AYDINLANMA VE EMPERYALİZM
Aydınlanma gereksinimi bir sürecin ürünüdür. Bu süreç iki tarafın bir biriyle devam ettirdiği mücadelenin kazananına göre adlandırılmıştır. Sömüren ve sömürülen diye de tanımlayabiliriz bu durumu. Sömüren taraf hile ile erk’i bir kere eline geçirdi mi onu bir daha bırakmak istememektedir. Sömürünün sorunsuz devam etmesi için geliştirilen yöntem insanlığın tarihsel süreciyle paralel gelişme göstermektedir. Bu toplumsal sorun geniş halk kitlelerinin doğayla mücadelesinin de bir parçasını oluşturmaktadır.
İlkel komünal toplumlarda fiziksel gelişim kas gücüyle birleşince komünlerde dengesizlik ortaya çıkmış, birey güçlü karşısında biat etmek durumunda kalmıştır. Biat kültürünün altında ilkel komünal toplum kültürü yatmaktadır. Ancak toplumlar kendi aralarında örgütlenerek sömürgeci azınlıklara karşı güç birliğinin farkına varıldığında dengeler de değişmiştir. İşte bu gezegende yaşanmış tüm savaşların ana nedeni bu güç dengesinin el değiştirmesi sonucunda oluşmuştur. Tali nedenler savaşlardaki hileyi gizlemek için toplumları kandırmak, gerçeği görmelerini engellemek içindir. Toplumların sömürülmesinin devamı için özel yöntemlere başvuran sömürücü azınlıklar ortaçağda olduğu gibi araba yarışları düzenleyerek toplumları guruplara ayırmışlardır. Şimdi ise sporla uzaktan yakından bir bağlantısı olmayan futbol yarışlarıyla insanlar sömürülmektedir. İşte o nedenle bir teknik direktör 143 bin lira maaşla ödüllendirilmektedir. Birde buna dogma düşünce ve boş inancı eklediniz mi sömürü düzeneğini tamamlamış olursunuz.
Ortaçağ Avrupa’sında soylular, kontlar, dükler, krallar, papazlar özellikle de papazlar bu tarafların eşitsizliğinde önemli roller üslenmişlerdir. Çünkü papazlar sömürü düzeninin sağlanmasında halkların elini kolunu bağlamışlardır. Onların mücadele azmini kırmışlardır. Bunu nasıl sağladıkları ortaçağın tarihinin karanlık sayfalarında gizlenmektedir. Günümüz insanı bu bilgilere ulaştığında aydınlanma başlayacak ve yalancılara, emperyalistlere, sömürücülere inanmayacaktır.
Kilise papazlarından oluşan konsey, kilisenin halklar üzerindeki otoritesinin ve ortak sömürü düzeninin devam etmesi için bir baskı düzeneği geliştirmiştir. Tamamen yalana dayalı cehalet abidesinde dünya ile ilgili olarak içi su dolu bir tepsi işçinde yüzdüğü söylentisi karşısında bilim adamlarının gözlem ve incelemeleri sonucunda dünyanın yuvarlak olduğu, evrende esir içerisinde hareket ettiği, diğer gezegenlerin de varlığı ve güneşin etrafında döndüğü iddiası papazları çileden çıkarmıştır. Bilim adamlarının kiliseye karşı çıktığı iddiasıyla papazların kurdukları engizisyon mahkemelerinde suçluların diri diri yakılmaları, insanlar üzerinde etkisi yüzlerce yıl sürecek bir psikolojik sarsıntı yaratmıştır. Çünkü otoritenin sahibi kiliseydi. Kilise kontların, düklerin, baronların, kralların sömürü düzeninin devamını sağlamaktaydı. Gerçekdışı davranışlarıyla, soyut kavramlarla, dogma düşüncelerle, metafizik felsefenin safsatalarıyla gerçeklerin üstü örtülmekteydi.
Avrupa’da aydınlanma Newton ve Kopernik ile tüm bir evren-dünya kavrayışı değişime uğramış, Descartes ve Kant gibi isimlerle bu değişen zihniyetin felsefi düşüncesi geliştirilmiştir. Avrupa’daki endüstri devrimleri'de bu sürecin maddi temelini oluşturmaktadır. Yeni ve bambaşka toplumsal ve ekonomik ilişkiler icerisinde yaşamaya başlayan insanlar, ortaya çıkan yeni düşünce biçimleriyle dünyaya bambaşka gözlerle bakmaya başlamışlardır. Bunun sonucunda modern yaşamın temelleri atılmıştır. 1789 Fransız ihtilalinin temelinde, Fransız aydınlanmacılığının belirleyici bir etkisi vardır
Osmanlılarda durum ortaçağ Avrupa’sından farklı görülmemektedir. Hatta bilim ve teknolojide Avrupa’dan üç yüz yıl geri kalmıştır. Avrupa’da Papazlar kadar olmasa da din adına kendisini Dünya Müslümanlarının lideri, yetkin kişisi olarak gören Şeyhülislamlar kendi kişisel çıkarları yüzünden Osmanlıyı üç asır geri bırakmıştır. Bir ulusun kalkınması hurafe ile sağlanmaz. Aydınlanmanın gereği olarak aklın ve bilimin üretime dönüşmesiyle ancak kalkınma sağlanabilir. Toplumu sübjektif bir tutum ve davranış içerisine sokacak soyut kavramlardan, boş inaklardan ve dogmatizmden ne kadar uzak tutarsanız o kadar refah, huzur ve gönenç içerisinde yaşarsınız. Akıl ve bilim emperyalizmin vazgeçmediği bir davranış biçimidir. Bu tutum ancak kendi halkları için geçerlidir. Sömürge ülkelerine biçilen roller farklıdır. Onların bilimle teknikle uğraşmaları emperyalizm için gerçek tehlike oluşturduğundan engellenmelidir.
Toplumlar kolay kolay geriye gitmezler. Bu tarihte pek nadir görülmektedir. Kötü bir örnektir ki İran halkı bir aldatmacanın, kurbanı olmuş ve ortaçağ karanlığını yaşamaktadır. O nedenle emperyalizmin kolayca hazmedeceği bir lokma durumuna düşmüştür. Onca devlet varken İran neden Amerikan Emperyalizminin ya da Avrupa Kapitalizminin iştahını kabartmaktadır. Birçok ülke kendi halkları tarafından yönetilmemektedir. Kukla yönetimlerin perde arkasında Emperyalizm vardır. Bağımsızmış gibi görünen bu ülke halkları yerli iş birlikçileri tarafından aldatılmaktadır. Birçok dünya ülkesinde demokrasi de yoktur. Güdümlü ve faydasız demokrasi aldatmacalarıyla toplumlar toplumculuğu değil de bireyselciliği ön plana çıkararak bunu sözde demokratik kitle örgütleriyle de takviye ederek kişisel hak ve hürriyetler çerçevesinde toplumları çözülmeye itmektedir.
Bu nedenle dünya toplumlarının kolayca ulaşamayacakları bir çağdaş yönetim modelini, Türk ulusunun yaşıyor olmasını neye borçluyuz hepiniz bilirsiniz. Emperyalizmin pençesinden Ulusal Bağımsızlık Savaşıyla ve zaferle çıkan TÜRK ulusu aydınlanmanın ışığıyla uygarlık ve çağdaşlaşma yolunda feyiz aldığı KEMALİZM sayesinde ebediyete kadar sürdürecektir. Devrimci davranış ve ATATÜRK’ÇÜ düşünce bunu gerektirmektedir. Saman alevi gibi gelip geçici karşı çıkışlar göreceksiniz bir akrep gibi kendi kendisini sokarak yok olacaktır. “