Yazmak gelmiyor içimden.
Gazete sayfalarına, televizyon ekranlarına baktıkça ağlayası geliyor insanın.
Daha sekiz yaşında Eylül.
O Anasının kuzusu, mahallenin gözdesi.
O Daha bir çocuk.
Büyüyecek, gelişecek, okula başlayacak…
Hayırlı bir evlat olacak; evi barkı olacak,çoluk çocuğu olacak…
Ama olmadı; bir direğin altına gömülmüş buldular onu.
Taciz, tecavüz, cinayet.
Yeter artık bu kaçıncı!
Hadi gel de sokağa sal çocuğu.
Bakkala, markete, okula gönder gönderebiliyorsan tek başına.
Oturduğun sitenin bahçesine,havuz başına …
Ama o daha bir çocuk; oynaması lazım, sokağı, hayatı tanıması lazım.
Kuşu, kelebeği, arıyı, kurbağayı …
Olmaz, dışarı çıkmak yasak; dışarısı cehennem.
Güvenilmez ülkeler sıralamasında nerelerdeyiz biliyor musunuz?
Nijerya’dan sonra.
Yani 163 ülke arasında 149. Sırada.
Bu ayıp bize yeter.
İşsizlik, parasızlık, enflasyon;dahada kötüsü korku.
Çalıyor ama çalışıyor mantıksızlığı, kolaycılığı.
Ama çocuklarını bile koruyamıyor bu devlet diyen yok ne yazık ki!
Bir kereden bir şey olmaz, biz ona bademleme diyoruz, doğal, çocuğun rızası vardı ama…
Bu din değil,bu insanlık değil.
Cahilliğin bu kadarı, zırvalığın daniskası.
En ağır cezaları verelim,hadım edelim en iyisi idam edelim gitsin.
Diyelim ki idam.
Avrupa Konseyi Üyeliğine veda; İnsan Hakları Sözleşmesi iptal; turizm rüya. Fabrikalar, yatırımlar,dolar,borsa, faiz; mali yaptırımlar…
Unutulmasın; finansmanın üçte ikisi Avrupa Birliğinden. İdam cezasının olduğu ülkeler Avrupa Birliğini unutsun diyor Avrupa.
O kadar kolay değil yani.
Çaresizliğin bu kadarı!
Ektiğimizi biçiyoruz galiba.