KISA KISA
  Yazacak çok şey olduğu için bugünkü yazımda, gündemdeki konulara kısa kısa değinmek istiyorum.
  Yunanistan ile aramızda, her an fırtına kopacak gibi bir hava estirilse de fazla bir şey olacağını sanmıyorum. O nedenle, konu hakkında birkaç uyarı ile yetineceğim.
  Her şeyden önce, Hükumet yetkilileri "Yunanistan ile masaya oturmaya hazırız" yerine "Yıllardır yürürlükte olan antlaşmalar var. Bu antlaşmalar ihlal edilirse savaş nedeni sayarız" demelidir. Yunanistan yetkilileri -hiçbir hakları olmadığı halde- sorunu, Türkiye ile Yunanistan arasındaki bir sorun olmaktan çok Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki bir sorun haline getirmek istiyor çünkü.
  Bu konuda daha önce de yazdığım gibi "Bize kimse boyun eğdiremez" türü söylemler yerine de "Uluslararası sözleşmeler ve yürürlükte olan antlaşmalar ihlal edilirse savaş nedeni sayarız ve gereğini yaparız" türü söylemler öne çıkarılmalıdır.
  Yıllardır kanayan bir yara olduğu halde, gerekli önlemler alınmadığı için her geçen gün biraz daha zıvanadan çıkan tarikatlar konusuna da değinmek istiyorum.
  "Tarikat, Şeyh, Derviş, Mürit" gibi kavramların, din ile ilişkisi olsa bile  Allah katında herhangi bir ayrıcalığı yoktur. Allah katında, ayrıcalığı olan insanlar, ancak ve yalnız peygamberlerdir çünkü.
  Diyanet İşleri Başkanlığı, tarikat evinde yaşanan istismar olayı ilgili olarak bir açıklama yaptı. Açıklama yerinde olmakla birlikte yetersiz kaldı.
  Keşke "Dinde tarikat olamayacağını ve gerçek tarikin kutsal kitap olduğunu" açıkladıktan sonra " Her dine göre en büyük günahlar; kul hakkı yemek, hırsızlık yapmak, iftira atmak, yalan söylemek, savaş durumu yoksa öldürmek, taciz ve tecavüz etmektir" gibi bir şeyler dile getirilseydi.
  Kanayan yaramız Koronavirüs hakkında da, birkaç cümle yazmadan geçemeyeceğim.
  Vatandaşlarımız, Koronavirüsten gerçekten korunmak isteniyorsa;
1-Okullar, hemen tatil edilmeli,
2-Bankalar-yeniden- yarım gün hizmet vermeye başlamalı,
3-Plajlar ve eğlence yerleri kapatılmalı,
4-Düğün, sünnet ve benzeri etkinlikler gibi miting ve topu açılış törenleri de yasaklanmalı, 
5-En az 14 gün, tüm yurtta Sokağa Çıkma Yasağı uygulanmalı. Bu mümkün değilse; 1 hafta, O da  mümkün değilse her hafta sonu Sokağa Çıkma Yasağı uygulanmalı.
6-İkamet edilen ile göre komşu iller dışında il dışına çıkış yasağı uygulanmalı,
7-Devlet tarafından -ücretsiz olarak- yeteri kadar maske ve dezenfektan dağıtılmalı.
8-Bu süreçte, çok sıkıntı çeken ve yaşamını ortaya koyan sağlık personeli ile ilgili, yasal düzenlemeler yapılmalı. (Bana göre "Sağlık personelinin aldığı ücret, 2 katına çıkartıldı" diye bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayınlansa bile hiç kimse itiraz etmez çünkü)
9-Şehir Hastaneleri hizmete girdiği için kapatılan Devlet Hastaneleri, yeniden hizmete açılarak Pandemi Hastanesi olarak kullanılmalıdır.
  Birkaç gün önce, 2 kişinin sohbetine, kulak misafiri oldum. Biri, diğerine "6 aydır bana, bir şey yapamayan Korona, bundan sonra hiç yapamaz" dedi.
  Bu tür aptalca konuşan insanlar varken sorunu, 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı koyarak asla çözemeyiz.
  En bilinçli ve en çok sorumluluk sahibi insanlar, 65 yaş üstü olanlar olduğu halde en çok yasaklananlar onlar. Yasak kararını verenlerin çoğu da 65 yaş üstü.
  Yazımı, son günlerde yeniden ısıtılan idam konusuna değinerek bitirmek istiyorum.
  Zamanında, idam cezasının kaldırılmasına onay vermiş olan Sayın Devlet Bahçeli, bağlı olduğumuz uluslararası ve Avrupa hukukuna göre idam cezasının yeniden uygulanmasının mümkün olmadığını bilmiyor mu acaba?
  83 milyon nüfuslu bir ülkede 13 milyon kişi çalışıyor ve bunların, yaklaşık olarak 10 milyonu(%80'i) asgari ücret alıyorsa; çözülmesi gereken öncelikli sorunun bu olması gerekmiyor mu?