Erdoğan ve Bahçeli ortaklığındaki Saray İttifakı, Anayasa Mahkemesi'ni (AYM) hedef göstermeyi sürdürüyor. Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Balbay, iktidarın AYM'yi hedef almasının nedenini köşesinde değerlendirdi.
Mustafa Balbay, "AYM tartışması hukuk devleti bağlamında son kaledir. Yıpratılmış, hasar görmüş bu kurumun cesaretle kararlar alması toplumun beklentisidir." ifadelerini kullandı.
Mustafa Balbay'ın yazısı şöyle oldu:
Türkiye’de hukuk devleti emarelerinin olduğunu gösteren başlıca kurum Anayasa Mahkemesi’dir (AYM). Bu nedenle de iktidarın hedefindedir.
Pek çok yerinden gedik açılmasına karşın AYM, adalet aramak için başvurulan son kurumdur.
Genel gözlemimiz şu:
AYM, bireysel haklar için hukuk zemininde karar verme cesaretini sürdürüyor, ancak devletin temel yapısına ilişkin kararlarda zorlanıyor.
Son üç kararı bunun göstergesi:
Soma maden işçilerinin hak aramak için yollara düşmesini haklı buldu, Osman Kavala için kararı erteledi, çoklu baroya oyçokluğuyla yol verdi!
İlk kararı hukuktan bağımsız İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ağır eleştirdi.
Kavala için durum çok açıktı; iddianamesi düzenlenmemiş soruşturmadan tutukluydu. 29 Eylül’de AYM karar verecekti, öğle saatlerinde erteledi. Öğleden sonra iddianamenin yazıldığı duyuruldu!
Çoklu baroyu görüşeceği 1 Ekim’den önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AYM’nin yeni sisteme uydurulması gerektiğini açıkladı!
Yukarıda sıraladıklarımız demokrasisi oturmuş bir ülkenin 50 yıllık tarihinin toplamında belki yaşanır. Biz, 15 günde yaşadık, önümüzdeki hafta olacaklara bakıyoruz!
Dünyanın demokrasi ile yönetilen hemen tüm ülkelerinde Anayasa Mahkemesi vardır. Bu, o ülkenin hukuk devleti olma temelidir. Türkiye bu temel üstüne oturdu ama sürekli yıpratılıyor.
Kimi devletler hukuku, siyasal sistemin etkisinden çıkarmak için fiziki olarak da ayrı yerde tesis etmiştir. Örneğin Almanya Anayasa Mahkemesi bu bilinçle 1951’de Karlsruhe’de kurulmuştur. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde hükümet Pretoria’da, yargı kurumları Bloemfontein’de, meclis ise Cape Town’dadır.
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’da temeli atılan sağlam kurumları aynen taşımıştır. Bugün Yargıtay ve Danıştay 152, Sayıştay 158 yaşındadır. Osmanlı dahil hiçbir dönemde bu kurumlarla bugünkü kadar oynanmamıştır.
MHP, bugün ayrıca irdelenmesi gereken bir işlev üstlenmiş durumdadır. MHP’nin 12 Eylül 1980 öncesindeki işleviyle ilgili tartışmanın ciddi bölümünü bizzat o dönemin MHP’lileri yaptı. Bugünkü işleviyle ilgili ayrı bir değerlendirme gerekiyor. Zira Bahçeli’nin önerdiklerini Sarayistler bile, “Bu kadarını nasıl yaparız” diye karşılıyor.
Oldu olacak; Anayasa Mahkemesi ya Banayasa Mahkemesi olsun ya da Sarayasa Mahkemesi. Halkın önüne demokratik bir seçenek koyalım. Bu mahkemenin tek işi şu olsun:
Kurumlar ve kişiler Saray’la ne kadar uyumlu!
Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay birleştirilsin, Saraytay olsun!
Gelinen noktada iş kara mizaha kalıyor!
AYM’ye dönersek...
1961’de kurulan AYM, 2012 yılında bireysel başvuru hakkıyla birlikte daha çok kamuoyu gündemine geldi.
Bireysel başvuru 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği referandumunun halka anlatılmasını sağlayacak maddeleri arasındaydı. Olayın bir yanı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruyu azaltmaktı. 2012’ye de en çok başvuru Türkiye’dendi. İç hukuk yollarına bir de AYM eklenince azaldı. 2019’da Rusya, Romanya ve Ukrayna’nın ardından dördüncü sıradayız.
AYM hakkı AİHM’nin de işine geldi, yükü bir nebze azaldı!
AYM tartışması hukuk devleti bağlamında son kaledir. Yıpratılmış, hasar görmüş bu kurumun cesaretle kararlar alması toplumun beklentisidir.
Cesaret bütün bir sözcüktür, parçalanmamalıdır...