CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, Meclis`te düzenlediği basın toplantısında, TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca ve Katip Üye Sibel Suiçmez`in Can Atalay hakkındaki AYM kararının okutulmasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kararın okutulmasının Anayasa ve İç Tüzüğe aykırı olduğuna yönelik açıklamalara ilişkin Emir, "Görev yapan Meclis Başkanvekili, Meclis Başkanına sadık bir kulu değildir. Onun talimatıyla çalışacak bir kişi değildir. Onun yerine onun vekili olarak, onun yetkilerinin tamamına haiz olarak görev yapacak kişidir`` dedi.
Emir, şöyle konuştu:
"Sayın Gülizar biçer Karaca, Anayasa ya bağlı bir Meclis Başkanvekilinin ve hukuka saygılı bir kişinin yapması gerekeni yapmıştır.Anayasa `dan ve İç Tüzük`ten kaynaklanan yetkilerini kullanarak, Anayasa dan yana bir tavır sergilemiş ve Can Atalay`ın Anayasa Mahkemesi kararını okutmuştur. Bunun karşılığında iktidar tarafında garip, anlamsız ve altı boş tartışmalarını yürütüldüğüne üzüntüyle tanık oluyoruz. Başta Meclis başkanı, sayın Meclis başkanı o akşam daha bunun İçtüzüğe ve Anayasa ya aykırı olduğunu ve gereğini yapacağını söylemiş. Aynı şekilde nöbetçi Grup Başkanvekili Leyla Şahin Usta, `Anayasa ve İçtüzüğe aykırıdır hatta Divan`dan düşürürceğiz Başkanvekilini` dedi. Dün Abdullah Güler ve Adalet Bakanı konuştu yine aynı şey. Üç gündür soruyorum. Yapılan işlemin Anayasa`ya ve İçtüzüğe aykırılığı nerededir? Bir hukuki tartışma yürütmek istiyoruz. Çünkü biz yapılan işin doğru olduğunu biliyoruz. Anayasa ve İçtüzüğe uygun olduğunu görüyoruz ve ‘Anayasa ve İçtüzüğe aykırıdır` diyenlerle kaliteli bir Anayasa tartışması yapmak istiyoruz. Duydunuz mu? Hayır. Çünkü elimde Anayasa var. Burada hiçbir maddede Meclis Başkanvekilimizin bunu okutmayacağını dönük bir hüküm söz konusu değildir ama okutabileceğine dönük bir çok hüküm var. Anayasa 94 ve 95. maddeleri. Diyor ki, Meclis Başkanvekillerini ve Başkanlığını kolektif bir tanım içerisine sokuyor ve başkanlık diyerek aslında bir kişiyi, Meclis Başkanı`nı tarif etmiyor, Meclis Başkanı ve Meclis Başkanvekillerini tarif etmiş oluyor. Yetki açısından. Dolayısıyla şunun anlaşılması lazım: Görev yapan Meclis Başkanvekili, Meclis Başkanı`na sadık bir kulu değildir. Onun talimatıyla çalışacak bir kişi değildir. Onun yerine onun vekili olarak, onun yetkilerinin tamamına haiz olarak görev yapacak kişidir. Burada en ufak bir tereddüt olmamalıdır.
"Meclis Başkanı, onun eline `şunu okuyacaksın, şunu okumayacaksın` diyebilecek kişi değildir"
Anayasa`nın maddeleri açıktır, Meclis Başkanı, Meclis Başkanvekilinin hiyerarşik üstü değildir. Ona talimat verecek onu yönlendirecek, onun eline şunu okuyacaksın, şunu okumayacaksın diyebilecek kişi değildir. Yetki paylaşılmıştır. O hafta görevli olan Meclis Başkanvekili aynı Meclis Başkanı gibi Meclis`i yönetir. Bir iddia daha var. ‘Efendim Meclis Başkanı`na niye sormamış`. Niye soracakmış? Meclis Başkanı`na sormadan herhangi bir sunuş yapamaz diye bir hüküm var mı burada? Yok. Zaten söyleyemiyorlar. `Başkanlık kanun kararlar öyle bir yazı hazırlamamış, korsan bir bildiriymiş`. Meclis Başkanı ve Başkanvekili oturumu yönetirken gündemi kendisi belirler. Başka türlü oradaki bürokratların hazırladıkları el notlarına bağlı kalması gerekir ki Meclis`i oradaki bürokratların yönettiği anlamına gelir. Bu Anayasa`nın ruhuna da aykırı ve herkesin bir çırpıda anlayabileceği bir gerçekliktir.
Açıkça Anayasa ya ve İçtüzüğe uygundur ama Anayasa`ya ve İçtüzüğe aykırıdır diyenler en ufak bir hukuki gerekçe gösterememektedirler. Bir iddiaa daha şu: ‘Napacağız, Başkanvekilliğini düşüreceğiz`. Düşürmezsiniz efendim. Bizim Anayasamıza göre de Meclis`teki grubu bulunan partiler güçleri oranında Divan`da temsil edilirler. Biz Anayasa`dan aldığımız yetki ile Meclis Başkanvekilimizi önce kendimiz seçeriz, ondan sonra Genel Kurul`da oylanır. Gülizar Biçer Karaca, Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin oylarıyla seçilmiş bir adaydır ve dolayısıyla da birinin inayetiyle orada oturmamaktadır. O koltuktan onu kaldıramayacaklardır. Onlar da anlamışlardır ama Anayasa`ya ve İçtüzüğe çalışmadıkları için lüzumsuz yere bir tartışma yürütmüşlerdir. `Meclis Başkanvekiline bir daha görev yaptırmayacaklarmış.` Meclis Başkanı gerektiğinde, Meclis Başkanvekilinin yerine geçip, vekilin yerine kendisi Meclis`i yönetebilir. Ama bunun için her hafta kendisinin gelip yönetmesi gerekir. Eğer Anayasa`yı çiğnemeyecekse, her gün gelecek Meclis`i yönetecek. Başka türlü bizim Meclis Başkanvekilimize hiçbir şekilde dokunma şansı yoktur. Burada hukuksuz, Anayasa`ya aykırı, İçtüzüğe aykırı diyorlar ama bir tek hukuki tartışma yapacak kadar ne kapasiteleri var ne de cesaretleri var. Meydan okuyoruz, gelin tartışalım. Tartışacak güçleri de yok.
"Sayın Meclis Başkanı yaptığınız iş hukuksuzdur``
Meclis bürokratları birkaç saatliğine o tutanakları internet sitesinden çektiler. Meclis bürokratları siyasi baskıyla Meclis in tutanaklarını internet ortamından çektiler. Bu sansürdür. Tutanaklar, Meclis in namusudur. Yüzyıllara bırakılacak metinlerdir. Öyle bir bürokrat iradesiyle sansür uygulanacak, kesilecek, beğenilmeyen bölümler konulmayacak bir metin olamaz. Uyardık, düzelttiler. Ama siyasi bir baskıyla altına `İçtüzüğe aykırıdır` ibaresi koydular. Bir skandalla karşı karşıyayız. Bir tartışma yürütüyoruz, yapılan bir işlem var bu işlemin Anayasa`ya ve İçtüzüğe uygun olduğun savunuyoruz. Karşımızdakiler en ufak bir hukuki argüman getiremiyorlar. Peki Meclis Genel Sekreterliğine ne oluyor? Meclis kanun kararlar dairesine ne oluyor da ‘İçtüzüğe aykırıdır` diyorlar? Onlara ne? Onlar bu kararı nasıl alabiliyorlar?
Meclis`i Başkanlık Divanı yönetir. Meclis`i milletvekilleri, partiler gündemini belirlerler. Bir şeyin İçtüzüğe aykırı olup olmadığı Divan`da veya Genel Kurul`da milletvekilleri eliyle tartışılabilir. Biz bunu yaparız ama buradaki bürokratlar bir tutanağın altına `Bu İçtüzüğe aykırıdır` diye yazamazlar. Ama bu cesareti kimden alıyorlar, bu talimatı kimden alıyorlar. Sayın Meclis Başkanı yaptığınız iş hukuksuzdur. Kanunsuz emirdir, sınırlarınızı bileceksiniz, Anayasa sınırlarının içinde kalacaksınız. O yazıyı kaldıracaksınız. Biz bugün şikayet dilekçemizi yazdık. Bugün bir bir tutanağın altına bizim yaptığımız bir işleme, bir başkasının yaptığı bir işleme, Meclis Başkanvekili`nin yaptığı bir işleme, bir bürokratın altına bu işsüzlüğe aykırıdır deme hakkı nereden geliyor? Kim yapabilir bunu? Herkes sınırlarını bilecek, herkes haddini bilecek.
"Biz bu bedelleri Tayyip Erdoğan o koltuğunda otursun diye ödemek zorunda değiliz"
Değerli arkadaşlar yine faizleri artırdılar. Niye? Çünkü son bir ayda 19 Mart siyasi darbesinden sonra 50 milyar dolar arka kapıdan satmak zorunda kaldılar. Niye? Çünkü Türkiye`deki yatırımcılar panik oldular. Dünyadaki yatırımcılar böyle bir ülkeye yatırım yapılmaz dediler. 35 yıllık diplomayı iptal ediyorsun. Şirketlere el koyuyorsun. Seçilmiş belediye başkanını hapse koyuyorsun, kanun tanımıyorsun, kural tanımıyorsun. Cumhuriyet Halk Partisi gibi cumhuriyeti kuran partiye kayyum atamayı düşünecek kadar şirazeyi kaçırıyorsun ve sonra dünya piyasaları, dünyadaki yatırımcılar ve Türkiye`deki yatırımcılar tedirgin olup dolarlarını çekmeye başlayınca da yüzde 50 faiz vererek topladığın yani bu milletten esirgediğin paraları para babalarına faiz olarak vererek topladığın milyarlarca doları 50 milyar doları bir ayda satıyorsun. Sonuçta kala kala bir buçuk haftalık rezervleri kaldı. Bir buçuk haftalık kurşunları kaldı. Eğer bu hukuksuzluklara devam ederlerse, eğer Türkiye`yi böylesine hukuki öngörülebilirliği olmayan, hukuki güvenliği olmayan tek adam rejimini tahkim etmek üzere her türlü hukuksuzluğun, her türlü adaletsizliğin, her türlü cunta girişiminin yapılabileceği bir ülkeye yapmaya devam ederlerse sadece bir buçuk haftalık kurşunları kaldı.
Buradan uyarıyoruz. İşçiden, emekliden, öğrenciden esirgiyorsunuz. İşsizden, yoksuldan esirgiyorsunuz. Faiz veriyorsunuz. Buna rağmen yatırımcı 50 milyar dolarını geliyor, çekiyor bir ayda. Niye? Çünkü siz bu ülkeyi artık yönetemiyorsunuz. Anlaşılması gereken budur. Biz bu bedelleri Tayyip Erdoğan o koltuğunda otursun diye ödemek zorunda değiliz. 86 milyon Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığına devam edebilsin, koltuğunda oturabilsin diye böylesine açlığa, yoksulluğa, sefalete yüksek faizi mahkum edilmek zorunda değil. Türkiye`yi yönetenlerin bir an evvel girdikleri bu karanlık yoldan çıkmaları gerekiyor. Sandığı getirmeleri gerekiyor. Ekrem İmamoğlu`nu bir an evvel tutuksuz yargılamak üzere serbest bırakmaları gerekiyor.
"Türkiye`deki her meseleyle ilgili fikrin var ama Kıbrıs adım adım giderken gıkını çıkartmıyorsun"
Bütün bunlar olurken her şeye laf yetiştiren yandaş medya ve her şeye laf yetiştiren AKP`li siyasetçiler Kıbrıs dediğiniz zaman kör oluyorlar, sağır oluyorlar. Ölü taklidi yapıyorlar. Siyaseten bizim en yakın olmamız gereken ülkeler Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan anlaşmalar yapıyorlar. Birleşmiş Milletleri`nin, Güvenlik Konseyi`nin kararlarını kabul ettiklerini söylüyorlar. Bu kararlar doğrultusunda da Güney Kıbrıs yönetimini Kıbrıs`ın tek ve meşru yönetimi olarak kabul ediyorlar. Bundan daha ağır, bundan daha kötü, bundan daha Kıbrıs Türk`ünü yalnız bırakacağımız bir uluslararası gelişme olabilir mi? Bunun karşılığında siz ne yapıyorsunuz? Hakan Fidan`a soruyorum. İçişlerimize karışıyorsun, Genel Başkanımıza laf yetiştiriyorsun. Türkiye`deki her meseleyle ilgili fikrin var ama Kıbrıs adım adım giderken gıkını çıkartmıyorsun. Bu sorumsuzluktur. AKP`nin aslında vatan, millet konusunda nasıl sınıfta kaldığını asla yerli ve milli olamayacağın,ı en milli meselemiz Kıbrıs meselesinde bile gerektiğinde böylesine ölü taklidi yapacağını apaçık ortaya koyan gerçeklerle karşı karşıyayız, Kıbrıs gidiyor.
``Falyalı`nın elinde kasetler var. O kasetler Yasin Ekrem Serim tarafından alınıyor. Ama MİT`e iade edilmiyor``
En yakınımızda olması gereken 4 Türki Cumhuriyet, Rum yönetimini tanıyor. Askerlerinizi çekin anlamına gelen, oraya büyük elçi atamayın anlamına gelen, 74 Kıbrıs Barış Harekatı`nı gayrimeşru kabul eden kararların altına imza atıyor ve siz seyrediyorsunuz. Ağzınızı açamıyorsunuz Tek kelime söyleyemiyorsunuz. Yazıklar olsun. Bunu yapıyorlar Ama Kıbrıs`ı Türkiye`nin adeta pis işlerinin ihale edildiği bir yer olarak da görüyorlar. Atadıkları Büyükelçi Yasin Ekrem Serim oradaki kara para trafiğini yöneten Falyalı ile ortaklık yapmıştı ve bu ortaklığın belgeleri de hepimizin malumu. Kıbrıs, dünyanın ve Türkiye`nin kara para, kumar, her türlü kirli ticarete konu yapılmış ve oradan büyük paralar kazanılan milyarlarca dolar kazanılan ve bu kirli paradan da Ankara`da Saray`da oturanların pay aldıkları bir yerdir. Ve bu payı daha rahat almak için oradaki bu kara para trafiğini yöneten, kişiyle ortaklık yapan Yasin Ekrem Serim`i Lefkoşa Büyükelçisi yapacak kadar da korkusuz ve fütursuzdurlar. Falyalı`nın elinde kasetler var. O kasetler Yasin Ekrem Serim tarafından alınıyor. Ama MİT`e iade edilmiyor. MİT bekliyor, 40 kaset geliyor ama 5 kaset eksik. Hakan Fidan, `Bu 5 kaset nerede` diyor. Bakın Kıbrıs giderken kaygılanmıyor, 4 Türki Cumhuriyet Rum yönetimini tanırken ve Türk askeri oradan çekilmelidir derken gıkını çıkartmıyor ama 5 kasetin peşine düşüyor. Niye? Çünkü o 5 kasette çok önemli kişilerin özel bilgileri veya görüntüleri var. Binali Yıldırım`ın oğlu, Bilal Erdoğan var. Falyalı`yla ortaklık yapınca utanmayanlar bu beş kaset eksik geldi diye bu büyük elçiyi ve o çok muteber babasını görevden alıyorlar. İşte Kıbrıs`a bakış açıları bu kadar rant odaklı, kara para odaklı ve zenginleşme odaklı. Yazıklar olsun diyoruz.
"Devletin resmi kayıtlarına göre sızıntı olmuş"
Peki, bu 5 kasetin peşine düşenler, bu özel bilgileri önemseyenler, halkın, vatandaşın özel bilgilerini önemsiyorlar mı? Hayır. Defalarca söylendi. Zaman zaman veri sızıntıları oluyor. Zaman zaman kişisel veriler sızıyor. MİT mensuplarının lojman bilgileri dahi sızıyor. Güvenlik güçlerinin oturdukları yerler dahi sızıyor. En kritik olması gereken veriler, sağlık verileri sızıyor. Adres verileri sızıyor. Vatandaşlık numaraları zaten piyasaya düşmüş. Bazen birileri `Bu sızıntılar var` dediklerinde `Hayır` diyorlar. Böyle bir sızıntı yok. Söz konusu bile değil. Hatta geçen ay sızıntı var diyecek olanlara da ceza öneren bir taslak getirmişlerdi ama anlıyoruz ki sızıntı var.
28. Ağır Ceza Mahkemesi bir iddianame kabul etti Ankara`da ve bu iddianamenin müştekisi, şikayetçisi de MİT ve Emniyet. Diyorlar ki, `101 milyon özel nitelikli veri çalındı, korsanların elinde, korsanların soğuk cüzdanlarında alınıyor, satılıyor`. 16 tane şüpheli var. Bunlar yargılanıyorlar. Bizim MİT yani Hakan Fidan`ın daha bir yıl öncesine kadar yönettiği MİT, burada şikayetçi olmuş. Devletin resmi kayıtlarına göre sızıntı olmuş. Sen buna sahip çıkmamışsın. Sızıntı oluyor diyenlere davalar açtırmışsın. Bunlar vatan haini demişsin. Şimdi diyorsun ki, `Ben şikayetçiyim sızmış`. Ya sen bu verilere sahip çıkacaksın, o 5 kasetin peşini bırak. Böyle kara para aklayanlarla ortak olanları büyükelçi yapacak kadar Türkiye`ye ihanet içerisindesiniz ve Türk halkının milli güvenlikle ilgili personelin, MİT personelinin, polisin, emniyetin verileri ortalıkta dolaşıyor. Siz yıllar sonra uyanıyorsunuz, şikayetçi oluyorsunuz ve biz de bunu iddianameden öğreniyoruz. Bir kez daha yazıklar olsun.``