Yurt genelinde, kentlerdeki siyasi başarıdan sonragerçekleşecekbir devrimden bahsediyorsak eğer, bunu öncelikle somut temellere dayalı toplumsal hareketlere ve hizmet dinamiklerine dayandırmalıyız. Oy kullanmak başlı başına siyasi bir eylem iken, mührün son darbesi; öncesindeki zaman dilimine ait olan mücadelenin ve üretilen politikaların reel ürünüdür. Sonrası ise, icraatların refah seviyesi ile nasıl gelişme gösterdiği ile alakalıdır.
Kentler yaşayan ve daima canlı kalan organizmalardır. “Kentin dokusu” diye nitelendirilen kavram ise, sosyolojik, kültürel, ekonomik ve yapısal dinamiklerin tümünü kapsar. Bu yüzden canlı bir organizmanın dokusunu değiştirmek ve ya yenilemek iyi bir cerrahınişidir.Kentin cerrahı olmanın da bazı kriterleri vardır elbet. Öncelikle olmazsa olmaz kriteri “vizyon” sahipliğidir. Sonra bilimsel ve estetik bakış açısıdır. Teknik dokunuşlardır. Bir sosyolog gibi toplumun her kesimine uygulayacağı empati yeteneğidir. Ve son olarak ideolojik-stratejik üretilen politikalarıdır.
Kentsel yönetim politikaları ise, kent halkının kültürel-sosyal gelişmişlik düzeyini homojen bir şekilde ve refah seviyesi ile doğru orantılı olarak yükseltmelidir. Kentler için yaşayan organizmalar demiştim, bu yüzden durağan olmayan bu olgunun değişkenlik hızı iyi saptanmalıdır. Yani kentin günlük akışındaki hizmete yönelik raporlamaları. “En iyi hizmet, en hızlı gerçekleşen hizmettir” anlayışı koşullara göre değişkenlik gösterse de, ani müdahalelerin hayat kurtardığını da unutmamak gerekir.
Yukarıda yüzeysel olarak değindiğim bazı noktaları Chicago Okulu, Kent Sosyolojisi araştırmalarında detaylı açıklamıştır. ( Chicago Okulu;Pozitivist, ekolojist, organizmacı bir okuldur. Çeşitli bireyleri ve toplumsal olguları açıklamak üzere veriler toplarken ve bu verilerin tümden gelimci analizini yaparken doğa bilimlerinin tekniklerini kullanır. İnsan davranışlarını toplumsal yapıların ve fiziksel çevre etmenlerinin belirlediği olgulara dayandırmıştır. Kentin insan doğasının tüm özelliklerine sahip olduğuna inanır.)
Seçimlerden önceki siyasi mücadele, seçimlerden sonra gerçekleşen yenilikçi ve pozitif yönlü hizmet anlayışı ile bir “devrime” dönüşür. Bunun temeli de toplumun siyasi iradesine aittir. Kentin cerrahı olmak zor iştir. Sürdürebilir hizmet anlayışını hayata geçirmek başlı başına bir meziyet ve kuvvetli bir inancın sonucunda ortaya çıkar. “Sistem” kavramı da tamburada nitelik kazanmalıdır. Çünkü sistem, içerisinde riskler taşıyan ve tanımlanmasının net olarak yapılması gereken bir “dinamikler” topluluğudur. Bu dinamikleri koordinasyonlu bir şekilde yönetildiği takdirde başarı kaçınılmazdır.
Türkiye son yerel seçimlerde yeni başlangıçların kapısını açarken, birçok mevcut yönetimde ise kan değişimi, taze enerji ile çağın gereksinimlerine uygun bir idare anlayışı için revizyonu işaret etti. Belediye başkanı ve ekibinin girişimleri sonucu belediye meclislerinden çıkacak nitelikli ve daha çok ekolojik projeler kentlerin gelecekteki kaderini tayin edecektir.“Daha yaşanılabilir bir Türkiye” sloganı ise bilim ve teknolojinin doğa-toplum ilişkisiyle ve ancak refahın her kesimde arttırılabildiği kadar hayat bulacaktır.