30 Ocak 2025 Perşembe

16:16   TOROSLAR BELEDIYESI "MAHALLEDE TEMIZLIK VAR" KAMPANYASıNA ÇAVUŞLU MAHALLESI’NDE DEVAM ETTI   16:14   CHP MILLETVEKILI TALAT DINÇER: MERSIN’E VERILEN SÖZLER UNUTULDU!   15:43   İSTANBUL BAROSU YÖNETIM KURULU ÜYESI EPÖZDEMIR`IN TUTUKLULUĞUNA ITIRAZ   14:47   VELI AĞBABA`DAN "BOLU KARTALKAYA" AÇıKLAMASı   13:32   BELEDIYELERIN SGK BORÇLARıNA ILIŞKIN OLUŞTURULAN `UZLAŞı MASASı` IKINCI TOPLANTıSıNı YAPTı...   13:25   RIZE ÇAYELI`NDE CHP`NIN "KıRMıZı KART" EYLEMI...   12:06   MESİAD, 2025 YıLıNıN ILK KENT YÖNETICILERI VE MESİAD BULUŞMASıNı GERÇEKLEŞTIRDI   09:49   MERSIN`DE `TÜRKIYE`DE AKDENIZ HAVZASı İNOVASYON EKOSISTEMINI DESTEKLEME VE GÜÇLENDIRME ÇALıŞTAYı` GERÇEKLEŞTIRILDI   09:36   MERSIN BÜYÜKŞEHIR BELEDIYE BAŞKANı SEÇER: "ADANALıOĞLU, KAZANLı, HOMURLU BÖLGELERINI KANALIZASYON SORUNUNDAN KURTARıYORUZ"   09:03   MERSIN BÜYÜKŞEHIR BELEDIYESI, AKDENIZ İLÇESI KANALIZASYON PROJESI’NIN TEMELINI ATTı   18:23   MHP MERSIN MILLETVEKILI DR. LEVENT UYSAL’DAN SOSYAL MEDYA BAĞıMLıLıĞı ILE MÜCADELE ÇAĞRıSı   12:38   SıFıR ATıK’TA ÖRNEK ILÇE: TOROSLAR   12:13   CHP GRUP BAŞKANVEKILI BAŞARıR: ÜLKE SıKıYÖNETIM ZIHNIYETIYLE YÖNETILIYOR   11:49   CHP`LI GÜLCAN KıŞ: "BAKANLAR, BÜROKRATLAR HESAP VERMIYOR AMA ADALET ISTEYENLER YARGıLANıYOR"   10:47   AHMET TÜRK`ÜN YEĞENI SILAHLı SALDıRıDA HAYATıNı KAYBETTI   10:43   SIIRT BELEDIYESI`NE KAYYUM ATANDı... CHP`LI TANRıKULU: ADALET VE KALKıNMA PARTISI VE IKTIDARı TOPLUMSAL BARıŞTAN YANA DEĞILDIR, SAMIMI DEĞILDIR   10:30   31 MART 2024 YEREL SEÇIMLERINDEN BU YANA 10 BELEDIYEYE KAYYUM ATANDı   09:37   MERCAN 100. YıL İKLIM VE ÇEVRE BILIM MERKEZI`NDE “KıŞ OKULU” BAŞLADı   09:31   MERSIN BÜYÜKŞEHIR BELEDIYESI`NDEN YENI HIZMET: KEDI KıSıRLAŞTıRMA MERKEZI   01:14   CHP HEYETI, GÖZALTıNA ALıNAN GAZETECI SERHAN ASKER`I ZIYARET ETTI  
 
     
   

Hukukçulardan soruşturmalar silsilesi yorumu


Son zamanlara hem toplumsal muhalefete yönelik artan soruşturma ve tutuklama sürecini değerlendiren İstanbul Gedik Üniversitesi Öğretim Üyesi Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu, "Son dönemde yaşanan hukuksuzluklar ve keyfi tutuklamalar da göstermektedir ki Türkiye, ağır bir istibdat rejimiyle karşı karşıyadır. Bu durumdan bir an önce çıkılması ve anayasal geleneğimize uygun bir siyasi rejime geçilmesi gerekir" dedi.  Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Ceza Hukukçusu Prof. Dr. Adem Sözüer ise "Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının kasten göz ardı edildiği bir ortamda, kanunlara açıkça aykırı gözaltı, tutuklama ve soruşturmaların amacı ceza hukuku araçlarını kötüye kullanarak siyasi rakipleri tasfiye etmektir. Hukuk dışı müdahalelerle siyaseti dizayn etme girişimlerinin ise halkın nezdinde nasıl mahkum edildiğini ve ülkeye neler kaybettirdiğini çok sancılı tecrübelerle yaşadık. Hukuk dışı alana itilen Türkiye`yi acilen hukuk alanına çekmek gerekiyor" ifadelerini kullandı.

 

Tarih : 28 Ocak 2025 Salı 15:28   Okunma : 451

Haber: Esra TOKAT

Son aylarda muhalefete yönelik soruşturma, gözaltı ve tutuklama silsilesi yaşanıyor. Belediye başkanlarına, siyasi parti liderlerine, gazetecilere, sosyal medyadan paylaşım yapan ve sokak röportajlarında konuşan vatandaşlara soruşturmalar açılıyor.

Son olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında son dönemde kritik soruşturmalarda görev almış bilirkişi S:atılmış Büyükcanayakın hakkında söyledikleri nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı "bilirkişilik yapan kişiyi hedef gösterme ve etkilemeye teşebbüs" iddiasıyla jet hızıyla soruşturma başlatıldı.

Öte yandan, dizi sektöründe ``tekelleşme`` iddialarıyla gündeme gelen menajer Ayşe Barım, 12 yıl sonra Gezi Parkı olaylarının planlayıcılarından olduğu ileri sürülerek hakkında başlatılan soruşturma kapsamında "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etme" suçundan tutuklandı.

Kanadoğlu: "Savcılık, bu kadar yıl sonra olayın planlayıcılarından birinin daha ortaya çıktığına inanılmasını bekliyor"

Süreci Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu ve ceza hukukçusu Prof. Dr. Adem Sözüer ANKA Haber Ajansı`na değerlendirdi.

Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu, ceza muhakemesinin bir suç teşkil eden fiilin olup olmadığını, varsa bunun kim tarafından işlendiğini ve o kişinin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı sorularına ilişki olduğunu belirterek, 12 yıl önce yaşanan Gezi Parkı olayları hakkında Ayşe Barım üzerinden başlatılan soruşturma sürecini değerlendirdi. Korkutoğlu, şunları söyledi:

``Bu olayda, ceza muhakemesinin ana hatlarıyla saydığım amaçlarının varlığı bir hayli şüphelidir. Gezi Parkı merkezli yaşananların üzerinden 10 yıldan fazla bir süre geçti; bir taraftar grubu olan Çarşı`ya açılan davalar gibi çeşitli davalar yürütüldü; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi dahi çeşitli başvurularda konuyu ele aldı. Bu kadar gelişme yaşanırken, hükûmeti devirmek gibi önemli bir isnada dair savcılık, bu kadar yıl sonra olayın planlayıcılarından birinin daha ortaya çıktığına inanılmasını bekliyor.

"Soruşturmanın amacı hukuki değil"

Peki, savcılığın düşünce biçiminden hareket edelim. Ayşe Barım, Gezi Direnişi bakımından bugüne kadar adı tartışılan bir isim miydi? Hayır. Peki, Ayşe Barım, kamuoyunun gündemine ne zaman geldi? Dizi sektöründeki tekelleşme iddiaları üzerine. Açık kaynaklara yansıdığı kadarıyla Ayşe Barım`a isnat edilen fiiller nelerdir diye baktığımızda ise, kendi ajansına kayıtlı oyuncuların Gezi`ye katılması, Gezi Davası`nın sanıklarının bazılarını tanıyor oluşu ve onlarla telefon irtibatının bulunmasını görüyoruz.

Savcılık, hükûmeti devirmeye teşebbüs etmek gibi çok ciddi ve ağır bir suçlamayı kurgularken, ilgili kişinin cebri faaliyetlere ne şekilde katıldığı, hükûmeti ortadan kaldırmaya dair hangi faaliyetleri icra ettiği gibi basit ve isnat edilen suç tipi bakımından mutlaka mantık silsilesine uygun bir biçimde yanıtlanması gereken soruları atlamış görünüyor.

Savcılık isnat edilen suç tipi bakımından önemli hususları ispat etmeye çalışmak yerine başkalarının fiillerini adı geçen kişiye yüklüyor, ki bu fiiller suç teşkil etmiyor, ilgili kişiler aleyhe ifade vermeyince bu kişiler hakkında da soruşturma açıp tanıkların bir nevi hukuki baskı altına alıyor. Keza telefon irtibatını ile cebri ve hükûmeti ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetin varlığını ortaya koyabileceğini düşünüyor. Tüm bu manzara ise bana soruşturmanın amacının hukuki olmadığı çıkarımını yapmama olanak tanıyor. Kamuoyunun da böylesine sürreal bir isnat silsilesine ikna olmadığını gözlemlemek güç değil.``

Etki ajanlığı suçlaması: "Ülkemizin bir ‘kanun devleti` olmaktan dahi çıktığını gösterir"

Henüz tam olarak bilinmese de kamuoyuna yansıyan kısmıyla “etki ajanlığı” suçundan da bahsedildiğini kaydeden Kanadoğlu, şöyle devam etti:

"Fakat ortada yasalaşmış bir suç tipi olarak ‘etki ajanlığı` diye bir suç dahi yok. Bu suçun tesis edilmesine yönelik çabalar ise geçen yıl akim (sonuçsuz kalması) kalmıştı. Şimdi savcılığın, olmayan bir suça dair bir isnadı, başka bir suçtan tutuklamanın gerekliliği bakımından dahi olsa ileri sürmesini, çağdaş hukuk eğitimini almış ve içselleştirmiş bir kişi tahayyül edemez. Nitekim kıyas yasağı, aleyhe etkili olacak şekilde geçmişe yürümeme, belirlilik ilkesi gibi alt ilkelerle birlikte kanunilik ilkesi, bugünün ceza hukukunun üzerinde temellendiği yapı taşlarından biridir. Anayasa Mahkemesine göre de `Kamu otoritesinin ve bunun bir sonucu olan ceza verme yetkisinin keyfî ve hukuk dışı amaçlarla kullanılmasının önlenebilmesi kanunilik ilkesinin katı bir şekilde uygulanmasıyla mümkün olabilir.` (Mehmet Güzeloglu, B. No: 2014/3134, 7/5/2015) Eğer haberlere yansıyan bu durum doğruysa, suç ve cezada kanunilik ilkesi de bir kenara itilmiş demektir. Bu da ülkemizin bir ‘kanun devleti` olmaktan dahi çıktığını gösterir."

"Ergenekon soruşturmalarının kötü hatırasını unutmamışken bugün de benzer bir ruh hali toplumda baskın hale gelebilir"

"Bu gelişmeleri de Ergenekon sürecine benzer şekilde toplumsal muhalefete operasyon olarak yorumlayabilir miyiz?" şeklindeki soru üzerine  Kanadoğlu, toplumsal muhalefeti bastırmak için iktidarın sıklıkla yargıyı kullandığını vurgulayarak, şunları dile getirdi:

"Ülke siyasetinin bu konuda maalesef ki yeteri kadar deneyimi var. Uzun yıllardır Türkiye, otoriter bir iktidar tarafından yönetiliyor, temel hak ve özgürlüklere keyfi bir şekilde müdahale ediliyor. Son dönemde bu müdahalelerin peş peşe gelmesi, sürecin yoğunlaştığını göstermesi açısından önemli bir aşamadır. Bu sebeple en azından böyle bir tehlike söz konusu değil denemez. Dikkat edilirse son dönemde bir anda birçok soruşturma ve adli işlem ile kamuoyu meşgul oldu. Bir yanda bir parti genel başkanı yıllar önceki söylemleri nedeniyle tutuklanıyor, başka bir partinin İstanbul`daki iki belediye başkanı hayli soyut iddialarla tutuklanıyor, tartışmalı kayyım atamaları devam ediyor, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ne zaman konuşsa daha konuşması bitmeden hakkında soruşturma açılıyor ve en sonunda da Ayşe Barım olayı. Görülüyor ki toplumun geniş anlamda muhalif denebilecek her kesimi, bir şekilde adli işlemlerle muhatap oluyor. Bunların içerisinde Ayşe Barım olayının yine de bir adım öne çıktığından söz edilebilir. Gezi`ye emniyet verilerine göre milyonlarla ifade edilebilecek sayıda kişi katıldı. Aradan bunca yıl geçmiş, somut bir delil yok, başkalarının suç teşkil etmeyen eyleme katılma fiilleri nedeniyle ya da birtakım telefon konuşmaları gerekçe gösterilerek bir kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren bir suç ile tutuklanıyorsa, böylesi bir adli işlem toplumun muhalif kesimleri için caydırıcı etki (chilling effect) yaratma potansiyeline sahiptir. Ergenekon soruşturmaları döneminde, toplumda saat 05.00`de benim de kapım çalınır mı şeklinde bir korku vardı, hatırlarsınız. O günlerin kötü hatırasını unutmamışken bugün de benzer bir ruh halinin toplumda baskın hale gelmesini, örnek verdiğim şekilde tartışmalı adli işlemlerin devamı gelirse, uzak bir ihtimal olarak görmüyorum."

"Ekrem İmamoğlu hakkında açılan son soruşturmanın da hukuk nezdinde herhangi bir karşılığı yoktur"

Çoğu soruşturmada hukuki dayanağı gösterebilmenin bir hayli zor olduğunun altını çizen Prof. Dr. Kanadoğlu, şunları kaydetti:

``Bu durum Ekrem İmamoğlu hakkında açılan soruşturma için de geçerli. Anayasa Mahkemesi`nin sıklıkla vurguladığı üzere, kamu görevlileri, gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumundadır. Gerek ‘ahmak davası` olarak bilinen olayda yaşananlar gerekse de bilirkişinin eleştirilmesi üzerine açılan soruşturma, açıkça AYM içtihatlarına aykırıdır. Konuşmayı herhangi bir kişi dinleyip ardından soruşturmaya konu tehdit ve terörle mücadelede görev almış kamu görevlisini hedef gösterme suçlarının kanuni tanımlarını okusa, bu kişinin hukukçu olmasına da gerek olduğunu sanmıyorum, böylesi bir soruşturmanın dayanakları olmadığını pek kolay fark edebilecektir. Üstelik İmamoğlu`nun konuşmasının hemen ardından açılan bir soruşturma, hayatın olağan akışına da aykırıdır. Ekrem İmamoğlu hakkında açılan son soruşturmanın da hukuk nezdinde herhangi bir karşılığı yoktur. Yargı erki, siyaseti istediği yöne çekmeyi ve kendisine rakip olarak gördüğü siyasetçileri de baskı altına almayı hedefleyen siyasi iktidarın ajandasıyla değil; temel hak ve özgürlüklerin koruyucusu olarak bağımsız ve tarafsız bir şekilde hareket etmelidir.”

"Türkiye, ağır bir istibdat rejimiyle karşı karşıyadır"

Son olarak Ergenekon, Balyoz gibi davalarla tartışmalı adli süreçlerin yakın tarihte tecrübe edildiğini hatırlatan Prof. Dr. Korkut Kanadoğlu, “En nihayetinde anılan davalar belki çöktü ama birçok kişi, özgürlükleri ile bedel ödedi; toplum ise hukuk sisteminin prestij kaybetmesi, hukuk sistemine güvenin azalması, haksızlıklar üzerine demokrasinin inşa edilemeyeceği gibi gerçeklerle yüzleşmek durumunda kaldı. Geçmişteki hatalardan ders çıkarılıp hukuk sisteminin hukukun sahası içerisinde kalmak zorunda olduğunu ve hukuk sisteminin politik amaçlar için kullanılmaması gerektiğini vurgulamak isterim. Buna ek olarak son dönemde yaşanan hukuksuzluklar ve keyfi tutuklamalar da göstermektedir ki Türkiye, ağır bir istibdat rejimiyle karşı karşıyadır. Bu durumdan bir an önce çıkılması ve anayasal geleneğimize uygun bir siyasi rejime geçilmesi gerekir. Siyaseten sorumluluğu bulunanların ve toplumsal muhalefetin, bu konuda somut hedefleri olan bir karşı çıkış hareketini hayata geçirmesi büyük önem arz etmektedir" dedi.

Prof. Dr Adem Sözüer: "Gezi davasında makul şüphe oluşturacak delil yok ve etki ajanlığı diye de bir suç yok"

Gezi nedeniyle Osman Kavala ile ilgili verilen mahkumiyet kararına karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi`nin (AİHM) ihlal kararı verdiğini hatırlatarak değerlendirmelerine başlayan Prof. Dr Adem Sözüer,  şöyle konuştu:

"Bu ihlal kararlarında yapılan tutuklamanın haksız olduğu ve suçlamalar için makul şüphe oluşturacak delil olmadığı ifade edildi. Türkiye bu ihlal kararlarının gereğini yerine getirmedi. Halbuki hukuken AİHM ihlal kararları uygulanmalı ve sadece Osman Kavala değil, aynı davadan mahkum olanlar serbest bırakılmalıydı. Yine Gezi nedeniyle mahkum edilen Can Atalay için Anayasa Mahkemesi (AYM) iki kez ihlal kararı verdi, bu kararlar da uygulanmadı. AİHM ve AYM kararlarını uygulamak mahkemenin takdirinde değildir. Anayasa ve Ceza Muhakemesi Kanunu gereği bu kararlara uymak zorunlu. Şimdi ise AİHM`nin ‘makul şüphe oluşturan delil dahil yok` dediği Gezi davası başkaları için canlandırılmak ve yıllar öncesi içeriği suç oluşturmayan görüşmeler ile deprem için yardım çağrıları ‘etki ajanlığı` olarak nitelenip insanlar tutuklanıyor. Gezi davasında makul şüphe oluşturacak delil yok ve etki ajanlığı diye de bir suç yok. Buna rağmen ‘tekelleşme` iddiasıyla başlatılan bir soruşturma ‘etki ajanlığı` gibi kanunda tanımı olmayan bir suçlamaya evrildi ve tutuklama gibi çok ağır bir özgürlük kısıtlamasına gidildi.``

"Ayşe Barın tutuklamasında suç olarak tanımlanmamış bir davranış gerekçe gösterilerek tutuklama yapıldı"

Anayasa`da ve Türk Ceza Kanunu`na göre ceza yaptırımlarının sadece kanunda ‘açıkça` suç olarak tanımlanan bir fiil nedeniyle uygulanabileceğini kaydeden Sözüer, şöyle devam etti:

"Ayşe Barın tutuklamasında ise, suç olarak tanımlanmamış bir davranış gerekçe gösterilerek tutuklama yapıldı. Benzer durum, Cumhurbaşkanına hakaretten gözaltına alınıp daha sonra geçmiş yıllarda sosyal medyadaki paylaşımlarının ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu` var diye tutuklanan Ümit Özdağ için de geçerli. CHP Gençlik Kolları Genel Başkanı ortada bir gözaltı kararı olmadan evinden polisle alınıp ifadeye götürüldü. Kanunda bu şekilde bir ifadeye çağırma usulü yok. Gazeteciler, kelepçe takılıp gözaltına alınarak teşhir edildi. Halbuki Kanunda kelepçe takmak kural olarak yasak. Ellerine kelepçe takılması sonrası gazeteci Özlem Gürses`e adlî kontrol tedbiri olarak ayaklarına elektronik kelepçe takılıp ‘ev hapsi` uygulanmaya başlandı. Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer, yıllar önceki malum açılım sürecinde üstelik kendi bilgisi dışında adı geçti diye veya başsağlığı dilemek gibi suç olmayan davranışlar nedeniyle tutuklandı, görevden alınıp yerine kayyım atandı. Bu ve diğer kayyım atamalarının hepsi Anayasaya açıkça aykırıdır.

"Ekrem İmamoğlu`nun mağduriyetini gündeme getirmesi dahi soruşturma konusu yapılıyor"

Bu tür uygulamalarla hukukun dışına çıkıp, kişilerin dünya görüşleri veya hayat tarzları ya da muhalif tutumları nedeniyle baskı altına alınması, anayasadaki demokrasi ve hukuk devleti ilkeleriyle de bağdaşmaz. Özellikle Ekrem İmamoğlu`na yönelik olarak ilk seçildiği seçimin iptali ile başlayan hukuka aykırılıklar zincirine her gün yeni bir halka eklenmektedir. Ahmak davasında, davaya bakan hakim başka bir şehre yollandı, gelen hakim kendi meslek hayatında hakaret suçuna ilk kez 2 yıl 7 ay 15 gün ceza verdi. Bu yargılamadaki usulsüz hakim değiştirme gibi hukuka aykırılıklar Hakimler ve Savcılar Kurulu`na şikayet edildi bir sonuç çıkmadı. Danıştay`ın `suç yok` dediği başka bir davada, Ekrem İmamoğlu için beraat kararı verilmesi söz konusu olduğundan Savcı bir türlü mütalaa vermiyor. Dava uzadıkça uzuyor. Bu tür haksız uygulamalara maruz kalan herkesin, söz konusu haksızlıkları eleştirmesi en doğal hakkıdır. Ekrem İmamoğlu`nun da yaptığı bu. Ama kendini savunma ve eleştiri hakkını kullanması yani mağduriyetini gündeme getirmesi dahi soruşturma konusu yapılıyor. Üstelik onun dile getirdiği hukuksuzlukları haber yapan gazeteciler ve medya organları da suçlanıyor, soruşturuluyor. Basına yönelik bu tür soruşturmalarla, haber verme hakkı kısıtlanıp bir sansür uygulaması yapılıyor. Buna karşılık soruşturma ve kovuşturmalar yürürken veya AYM kararları sonrası hükümet yetkilileri yargıyı etkileyici her tür açıklamayı yapabiliyor.

"Soruşturmaların amacı ceza hukuku araçlarını kötüye kullanarak siyasi rakipleri tasfiye etmektir"

Gizlilik kararı olan dosyalardaki bilgiler avukatlara verilmiyor ama medyaya sızdırılıyor. Gizliliğin ihlali suçu sistematik olarak işleniyor, kişiler suçlu olarak damgalanıyor. Bunlar hakkında ne HSK ne de yetkili savcılıklar hiç bir işlem yapmıyorlar. Ama bu tür hukuka aykırılıklara maruz kalanlar hukuki zeminlerde savunma ve eleştiri hakkını kullandıklarında yıldırım hızıyla soruşturmalara tabi tutuluyorlar. Her yurttaş kendini savunma hukuka aykırılıkları eleştirme hakkına sahiptir. İmamoğlu`nun İBB ve TBB başkanı olarak elbette belediye başkanlarının görevden alınmalarına, kayyım atama ve haksız soruşturma uygulamalarına karşı kamuoyunu bilgilendirme yetki ve görevi de vardır. AYM ve AİHM kararlarının kasten göz ardı edildiği bir ortamda, kanunlara açıkça aykırı gözaltı, tutuklama ve soruşturmaların amacı ceza hukuku araçlarını kötüye kullanarak siyasi rakipleri tasfiye etmektir. Hukuk dışı müdahalelerle siyaseti dizayn etme girişimlerinin ise halkın nezdinde nasıl mahkum edildiğini ve ülkeye neler kaybettirdiğini çok sancılı tecrübelerle yaşadık. Hukuk dışı alana itilen Türkiyeyi acilen hukuk alanına çekmek gerekiyor."

 

Paylaş :
Etiketler :  

Yorum Ekle comment Yorumlar (0)

Yapılan yorumlarda IP Bilgileriniz kayıt altına alınmaktadır..!


 
 

 







mersinerji.com
ANKA Haber Ajansı
Abonesidir

 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE HABER ARŞİVİ GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinerji.com © Copyright 2017-2025 Tüm hakları saklıdır..! İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA