(ANKARA)- İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Hazine ve Maliye Bakanlığı`nın yeni vergi paketi hazırlığıyla ilgili "Milletimizin artık, verebileceği herhangi bir varlığı, sırtlanabileceği fazladan bir yükü kaldırabilecek dermanı kalmamıştır. Bu ülkede öncelikle tasarruf etmesi gereken tek bir kişi vardır, o da Recep Tayyip Erdoğan`dır. Sayın Cumhurbaşkanı; kendisinin ve makamının harcamalarını kestiği gün milletimizin tasarruf etmesine gerek kalmayacaktır" dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, TBMM`de partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. İktidarın ekonomik politikasının yanlış olduğunu belirten Dervişoğlu, sığınmacılar meselesinin de en önemli gündem maddesi haline getirilmesi gerektiğini söyledi. Diyarbakır`da yaşanan yangına ilişkin konuşan Dervişoğlu, şunları söyledi:
"Geçtiğimiz hafta Mardin Mazıdağı ve Diyarbakır Çınar`da yaşanan yangın felaketinde hayatlarını kaybeden; Yücebağ köyümüzdeki 10, Köksalan köyümüzdeki 2 ve Yazçiçeği köyümüzdeki 3 vatandaşımıza Allah`tan rahmet kederli ailelerine ve milletimize de başsağlığı diliyorum. Olayın hemen akabinde, partimiz tarafından bir heyet görevlendirilerek bölgeye gönderilmiş, aileler ziyaret edilmiş, acılar paylaşılmış gerekli incelemeler yapılarak hazırlanan rapor genel merkezimize ulaşmıştır. 1700`e yakın hayvanın telef olduğu, 60 bin dekar tarım arazisinin yandığı bu yangında, 2024 yılında Mardin Devlet Hastanesi`nde yanık ünitesi olmadığı da ortaya çıkmıştır. Yaralılar önce Kızıltepe`ye sonra da Diyarbakır`a taşınarak büyük bir zaman kaybı yaşanmıştır. Yangından etkilenen köylerimizin afet bölgesi kapsamına alınması, zararların tespit ve tazmini, Mardin Devlet Hastanesi`nin yetersizlikleri hakkında Meclis grubumuz tarafından gerekli teklif ve önergeler verilmiş süreç tarafımızca titizlikle takip edilmektedir.
"Nurettin Nebati`yi anacağımız, saray damadına üzüleceğimiz hayatta aklımıza gelmezdi"
İktidarın ekonomi yönetiminin her geçen gün kötüye gittiğini vurgulayan Dervişoğlu, şöyle devam etti:
"İşbaşındaki iktidar, adı Adalet ve Kalkınma Partisi olsa da her icraatı ile `adalet yoksunu ve kalkınma düşmanı` olmaya, zengini daha çok zengin, fakiri daha da çok fakir yapmaya var gücü ile devam etmektedir. Bir kesimin değil, herkesin refahını arttırmayı amaç edinirler mi diye merakla bekliyoruz ama devri iktidarlarında vatandaş hep hüsranla karşılaşıyor. Artık millet olarak beklentilerimizi en alt seviyeye indirdik artık bırakın bir şeyleri kazanabilmeyi, elimizdekini kaybetmiyorsak kendimizi şanslı sayıyoruz. Bugüne kadar Cumhurbaşkanı`nın atadığı her bakan, `gelen gideni aratır` atasözünün ne kadar doğru ve anlamlı olduğunu göstermiştir. Saray damadı bakan en son `dolar 10 lira olacak` diyenlerle dalga geçiyordu, doların 33 lira olduğu bugünleri önceden görmüş olsa gerek, görevden affını isteyip, yerine gözlerdeki ışıltı ile ekonomiyi nurlandıran Nurettin Nebati gelince o gideni bile arar olmuştuk. Ekonomiye güven yerine ışıltı veren Nebati`den daha kötü bir dönem olamaz diye kendimizi avuturken de Cumhuriyet Türkiye`sinin bakanı değil uluslararası para baronlarının mümessili gibi çalışan Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, ‘vergimatik Mehmet` geldi. Çünkü gelen o kadar kötü, milletimize karşı da o kadar acımasız ki, o ışıltılı gözlerin sahibi Nurettin Nebati`yi anacağımız, saray damadına üzüleceğimiz hayatta aklımıza gelmezdi.
"Yurt dışına çıkış harcı neredeyse gidiş-geliş uçak biletine eş değer olacak"
Vatandaşla dalga geçen cin fikirlerin en son örneğini, arttırılmak istenen `Yurt Dışına Çıkış Harcı Tutarında` görüyoruz. Hazine ve Maliye Bakanlığı`nın resmi açıklamasına göre 150 TL olan ilgili harç tutarı 3 bin TL`ye yani 20 katına çıkarılmak istenmektedir. Böylece devletin kasasına da 12.5 milyar TL ek gelir oluşturulacağı iddia edilmektedir. Eğer bu olmazsa da bin 500 TL ye çıkarılmak istenmektedir. Milletimizin aklı ile alay eden söz konusu bakanlık açıklamasını görünce, şu soruları sormak boynumuzun borcu haline gelmektedir. Soru bir; yurt dışına çıkış harcını, neredeyse yurt dışına gidiş-geliş uçak biletine eş değer hale getiren bu düzenleme ile elde edileceği varsayılan 12.5 milyar TL nerede kullanılacaktır? Emekliye, işsizlere yani milletimize mi harcanacaktır yoksa doymak bilmeyen yandaşlarınıza mı dağıtılacaktır? Ülkedeki kaçaklara destek fonuna mı dönüşecektir? Soru iki; elde ettiğiniz 12.5 milyar TL sizin için önemli bir gelir ise, 2023 yılında affedilen 188 milyar TL tutarındaki `Yatırım fonu ortaklıkları kazanç vergisi` ile ve yine affedilen, 119 Milyar TL tutarındaki `menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası gelir vergisini` nasıl açıklayacaksınız? Soru üç; vergi sisteminde adaletli davranmayarak, acımasızca daha çok vergi koyarak, milletimizin iliklerine kadar yaşadığı ekonomik krizi nasıl sona erdirmeyi planlıyorsunuz? Soru dört; pasaport harç bedeli ve defter bedeli adı altında alınan ücretlerin karşılığında, bu ülke pasaportuna nasıl hizmet ediyorsunuz da, bir de yurt dışı çıkış bedeli diye köprüyü geçen mi geçmeyen mi misali Deli Dumrul vergisi istiyorsunuz?”
"IMF`nin insan cismindeki timsali gibisiniz"
Tasarruf tedbirlerinin sadece vatandaşlara uygulandığını belirten Dervişoğlu, şu ifadelere yer verdi:
“Sahi bir de tasarruf tedbirleri demiştiniz. Ne oldu o iş Sayın Şimşek? O son model, 3 kollu yıldız armalı lüks aracınız o paketten önce mi alınmıştı yoksa sonra mı, açıklar mısınız? Tasarruf deyince, ay yıldızlı formayı terletenlerin gölgesine sığınıp, başka tasarruf örnekleri sergileyen gruplar da var. `İtibardan tasarruf olmaz` diyen Cumhurbaşkanı`nı örnek alan bu grup, Türkiye Futbol Federasyonu`nun birtakım sözde temsilcileridir. Ülkemizin itibarını düşündüklerinden, Almanya bizi kıskanıyor dedirtmek için olsa gerek, Avrupa Futbol Şampiyonası`na en çok misafir götüren bizim federasyon olmuştur. Fransa 27, İsviçre 14, İspanya 40, Portekiz 33 misafir götürürken, bizimkiler tam 613 misafir götürmüştür. Başta Gençlik ve Spor Bakanı olmak üzere, hiçbir iktidar temsilcisi de bu aymazlığa dur diyememiştir çünkü içlerinde hemşehrileri vardır, yeğenleri vardır. Bu arada, turnuvaya katılan 24 ülkeden 23`ünün vatandaşları herhangi bir vize almadan rahat rahat Almanya`ya giderek futbolun tadını çıkarabiliyorken, sadece Türk vatandaşları vizeye gereksinim duymaktadır ve pasaportunun itibarı kalmamışken, vergimatik Mehmet Brics toplantılarında etrafına gülücük saçmaktadır. Saraydaki patronunuzun bir zamanlar, `paranız yoksa borç verelim deyip` racon kesme rolleri yaptığı IMF`nin insan cismindeki timsali gibisiniz.
"Bayat ekmek mutfağın Mona Lisa`sı gibi"
Mayıs 2023`te, 316 milyon 831 bin lira harcayan Cumhurbaşkanlığı makamı Mayıs 2024`te 1 milyar 158 milyon 804 bin harcadı. Yani 1 yılda tam yüzde 265 oranında artış ama Mehmet Şimşek`e göre tasarruf edilecekse, Hazine`ye gelir yaratılacaksa, kalın camlı gözlüklerinin arkasından gözlerini çevirdiği yer milletin kamburlaşmış sırtıdır. Milletimizin artık, verebileceği herhangi bir varlığı, sırtlanabileceği fazladan bir yükü kaldırabilecek dermanı kalmamıştır. Bu ülkede öncelikle tasarruf etmesi gereken tek bir kişi vardır, o da Recep Tayyip Erdoğan`dır. Sayın Cumhurbaşkanı; kendisinin ve makamının harcamalarını kestiği gün milletimizin tasarruf etmesine gerek kalmayacaktır. Sayın Erdoğan ve avanesi; bu ülkeyi ve insanını, bir grup rantçının, kupon arazi ve ihale peşinde koşan bir grup simsarın ve uluslararası tefecilerin eline düşürmüştür. Sayın Erdoğan, söz konusu grupları korumak ve kollamak için yüz binlerce emekliyi, ücretliyi tek bir saniye düşünmeden feda edebilmektedir. Zat-ı devletlerinin devri iktidarlarında milletimizi rahmetli Kemal Sunal`ın `Orta Direk Şaban` filmindeki gibi zam ile yaşamaya mahkum etmektedir. Peynir çoktan bitmiştir zeytinse artık müzeliktir. Köftelik olacak bayat ekmek kıymayı unuttuğundan mutfağın Mona Lisa`sı gibidir. Maaş zammından bahseden yoktur ama zamlı etiketlerin değişmediği, vergi artış oranının konuşulmadığı bir gün dahi yoktur.
"Herkes iyi bilsin ki emeklilerimiz asla sahipsiz değildir"
Size çok temel bir şey söyleyeyim; `mış` gibi yaptıkları şeyler de, lütuf diye sunup, sonradan parasını kestikleri şeyler de, hepsi ananızın ak sütü gibi helal hakkıdır. Bugün bırakın düz memur ve işçi emeklisini, en yüksek emekli bürokratın maaşı bile TÜİK rakamları ile yoksulluk sınırının altındadır. Tam bir yıldır ha bugün ha yarın denilerek emeklilerimizin yasal alacakları ertelenmiş ve kendileriyle düpedüz alay edilmiştir. Buradan Sayın Erdoğan`ı uyarıyorum; hükümet her bir emeklimize geçen bir yıl için 96 bin 824 TL borçludur. Ayrıca temmuz ayından itibaren de, 8 bin 77 TL refah payı vermek zorundadır. Herkes iyi bilsin ki emeklilerimiz asla sahipsiz değildir. İYİ Parti onların haklarını sonuna kadar savunacaktır.”
"Suriyeli sığınmacıların sayısı her ay nasıl yüzer bin azalmaktadır?"
Sığınmacı sayısı verilerinin doğru olmadığını belirten Dervişoğlu, bu konuda uluslararası düzeyde yapılacak görüşmelerle birlikte acilen çözüm bulunması gerektiğini söyledi. Dervişoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Sayıları çok seven Erdoğan`ın yönettiği Türkiye`de milletimiz, ne TÜİK verilerine ne de Göç İdaresi`nin açıkladığı sığınmacı ve kaçak sayılarına inanmıyor. Örneğin, Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu sadece İstanbul`da 2,5 milyon sığınmacı ve kaçak olduğunu söylerken İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya`nın İstanbul Valisi olduğu dönemde bu sayı 1 milyon 179 bin, Bakanlığı döneminde, Göç İdaresi`nce 1 milyon 87 bin olarak açıklanmıştır. Yani eğer Göç İdaresi verilerine bakarsanız, Türkiye`de neredeyse her ay sığınmacı sayısının 100 bin azaldığını görürsünüz. Ancak sokaktaki vatandaşa, esnafa, pazarcıya, gence, yaşlıya sorarsanız ya da bizzat siz o malum mahallelerde, sokaklarda artık sığınmacı gettosuna dönmüş ilçelerde 10 dakika tur atarsanız birinin kesinlikle yalan söylediğini anlarsınız. Şüphesiz ki yalan söyleyen vatandaşımız değil,
"Sığınmacı ve kaçak sorunu gerçek beka meselesidir"
Bu sebeple; İYİ Parti olarak tüm siyasi partilere tüm sivil toplum kuruluşlarına bir çağrıda bulunuyorum; Türkiye`nin ve Türk milletinin geleceği için bu varoluşsal milli güvenlik tehdidine karşı ortak bir akıl ve ortak çözüm önerileri ile müşterek bir zeminde bir araya gelelim. Çünkü, bize yeni bir anayasadan önce, devlet ve millet arasında bir sözleşme olan anayasanın hangi millet için geçerli olduğunu belirleyen bir nüfus yasası gerekmektedir. Sözde yeni anayasa, normalleşme ve yumuşama turları, günahkar ve riyakar iktidarın bir kere daha meşrulaştırılması, onun gafletine ortak çıkılması değil, bu ülkenin, devletin ve vatanın kimin olduğunun bir kere daha gösterilmesi gerekmektedir. Çünkü, sığınmacı ve kaçak sorunu artık yalnızca bir sınır güvenliği meselesi değil, Türk milletinin bu topraklardaki varlığını muhafaza etme meselesidir. Bugün artık bunu muhafaza etmek için önce onu müdafaa etmeye ihtiyacımız vardır. Sığınmacı ve kaçak sorunu gerçek beka meselesidir."