Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır, “Biz, bizi yöneten yöneticilerin her dönem istikrarlı ve sözünün eri olmasını bekleriz. Türkiye`de siyaset denince, Türkiye`de politika denince `Dün dündür, bugün bugündür. Dün, dünde kaldı cancağızım, yarın da ne olacağını bilemeyiz` diyen bir anlayışın hep sergilendiğini görürüz. Kimsenin kendisini yargının yerine, mahkemenin yerine koymaması lazım. Mahkemeler, yargı, hakimler, savcılar sizin emir eriniz değil, yeter artık, çekin elinizi. Millet sizi seçti diye hem yasamayı hem yürütmeyi elinize vermedi ya” dedi.
Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır, parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Çayır şunları söyledi:
"DEPREM YIKTI, BİR DE SİZ Mİ YIKACAKSINIZ EVLERİ?"
"Milli Yol Partisi bazı köylerde var gücüyle çalıştı. Diyelim ki kendi yaşadığım, doğduğum, büyüdüğüm köyümde, varsayalım ki 200 oydan 135-140 oy almış. Deprem bölgesi Kahramanmaraş, Abbaslar Köyü hemen hemen yüzde 90`ı yıkılmış. Çünkü fay hattı bizim köyün yakınından geçtiği için. Köy hemen hemen yerle bir, oturulacak bir ev dahi yok. Deprem bölgesinde yakınlarını kaybetmiş, evini kaybetmiş, geleceğini kaybetmiş insanlar yakın bir yerde, o arazilerde yüzyıllardır yaşıyor insanlarımız. Kendilerinin başını sokacak bir ev arayışına girmişler ve ev yapmaya başlamışlar. 15-20 gün önce yapılan evlerin yıkılmasına karar verilmiş. Deprem yıktı, hiç mi akıl yok? Bir de siz mi yıkacaksınız evi? Adamın evi yıkılmış, barkı yıkılmış, geleceği yıkılmış. Adam cebindeki 5-10 kuruş parayla oradaki bir tarlanın, arsanın üzerine kendi geleceğin kurmaya çalışıyor. Bunu yaparken de gelişigüzel yapmıyor, dilekçe veriyor ilgili makamlara. Orada ortak akılla bir harita mühendisi getiriliyor, bölünüyor, bir intizam ve disiplin dahilinde yapılıyor. Sonuçta bir kara çıkarılıyor ve yıkılıyor, yıkılmaya çalışılıyor. Şu anda durduruldu. Sayın Dulkadiroğlu Belediye Başkanı`na, Büyükşehir Belediye Başkanı`na, Sayın Vali`ye, Sayın Kaymakam`a sesleniyorum. Bu tür şeylere gerek yok.
"ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE SOKAĞA İNECEĞİZ"
Gerekirse sokak sokak, meydan meydan, yapılan yanlışlıkları, başta hayat pahalılığı dahil olmak üzere, yapılan zamları ve yapılan zulümleri, yapılan yanlışları protesto etmek gayesiyle önümüzdeki günlerde şekilleneceğiz. Önümüzdeki günlerde sokağa ineceğiz. Önümüzdeki günlerde meydanlara ineceğiz. Korkuya gerek yok, bir kez doğduk, iki kez doğacak değiliz. Bir kez öleceğiz, on defa ölecek de değiliz. Gerçeği haykırmadan Türkiye`de siyaset yapılamaz. Gerçeğin peşinde koşmadan, kendi menfaatlerimizi, kendi hayallerimizi, bireysel çıkanlarımızın peşinden koşan siyaseti biz zaten bunu yıkmak için parti kurduk. Bu anlayışı yerleştirmek için, eski anlayışı yok etmek için parti kurduk. Bu sebeple siyaset böyle olur.
"İSVEÇ NATO`YA GİRİYOR, NE KONUŞTUNUZ? NE ALDINIZ NE VERDİNİZ?"
İsveç`le ilgili bir sürü şey söyleniyor değil mi? Bir sürü söz söylendi. Yani, `al papazı ver karayı.` Yok işte, `Ben burada olduğum müddetçe falanca bir yere gidemez`, `Eğer bu şekilde devam ederlerse İsveç hayatı boyunca NATO`ya üye olamaz` dedi. Netice itibarıyla dün vize verildi, İsveç NATO`ya giriyor, Finlandiya`nın girdiği gibi. Ne konuştunuz? Ne aldınız ne verdiniz? Netice itibariyle siz devletin güvenlik güçlerinin kontrolünde inancımızın kitabını yaktınız. Kim var yakanın sağında, solunda? Sanki yak diye güvenlik tedbirleri almışlar. Seyrettiniz değil mi? Adam geliyor, Kuran`ı yakmaya çalışıyor, İsveç polisi de etrafında sağına, soluna güvenlik tedbirlerini alıyor, ortamı hazırlıyor ve Kuran`ın yakılmasına da canlı yayında seyirci kalıyor. Böyle bir şey kabul edilemez. İncil`in de Tevrat`ın da Zebur`un da yakılması asla kabul edilemez. Bu tür anlayışlar çağdışıdır. Hal böyleyken Sayın Cumhurbaşkanı gitti, Litvanya`da olup bitenin üzerini örterek İsveç`in önünü açtı ve NATO`ya üyeliğini ruhsatlandırdı. Halbuki açık, şeffaf, demokratik ülkelerde yönetimler olup biteni halkıyla paylaşırlar.
"MAHKEMELER, YARGI; HAKİMLER, SAVCILAR SİZİN EMİR ERİNİZ DEĞİL"
Biz, bizi yöneten yöneticilerin her dönem istikrarlı ve sözünün eri olmasını bekleriz. Türkiye`de siyaset denince, Türkiye`de politika denince `Dün dündür, bugün bugündür. Dün, dünde kaldı cancağızım, yarın da ne olacağını bilemeyiz` diyen bir anlayışın hep sergilendiğini görürüz. Tayyip Bey`in son birkaç yılda söylediklerine bakın. Bazen kendisini adaletin yerine koyar, `Papaz, ben burada olduğum müddetçe serbest bırakılamaz` demişti, hatırlayın. Sonra ne oldu? Tıpış tıpış papaz bindi uçağa, çekti gitti. Hem de yurt dışı yasağı konmadan mahkemece bırakıldı. Aynı şekilde Sayın Kılıçdaroğlu dedi ki `ben gelince falanları, filanları serbest bırakacağım.` Bu anlayışın adalete, vicdana verdiği zararı anlatamam. Ya hem diyorsunuz ki `adalet bağımsız, yargı bağımsız, mahkemeler bağımsız` hem kendiniz bırakıyorsunuz. Bu nasıl bir anlayış ya? Türkiye`nin bu Orta Çağ anlayışından kurtulması lazım. Kimsenin kendisini yargının yerine, mahkemenin yerine koymaması lazım. Mahkemeler, yargı; hakimler, savcılar sizin emir eriniz değil, yeter artık, çekin elinizi. Millet sizi seçti diye hem yasamayı hem yürütmeyi elinize vermedi ya. `Yargı, yürütme, yasama benim` diyor. Garip bir şey daha yaşıyoruz ülkede. Yeni seçilen hükümet, yani yürütmenin başı Sayın Cumhurbaşkanı bakanlarını atadıktan sonra bakanlarının söyledikleri var, `Neredeyse enkaz devraldık, çok zor şartlarda Türkiye`yi teslim aldık` diyorlar. Diyen kim? Hazine`nin başındaki Mehmet Şimşek. Çok garipsedim, neredeyse Sayın Cumhurbaşkanı diyecek ki `21 yılı unutun, bu hükümet yeni, geçmiş çok kötüydü.` Hatta o 21 yılda da kendileri yönetmemiştir Türkiye`yi, dışarıdaki bazı adamlar, içerideki bazı kendini bilmezler yönetmiştir.
"27 AĞUSTOS`TA OLAĞANÜSTÜ KURULTAYIMIZI TOPLUYORUZ"
27 Ağustos`ta tabanımız, hareketimiz bilmektedir, biz bir meşale yakacağız Ankara`da. İkinci bir meşale yaktık. Ben ve arkadaşlarım inançla ve yorulmadan hedefe kilitlenmiş vaziyetteyiz. Bu yol, Muhsin Yazıcıoğlu`nun yolu. `Bu yol, Milli Yol` demiş kendi ifadesiyle. Bu yol öyle duruma göre, şartlara göre, güneşe göre, yağmura göre kendini değiştiren insanların oluşturduğu bir yol değil. Hakikatin yolu, doğruluğun yolu. Ben böyle inandım, iman ettim ve yürüyorum. Onun için de 27 Ağustos`ta Allah nasip ederse Ankara`da olağanüstü kurultayımızı topluyoruz. Yeniden aramıza katılan insanlar var, isimler var. Onlarla birlikte yeni bir ekip, yeni bir anlayışla Türkiye`yi karış karış dolaşacağız ve Mart`ta yapılacak yerel seçimlerde partimizin daha çok tanınması, daha çok mevki kazanması, daha çok milletle buluşmasını sağlamak üzere çalışmalar yapacağız."