Haber: İLEYDA ÖZMEN - Kamera: EYLEM LADİN DEĞER
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, Milli Eğitim Bakanlığı`nın deprem bölgesinde 2 aylık telafi eğitimi yapılması kararıyla ilgili “Depremden sonra üç ay geçmiş hala o çadırlarda yağmur suları ayaklarının altından akan çocukları o eğitim ortamına mahkum etmiş, birçok branşta öğretmen eksiği varken bunu görmezden gelen, teşvik yapmayan anlayış şimdi neymiş telafi yapacakmış. Yani gerçeğini yapamadı telafisini yapacakmış. Ortada eğitim adına bir şey bırakmadılar. O nedenle tabii ki bu yalnızca `mış gibi` yapmaktır” dedi.
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, Milli Eğitim Bakanlığı`nın deprem bölgesinde iki aylık telafi eğitimi yapılması kararıyla ilgili bugün ANKA Haber Ajansı`na değerlendirmelerde bulundu.
"BASIN AÇIKLAMASI YAPMAYA ÇALIŞIRKEN TER KELEPÇE GÖZALTINA ALINDIK BİZ BU ÜLKEDE. BİBER GAZINA, COPLARA MARUZ KALDIK"
Özbay şunları söyledi:
"Ülkemizde eğitim yalnızca adı kaldı ama kendisi yok. Eğitim alanları şu anda biliyorsunuz Milli Eğitim Bakanı da biliyorsunuz bakanlık unvanını da kullanarak aynı zamanda bir milletvekilliği çalışması yürüttü. Birçok bakan da kamunun imkanlarını kullanarak milletvekilliği seçimini yürüttü. Biz hatta şöyle bir çağrıda bulunduk dedik ki; Sayın Bakan biz eğitimciler olarak değerler eğitimi dediğimiz kavramın en önemli değerlerinden biri de iyi örnek olmaktır. Gelin iyi örnek olun kamunun imkanlarını kullanarak kendi siyasi çalışmanızı yapmayın. Kamunun imkanlarını kullanarak devletin imkanlarıyla milletvekili çalışmasında vaatlerde bulunmayın. 21 yıllık siyasi iktidar döneminde yapmadıklarınızı yine kamunun imkanlarıyla gelecek pazarlamaktan vazgeçin dedik. Ancak yine bildiklerini okudular. Her zamanki gibi yine bir başkasının düşüncesini, fikrini önemsemeden hareket etmeye devam ettiler.
21 yılın sonunda ortada eğitim adına bir şey kalmadığını görüyoruz. Gerçekten Cumhuriyet tarihi boyunca eğitimin en fazla tahribata uğradığı bir dönemi yaşıyoruz. Aslında 21 yıllık siyasi iktidar döneminde Cumhuriyet`in tüm taşıyıcı kolonlarının tahrip edildiğini görüyoruz. Eğitimden sağlığa, hukuktan güvenliğe birçok alanın sosyal kültürel ve demokratik haklarımızın tahrip edildiğini görüyoruz. Kendi sendikal sürecimizde en demokratik hakkımızı kullanırken basın açıklaması yapmaya çalışırken ters kelepçe gözaltına alındık biz bu ülkede. Biber gazına, coplara maruz kaldık. Yapmaya çalıştığımız şey de çok temel bir hakkımızdı. Ülkede demokrasinin adı var kendisi yok, ülkede sağlığın adı var kendisi yok, ülkede eğitimin adı var kendisi yok. Yalnızca eğitim emekçilerinin bütün fedakarlıklarının, öğrencilerimizin velilerimizin bütün fedakarlıklarının üzerinden kamuoyunda algı oluşturmak için bir Milli Eğitim Bakanlığı yerine ‘millete reklam yapan bakanlık` haline dönüşmüş bir yapıdan bahsediyoruz.
"EĞİTİM BU ÜLKEDE SATIN ALINABİLİR BİR HİZMET HALİNE DÖNÜŞMÜŞ DURUMDA"
Deprem sonrasında da şunu gördük. Biz dedik ki; deprem bir doğal afet ama doğal afetin felakete dönüşmesinin sebebi eğitimsiz bıraktığınız, rantı merkezine koyduğunuz insanı merkeze koymadığınız politikalarınızın sebebiyle oldu. Gerçekten eğitimi bu ülkede doğru şekilde ulaştırmış olsaydık bugün zemin olarak eğer o binanın yapılması uygun değilse oraya o binalar yapılmazdı. Sonrasında denetimlerin yapılması gerekiyorsa yapılırdı. Bütün toplum olarak doğal afetlere karşı hazırlıklı olurduk. Bugün okullarımızda biz bakanla depremden sonra mecbur kaldığı için bizimle görüştüğünde söyledik; çocuklarımızı yaşama hazırlamak anlamında doğal afetlere hazırlamak anlamında bir eğitim ortamında bir dersimiz var mı? Yok. Ama dini içerikli birçok derslerle doldurdunuz. Birçok gerici yapılarla protokol yapmaktan geriye kalmadınız. Eğitim bu ülkede satın alınabilir bir hizmet haline dönüşmüş durumda. Eğitim bir ayrıcalık haline dönüşmüş durumda. Halbuki Cumhuriyet`in bu ülkenin çocuklarına kulağına fısıldadığı şey neydi? Bir gün eğitim aracılığıyla bu ülkede istediğin her şey olabilirsin umuduydu. Bu umut çalındı.
"ORTADA EĞİTİM ADINA BİR ŞEY BIRAKMADILAR. İKİ AYLIK TELAFİ EĞİTİM `MIŞ GİBİ` YAPMAKTIR"
Deprem bölgesinde de ne gördük? Hazırlıksız olunduğunu gördük. Depremin öncesinde deprem esnasında ve depremin sonrası tam bir plansızlık tam bir programsızlık. Devletin tüm imkanlarının keyfi şekilde kullanıldığını ve gerçekten bir devletin sorumluluğuyla hareket edilmediğini gördük. Yine ilk başta nereden eksiltildiğini gördük? Eğitimden eksiltildiğini gördük. Halbuki eğitim nedir? Geleceğe uzanan köprüdür. Ama bu köprü yandaş zengin etme köprüsü değildir, geçiş garantili köprü değildir. Bu köprü Cumhuriyet`in her bir çocuğunun geleceğe umutla uzanması köprüsüdür. Şimdi tabii ki bu siyasi anlayışın Cumhuriyet dersi eksik olduğu için bu bilinçle hareket etmiyorlar. Biz de Eğitim-İş olarak Cumhuriyet dersi eksik olanların Cumhuriyet dersini tamamlayacağız dedik. Deprem bölgesinde üç ay geçmiş hala sağlıklı eğitim ortamları yok. Bütün her şey gönüllü öğretmenlerin üzerinden sürdürülmeye çalışılmış. Bir çadırın içerisinde farklı sınıf seviyelerinden çocukların bulunduğunu görüyoruz. Gerçekten eğitim olmadığını hepimiz biliyoruz. Örneğin üniversiteye hazırlanacak bir çocuk sayısalcı, sözelci, dilci hepsi orada ama bir matematik öğretmeni var hangisine neyi anlatacak hangi şekilde sınava hazırlayacak? O nedenle orada gerçek anlamda bir eğitim olmadığını görüyoruz.
Depremden etkilenmiş ciddi şekilde travma yaşamış o bölgedeki eğitim emekçileri aylardır şartsız tayin hakkı istedi. Görmediler, duymadılar, anlamadılar, yine eğitim emekçilerine her zaman olduğu gibi yine kulaklarını kapattılar. Bölgeye gitmek isteyen gönüllü öğretmelerimiz de vardı ama siyasi iktidarın yaptığı şey şu; her şeyi yurttaşların fedakarlığı ve gönüllülüğü üzerinden sürdürmeye çalışıyor. Tamam insanlar oraya gönüllü gitmek istiyor ama sen de devlet imkanlarıyla kendi şovunu yapacağına onlara ekonomik bir destek ver. Oraya giden gönüllü öğretmenlerimize inanın ekonomik olarak hiçbir katkı sağlamadıkları gibi birçoğu da kendi imkanlarıyla gitmek zorunda kaldı. Halbuki devletin ne yapması lazım? Burayı teşvik etmesi lazım. O tramvayı yaşayanın oradan gitme hakkını sağlaması lazım. Oraya gitmek isteyen gönüllülere de teşvik ve destek olması lazım. Ancak devlet bu konuda da gözünü kulağını kapattı. Tamamen gönüllülerin fedakarlıkları üzerinden kamuoyuna her şeyi olağanlaştırıyoruz normalleştiriyormuş gibi bir algı yarattı. Şimdi depremden sonra üç ay geçmiş hala o çadırlarda yağmur suları ayaklarının altından akan çocukları o eğitim ortamına mahkum etmiş, birçok branşta öğretmen eksiği varken bunu görmezden gelen teşvik yapmayan anlayış şimdi neymiş telafi yapacakmış. Yani gerçeğini yapamadı telafisini yapacakmış. Ortada eğitim adına bir şey bırakmadılar. O nedenle tabii ki bu yalnızca -mış gibi yapmaktır. Siyasi iktidarın çok uzun zamandır yaptığı gelecek pazarlamasının bir yansımasıdır yine. Ortada bir eğitimden bahsetmek, gerçek anlamda bir eğitim olduğunu söylemek mümkün değil."