU: “AKŞAMDAN SABAHA ‘BİZ, 1 YILDA BİNA YAPACAĞIZ.` BIRAKIN BU BETON KAFALILIĞI, BU BETON ANLAYIŞI”


İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Deprem, bir kader. Doğanın bir kuralı. Ama kader olmayan bir şey var: O da binaların yıkılması, insanların ölmesi. Her şeyi oluruna bırakıp, ‘Kaderimiz` deyip, sadece kader üzerinden yorum yapan insanların bu toplumu, insanlığı çaresizliğe, umutsuzluğa sevk etmelerini şiddetle kınıyorum. Kaldı ki, inancımızı da öyle bir kısır söyleme hapsetmeye çalışanları da kınıyorum. Akıl ve bilim, bizim inancımızın bize gösterdiği ilk yolculuktur. Peki ne yaptık biz buraları yönetirken? Kim yönetti? Hükümet kimlerdi? Belediyeler kim? Bizler nasıl ihmaller yaptık? Böyle bakmayacak mıyız sürece? Böyle bakmayacağız. Efendim akşamdan sabaha, ‘Biz, 1 yılda bina yapacağız.` Yani gene nereye döneceğiz? ‘Kaç metrekare alacaksın? Nasıl bina yapacağız? Nerede yapacağız? Kaç kat olacak` vesaire... Bırakın bu beton kafalılığı. Bu beton anlayışı” dedi.

 

Tarih : 15 Şubat 2023 Çarşamba 15:08   Okunma : 648

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Deprem, bir kader. Doğanın bir kuralı. Ama kader olmayan bir şey var: O da binaların yıkılması, insanların ölmesi. Her şeyi oluruna bırakıp, ‘Kaderimiz` deyip, sadece kader üzerinden yorum yapan insanların bu toplumu, insanlığı çaresizliğe, umutsuzluğa sevk etmelerini şiddetle kınıyorum. Kaldı ki, inancımızı da öyle bir kısır söyleme hapsetmeye çalışanları da kınıyorum. Akıl ve bilim, bizim inancımızın bize gösterdiği ilk yolculuktur. Peki ne yaptık biz buraları yönetirken? Kim yönetti? Hükümet kimlerdi? Belediyeler kim? Bizler nasıl ihmaller yaptık? Böyle bakmayacak mıyız sürece? Böyle bakmayacağız. Efendim akşamdan sabaha, ‘Biz, 1 yılda bina yapacağız.` Yani gene nereye döneceğiz? ‘Kaç metrekare alacaksın? Nasıl bina yapacağız? Nerede yapacağız? Kaç kat olacak` vesaire... Bırakın bu beton kafalılığı. Bu beton anlayışı” dedi.

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, bu sabah Fox TV`de İlker Karagöz`ün sunduğu “Çalar Saat” programına konuk oldu. İmamoğlu, Karagöz`ün Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremle sarsılan bölgedeki izlenimleri, yaşananlar, tartışmalar ve olası İstanbul depremiyle ilgili sorularını yanıtladı. İmamoğlu`nun sorulara verdiği yanıtlar şöyle oldu:

"HAYATA NASIL KATKI SUNABİLİRİZ` DİYE YOLA ÇIKTIK: Depremin ikinci günü oradaydık. Bölgeyi, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu ve belediye başkanlarımızla beraber tümden dolaştık diyebilirim. Bu coğrafyada vatandaşlarımızla bir arada olmak, onların dertlerini dinlemek, sıkıntılarını hissetmek önemliydi. İnsanların umutları vardı. Can kurtarma çabası içerisinde olan bütün arama-kurtarma ekiplerine minnet duygularımı iletmek istiyorum. Cansiperane bir çaba gösterdiler, olabildiğince. Kurtarabildikleri kadar insan kurtardılar enkaz altından. Ama diğer yanıyla da ne yazık ki haber alamadığımız ve hayatını yitiren on binlerce de vatandaşımız söz konusu. İster istemez insan çok etkileniyor. Ben de çok etkilendim. Her giden etkilendi oraya. Orada konakladık. O bölgede akşam geçirdik, gündüz kalktık. ‘Hayata nasıl katkı sunabiliriz` diye tekrar yola çıktık. Sokakta yürüdük, caddede yürüdük insanlarımızın arasında. Tabii ilk akla gelen, ‘Hayat ne zaman normale dönecek? Bu coğrafyada ne yapmalıyız? Tekrar hayatı nasıl kurmalıyız? Nasıl organize etmeliyiz? Bu sorumlulukla çevreye baktık, vatandaşlarımızla buluştuk. Elbette biz de dönem dönem o ortamın verdiği duyguyla, ‘Acaba başarabilecek miyiz? Yapabilecek miyiz` sorusunu sorarak aslında bu söylediğim sorgulamaları yaptık.

ŞANLIURFA`DA KARŞIMA DİKİLEN ÇOCUĞUN SORUSU MANZARANIN NET ÖZETİ: Çoğu zaman biz çocuklara soru soramadık. ‘Biri mi yok acaba yanında` ya da ‘Etrafında birini mi arıyor` endişesiyle çocuklarla o acısını hissettirecek soruları biz soramadık. Bizim boğazlarımız düğümlendi ve sadece belki sarıldık ama öyle enteresan çocuklar karşımıza çıktı ki. Şanlıurfa`da bir çocuk karşıma dikildi ve şunu şöyle biliyor musunuz? ‘Başkanım` dedi, ‘Biz evimize ne zaman gideceğiz?`. ‘Ne zaman gideceğiz` sorusuna tabii cevap vermeyiz. ‘Evinize bakıyoruz, işte sağlam mı değil mi` dedim. ‘E peki ne zaman cevap alacağız` dedi. Böyle bir kalabalığın içerisinde o kadar cesurca, 5-6 yaşındaki çocuğun çok kritik bir sorusu vardı. Aslında depremin ortaya koyduğu manzaranın net özeti bir soru biliyor musunuz? Bir çocuğun, o çocuk aklıyla anlamlandıramadığı, cevap aradığı soru, aslında depremin bize yaşattığı acıların cevabının bulunması gereken soru. Çokça ‘Okulumuza ne zaman gideceğiz` diyen çocuklar, ‘Arkadaşlarımızla ne zaman buluşacağız` diyen çocuklar… Yani yaşamın aslında zorlukları o kadar çok fazla önünüze diziliyor ki, döndüklerinde bir bakacaklar ki çevresindeki birçok yakını, birçok arkadaşı sıradaki, sınıftaki arkadaşı, sokakta oyun oynadığı bir arkadaşı yok, gitmiş, hayatını kaybetmiş. Bu travmalarla, bu psikolojik sorunlarla boğuşacak bir kitleyle bir arada olduk. Sadece çocuklar değil; kadınlar, anneler, çare bulmaya çalışan anneler, eşlerini kaybetmiş, yaşama tutunmaya çalışan kadınlar… Yine bütün ailenin sorumluluğunu üstüne almış, acılarına rağmen sorumluluk duygusuyla ‘Ne yapabilirim ne yapmalıyız` duygusuyla çare arayan babalar… Yani toplumun her katmanının aslında bize sorup, sorguladığı bizim de düşünmemizi ve bir kez daha çok ciddi düşünmemizi sağlayan çok derin ilişkiler yaşadık.

BU TOPLUMU ÇARESİZLİĞE, UMUTSUZLUĞA SEVK ETMELERİNİ ŞİDDETLE KINIYORUM: Depremin doğal afet olduğunu hepimiz biliyoruz. Yani deprem var. Yani deprem bir kader. Yani kaderin içerisinde olduğu net olan, bir gün karşımıza çıkacak olan bir süreç. Doğanın bir kuralı. Sadece Türkiye`ye has bir durum da değil. Dünyanın birçok coğrafyasında, insan tarihi boyunca var olan ve bundan sonra da var olacak bir gerçek. Ama kader olmayan bir şey var: O da binaların yıkılması, insanların ölmesi. Bu kader değil. Yani buraya bu yaklaşımla bakamayız. Ve bu bizim inancımıza da aykırı. Tedbirin, insan tarafından alınmak zorunda olduğu nettir. Dolayısıyla bazen her şeyi oluruna bırakıp ‘Kaderimiz` deyip, sadece kader üzerinden yorum yapan insanların, bu toplumu, insanlığı çaresizliğe, umutsuzluğa sevk etmelerini şiddetle kınıyorum. Kaldı ki, inancımızı da öyle bir kısır söyleme hapsetmeye çalışanları da kınıyorum. Akıl ve bilim, bizim inancımızın bize gösterdiği ilk yolculuktur. Çok hassas bir konudur. ‘Oku` diyerek insanları eğitime, bilime, akla yönlendiren bir bakış açısını unutarak yorum yapanların, milletimize verdiği ve verebileceği zararın haddi hesabı yoktur. Dolayısıyla bu kader değildir.

BURADA BU YIKIMIN SEBEBİ BİZLERİZ: Burada, deprem bölgesinde yaşadığını bilen yöneticileriz bizler. Ya da İstanbul`da ya da Türkiye`nin diğer yerlerinde fay hatlarının nereden geçtiğini, tarih boyunca hangi periyotlarda nasıl şiddetli depremler olduğu, bilim insanları tarafından mütemadiyen önümüze koyulan bir gerçek. Dolayısıyla burada, bu yıkımın sebebi bizleriz. ‘Bizleriz` derken, bunun içinde yöneticiler var. Bunun içinde teknik insanlar var. Bunun içerisinde o sektörü ilgilendiren, inşaat sektöründen tutun da birçok paydaşı, birçok aşaması var. İmalatını yapan insanlar var; eğitimli mi, değil mi? Bu sürece nasıl baktığımız önemli.

NE YAZIK Kİ KENDİMİZE BİNA, EV, İŞ YERİ YAPAMADIK, TABUT YAPTIK: İstanbul`un 17 Ağustos 1999`da depremi yaşadığı tarihten sonra, bütün Türkiye`de daha derin hissedilmeye ve yaşatılmaya ve yaşanmaya başlamıştır. Ağustosta yaşadığımız Gölcük depremi, hemen ardından birkaç ay sonra yaşadığımız ve İstanbul`da hissedilen Düzce depremi. Her iki deprem, İstanbul`daki milyonlarca insanımız tarafından yaşandığında ve bütün Türkiye`de daha fazla gündem olduğu andan itibaren daha derin hissedilmişti. O zaman hepimiz bunu yaşadık, hissettik ve o an itibariyle deprem yönetmeliğini konuşmaya başladık, fay hattını konuşmaya başladık, zemini konuşmaya başladık, binaların yapım kalitelerini konuşmaya başladık. Ve bütün gündem, ‘Buna dönük nasıl çareler, nasıl kurallar konulmalı oluşturuldu denetim mekanizmasından tutun bina yönetmeliklerinin devreye alınmasına varıncaya kadar. Ne yazık ki biz, kendimize bina yapmadık, ev yapmadık, iş yeri yapmadık; kendimize tabut yaptık. Bakın bu kadar net. Bu söylemden vazgeçmeyeceğim. Çünkü görüntüler, çok üzüntü verici.

BAKIN HER CÜMLEMDE `SİZ, BİZ` DİYE BİR TARİF YAPMIYORUM: Bakın her cümlemde ‘siz`, ‘biz` kelimesi kurmuyorum. Her cümlede ‘sen`, ‘ben` diye bir tarif de yapmıyorum. Kendimi dışında tutarak da konuşmuyorum. ‘Sorumlular bizleriz` diyorum. Demek zorundayız. İşin özgül ağırlığı, hesaplaşma, sorgulama… Buradan sürece dair katkı sunmak otururuz. Bir masada her şeyi konuşabiliriz. Yani ‘İktidar, hükümet, her şey mükemmel, harika, çok iyi` filan. Bazen oturduk kamu görevlileriyle de sohbet etme imkânı gördük. Ya kardeşim, geziyoruz; öyle değil yani. Sıkıntılarımız var. Ama yani şu da değil: ‘Her konuda berbat, çok kötü, yaktık, yıktık vesaire` değil yani. Bakın, çözüm üreten ve yarınlara umut ortaya koyabilen, bakış açısı şudur: Öz eleştiri. Her reel ortamda şunu söyledim: Evet, hazırlıklarımız var, fotoğrafı çekmişiz. Zaten çalışıyoruz İstanbul`da. Yaklaşık 4 seneye yaklaşıyoruz. Yani 4 ay sonra dört senemiz bitecek. Elbette yaptıklarımız var. Halihazırda yaptıklarımız var. Daha iki ay önce İBB Meclisi`ne sunduğumuz, depremle ilgili acil kira yardımı önergemiz var. Biz, bu bölgede deprem olacağını bilmiyorduk. Ama bunlara çalışıyoruz. Her an, her ay yaptığımız işlerimiz var.

BAKIN BU DERS ÇIKARMA ÜSLUBU DEĞİL: Dünyanın her yerinde deprem oluyor. Ama işte Haiti`de deprem oluyor ve 200 binin üzerinde insan ölüyor 7,8 büyüklüğündeki depremde. Ama mesela `Şili örneğini çıkartın` dedim arkadaşlarıma. Bakın Şili örneğinde şöyle bir çizelge var burada. Bu çizelgede 8 ve üzeri büyüklüğündeki depremlerle boğuşan bir ülkeden bahsediyoruz. 20 milyona yakın nüfusu var. 8 ve üzeri, hatta 1969`da 9,5 depremi var burada. Şiddeti görebiliyor musunuz? Bakın 8,8 şiddetinde deprem oluyor 2010`da. Ne kadar sürüyor biliyor musunuz İlker Bey? 3 dakikayı aşıyor. 3 dakika 30 saniye civarında bir deprem, bir bölgeyi aşırı şiddetle sallıyor. Ama ne oluyor biliyor musunuz 8,8 şiddetinde? 500`e yakın insan öldü. Büyük çoğunluğu da tsunamiden ölen insanlar. Bazen şu cümleyi kullanıyoruz ya: Asrın felaketi. Bakın öyle dersek olmaz. Bakın bu ders çıkarma üslubu değil. Yarınlara çok özenli davranma üslubu değil. ‘Asrın felaketi` diye bir tarif yapar, süreci başka bir yere koyarsanız, koyarsak, buradan çözüm çıkmaz. Biz artık bunu bırakmalıyız. Deprem gerçeğiyle, depremle yaşamayı öğrenmeliyiz. Depremle yaşamanın asla vazgeçilmeyecek aşamaları var. Bakın Japonya`dan bahsetmiyorum. Japonya, gelişmiş bir ülke ve dünyanın en önemli iki üç ekonomisinden biri. Kişi başı gelir, ne yazık ki bizim neredeyse 6-7 katımız seviyesine ulaşmış bir ülkeden bahsediyoruz. Ama oradan bahsetmiyorum. Şili`den bahsediyorum. Yani gelişmekte olan, bizim gibi bir ülke.

OTURUP KONUŞMALIYIZ, ‘ASRIN İHMALLERİNİ` YAPMIŞ MIYIZ: Burası bir deprem ülkesi. ‘Sallanabilirsiniz. Ama sakın binadan kaçmayı denemeyin, tedbirli bir şekilde, kendinizi koruyucu usullere uyun, ama binayı terk etmeyin. Çünkü binalarımız sağlam.` Şimdi bu duruma gelmek var. Bir de sadece işte, ‘Asrın felaketi. Dünyanın her yerinde oluyor` ve insanlarımız ölüyor. Böyle bir şey kabul edilemez artık. Biz, 21`inci yüzyıldayız. 13 milyonun üzerinde. Mültecilerle beraber belki 15 milyona yakın insanın etkilendiği bu coğrafyada can kayıplarımızı, mal kayıplarımızı, tarihsel-manevi kayıplarımızı bu cümlelerle söylediğiniz zaman, bu yönetici sorumluluğa girmez. Bakın ben, bütün acıların, bütün hataların içerisinde olarak diyorum ki: ‘Bizler`. Bu ‘bizim kavramı` şu: Yönetici. Bugün benim, yarın bir başkası, dün başkasıydı. Biz yöneticilerin sorumluluk duygusu, başka bir boyutta olmalı. Biz konuşurken, asla vazgeçmeyeceğimiz prensipleri, asla vazgeçmeyeceğimiz boyutlarıyla ortaya koyacağımız kuralları tek tek sıralamalı ve bunların savunucuları olmalıyız. Ve bu konuda buluşamayacağımız, el sıkışamayacağımız, sarılamayacağımız, oturup anlaşamayacağımız, altına birlikte imza atamayacağımız hiçbir yönetici olmaz. Bu işin tarafı yok. Bu işin hükümeti, muhalefeti yok. Bu işin belediyesi veya AFAD`ı yok. Ya da bu işin bürokratı, seçilmişi yok. Hepimiz aynı masadayız. Ne demek el sıkmamak? Ne demek selam vermemek? Dünya örneklerine baktığımızda öyle biz ‘asrın felaketi` diyemeyiz. Ama şunu diyebiliriz: ‘Asrın ihmali var mı bu işte` diye oturup hesap vermeliyiz hep beraber. Oturup konuşmalıyız; ‘asrın ihmallerini` yapmış mıyız?

HEP BİRLİKTE KONUŞMAYI BAŞARALIM: Bugün gördüğümüz yıkımlarda, neredeyse şehirlerin yüzde 60`ı gitmiş. Bazı şehirlerde yüzde 70-80`i kullanılamaz halde yıkılmış ya da yıkılmak zorunda. E peki ne yaptık biz buraları yönetirken? Kim yönetti? Hükümet kimlerdi? Belediyeler kim? Bizler nasıl imaller yaptık? Böyle bakmayacak mıyız sürece? Böyle bakmayacağız. Efendim akşamdan sabaha, ‘Biz, 1 yılda bina yapacağız. Yani gene nereye döneceğiz? ‘Kaç metrekare alacaksın? Nasıl bina yapacağız? Nerede yapacağız? Kaç kat olacak vesaire. Bırakın bu beton kafalılığı. Bu beton anlayışı. Beton yapmak! Öyle bir şey değil. Bahsettiğimiz şey, sosyolojik bir ihtiyacı karşılayan, 100 boyunca -büyük bir kırılma anından bahsediyorum- şehircilik, yaşam, insan bir arada olma, dayanıklı kentler, insanlara umut veren bir süreç tarifi. Yani siz, binlerce yıllık Hatay`ı, orada yaşayan ve ‘Ben binlerce yıldır burada yaşayan bir Hataylıyım. Bana bina ver` mi diyor Hataylı; demiyor. Adıyaman mı öyle mi diyor? Hayır demiyor. Kahramanmaraşlı öyle mi diyor? Hayır demiyor. ‘Bana` diyor dayanıklı bir şehir ver. ‘Geçmişle, maneviyatıyla bağ kuran, geleceğe umutla bakan bir Hatay sun bana. Öyle bir Hatay olsun ki, dünya bu Hatay`ı konuşsun. ‘Bir yılda bütün binaları yapar veririm!` Bunu bir kimse beklemiyor sizden şu anda. Hala aynı noktada duruyoruz. Hala böyle bir noktada duramayız. ‘Yerel halkla konuşacağız` diyelim. ‘Bütün paydaşlarla oturup, bir arada çalışacağız` diyelim. Bakın o koltukta bugün siz varsınız. Belki birkaç ay sonra yoksunuz. Dolayısıyla oturalım, hep birlikte biz konuşmayı başaralım. ‘Arkadaşlarımla ne zaman konuşacağım, oynayacağım` diyen çocuklarla biz başka bir hayali, başka bir geleceği konuşalım.

BİLİM KURULU`NUN HEMEN TOPLANMASI TALİMATINI VERDİM: Az önce ifade ettiğim gibi depremin ilk günü, `Bizim bir Bilim Kurulumuz var ve bu kurulumuzun davet edilmesini ve hem bölgeyi gözden geçirirken hem de acilen İstanbul`a dair geleceğin nasıl tasarlanmasını tekrar milletimize hatırlatılmasının çalışmasını yapma` konusunda talimat verdim ve o günden bugüne aslında çalışmalar sürüyor ve bugün aslında bir Hatay dönüşü bir ara toplantıya katılacağım ve beraber tekrar değerlendireceğiz.

İSTANBUL`DA İMAR BARIŞI UYGULAMASINDA KAYIT BELGESİ VERİLEN YAPI SAYISI 317 BİN: İstanbul`da `İmar Barışı` uygulamalarında yapı kayıt belgesi verilen yapı kaç biliyor musunuz? 317 bin. Şimdi `İmar Barışı` uygulamasının o kadar riskli bir uygulama olduğunu nasıl ifade edebilirim size? Yani hatta reklam filmini işte gösterdiler. Tekrar hatırladık. Birisi kaçak bir bina yaptığını anlatıyor. Ne zaman yaptığını bile bilmiyor. Nasıl yaptığını bile hatırlamıyor. Buna da belge alabilecek miyim diyor. Tabii ona da belge alacaksın ve seviniyor vatandaş. Ya devlet bunu dememeliydi. Devlet bunu yapmamalıydı. Yani milletin bir vergi alma adına parasını alıyorsunuz ama bina sakat. Bina yanlış yerde. Bina orada olmamalı. Bina başına çöktü. Şimdi böyle bir anlayışla İstanbul`da hareket edilemez. Şimdi önümüze bakıyoruz ve biz aslında bugün derleyeceğimiz toplantıda az önce yaptığımız ne varsa geçmişten bugüne bundan sonra üstüne neyi koymalıyız?

KEŞKE İSTANBULLULARA `HUZURLA EVİNİZDE YATIN, UYUYUN` DİYEBİLSEM: Yine topluma neyi haykırmalıyız? Nasıl uyarılar yapmalıyız? Nasıl iş birliği, nasıl el birliği yapmalıyız? Ve bu sistemi nasıl bütüncül bir sistem haline hala acil getirme konusunda çağrımızı yenilemeliyiz konusunda toplantımızı yapacağız. İstanbul odaklı bu ayın sonu gelmeden büyük bir çağrımızı, toplantımızı yaparak kurumlardan beklentimizi kurullardan beklentimizi, bakanlıktan beklentimizi beklenti olduğu kadar iş birliği odaklı çağrımızı ve aynı zamanda vatandaşlarımıza olan sorumlulukla ilgili aktarmalarımızı ve hatırlatmalarımızı yapacak bir toplantıyı da hazırladığımızı sizin vasıtanızla ekranlardan İstanbullulara tekrar duyurmuş olayım. Ama yani keşke İstanbullulara huzurla evinizde yatın uyuyun diyebilsem. Tabii ki İGDAŞ`ından İSKİ`sine varıncaya kadar altyapıyla ilgili, depreme dayanıklı bir kent var etme konusunda çok şey yaptık 4 yıl içerisinde ama birçok şeyi de yapmaya devam ediyoruz. Vatandaşımızı destekleyici kira yardımından, sıfır faizli kredi desteği konusundaki yaptığımız birçok şey var. Ama bunun ötesinde, ‘hep birlikte neler yapmalıyız`ı konuşacağımız günlerin çok yakın olduğunu sizin vasıtanızla bütün İstanbullu hemşerilerime, vatandaşlarımıza duymuş olayım."

Paylaş :
Etiketler :  

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!

  GÜNCEL HABERLER

 
  FLAŞ HABER
   
 
  EN ÇOK OKUNANLAR
  • Bu Ay
  • Bu Hafta
  • Dün
  • Bugün
 
 


  SOSYAL MEDYA


  GAZETELER
 
 

 







mersinerji.com
ANKA Haber Ajansı
Abonesidir

 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE HABER ARŞİVİ GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinerji.com © Copyright 2017-2024 Tüm hakları saklıdır..! İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA