Salim DOĞAN
Gazeteci Yazar
Kayseri Pınarbaşı
Büyük Karamanlı
REHAVET
Ben bu yüce milletin üstünü örten rehavetin analizini yapmak istiyorum. Nedir acaba bu insanları duyarsızlaştıran. Askeri darbeler mi, Korkular mı, ekonomik yetersizlik mi, eğitimsizlik mi, siyasi baskılar mı, Silivri sendromu mu, Türk ordusunun suskunluğumu, yargının kuşatılmışlığı mı, işsizlik mi, yoksulluk mu, cehalet mi, eğitim ve kültür aktarımının engellenmesi mi? Sanıyorum bu saydıklarımın hepsi bir rehavet sebebi olsa gerek. Korkular insanların girişimci ruhunu, öne çıkma, eleştirme, üretme, araştırma, gözlem ve savunma mekanizmasını körleştirmektedir. Ekonomik yetersizliği olan yurttaşlarımız gelecek korkusu yaşadığından, elindeki dar imkânları da kaybetme endişesiyle geri planda durmaktadır. Kredi kanalıyla ev araba sahibi olan yurttaşlarımız ekonomik ortamın bozulacağı endişesiyle ödeme güçlüğü çekme korkusu yaşayacaktır. İşte; eğitim, ekonomik, kültür seviyesi düşük insanlar bu nedenlerden korktuğu için çabuk yönlendirilip aldatılacaktır.
Yurt genelinde, insanların yaşam alanı kendiliğinden gruplaşmasına neden olmaktadır. Her insan kendisini özgür hissettiğinde yaşayabileceği ortamı seçecek ve oraya yerleşecektir. Yurttaşlık bilincini kazanmış insanların arasında mülkiyet, iş ortamı, etnik köken, inanç, siyasi düşünce, ailevi nedenler pek geçerli olmamaktadır. Zira özgür düşünceleri doğrultusunda yaşayacakları ortamı kendileri hazırlamaktadır. Bu türden insanlar devrimci, devingen iveğen bir çizgi izlerler. Doğdukları yerde yaşam alanı oluşturanlar ise gelenekçi, mevcut durumu, durağan olduğundan genellikle muhafazakâr bir kişilik sergilerler. Feodal yapıya sahip toplumlar ortaçağ yaşam biçiminin etkisinden kurtulamadığı için çok çabuk yönlendirilebilirler. Kullanılmaya müsait karakteristik yapıları onları hep sömürgeci dış güçlerin çekim alanı içinde hapseder. Bu durumu bilen batılı misyonerlerin sıklıkla yurdumuzun doğu bölgelerini ziyaret etmesinin başka ne anlamı olabilirdi. İşte bu nedenle mevcut durum birilerinin işine gelmektedir. Mevcut durumu devam ettirmek içinde siyasetçilerin farklı bölgelere göre farklı tutum takınmalarının nedeni de budur. Batıda yurttaşlarımıza söylenen sözler doğuda tam tersi bir kavrama dönüşmektedir. Öyleyse siyasetçilerin ya batıda söylediği yanlış ya da doğuda söylediği yanlıştır. Bu ikilem başlangıçta normalmiş gibi görünse de tamamen insanların aldatıldığı kaçınılmaz bir gerçektir.
Türkiye Cumhuriyeti emperyalizme karşı verdiği mücadeleyi kanla kazanılmıştır. Cumhuriyet devrimleri kolay elde edilmemiştir. Türk ulusuna bu devrimler birileri tarafından bahşedilmemiştir. Türk milleti Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde verdiği mücadelede emperyalizmi yenerek kurmuştur cumhuriyeti. Bu savaşım sonucunda atalarımızın, dedelerimizin kanı akmıştır. Öyle olur olmaz kişisel ihtirasları uğruna feda edilemeyecek kadar basit bir devlet değildir Türkiye Cumhuriyeti. Cumhuriyet ordusuyla, yargısıyla, üniversiteleriyle kurumsallaşmıştır. Bu kurumları kimileri yeniden yapılandırmaya, kendi ideolojileri doğrultusunda değiştirmeye, yorumlamaya, anlam yüklemeye kalkışmasın. Çünkü cumhuriyetin o kadar çok düşmanı var ki, bu dış düşmanların yanında iç düşmanlarda cumhuriyeti ve devrimleri etkisizleştirmek için olağanüstü çaba harcamaktadır. Hatta kimileri birinci cumhuriyeti yıktıklarını ikinci cumhuriyetini kurduklarını söylemektedirler. Bu ne idüğü belirsiz kimseler işgal ettikleri makamlardan yetkinliğin verdiği etkinlikle Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk milletine kin kusmaktadır.
Cumhuriyet ve demokrasi Bindokuzyüz kırklı altmışlı yıllardan başlayarak periyodik olarak kesintiye uğramıştır. Bu durum Türk milletinde özgüven kaybına neden olmuştur. Müzminleşen baskı ve korku en çok cumhuriyet düşmanlarının işine gelmiştir. Yapılan darbelerin ardından kurulan yeni siyasi partiler bu darbelerin uzantısı olarak siyasal yaşamda yer bulabilmiştir. Dini motiflerle süsledikleri siyasi propagandalarla Türk ulusu yönlendirilmiştir. Bir kısım siyasi oluşumlar dış güçlerden aldıkları destekle cumhuriyet devrimlerinin önünü kesmek için olağanüstü çaba sarf etmişlerdir. Bunlar yetmiyormuş gibi Amerikan emperyalizminin desteğini arkasına alan kimi partiler kendi özel ordularını kurduklarını ilan etmektedir. Cumhuriyet ve devrimlerin askeri darbelerin vesayetiyle özdeşleştirmeye kalkışmak ise utanç verici bir durumdur. Yurttaşlarımız her on yılda yaşadığı darbeler sonucunda iyice kabuğuna çekilmiş ulusunun ve yurdunun içine düştüğü tehlikelere karşı sindirilerek sesini çıkaramaz duruma düşürülmüştür. Sonunda Türk milletinde bir rehavet ortamı oluşturmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’e ve onun önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyetine karşı on yıllardır sürdürülen sinsice düşmanlıklar her gün bağrımıza bir hançer gibi saplanmaktadır. Ulus sessiz, suskun, şaşkın, umutsuz, kokak ve çekingen bir durumdadır.
Emperyalizm ve uşakları kâğıttan kaplandır. Onlar varlıklarını ve etkilerini korku ortamında sürdürmektedir. Millet karşısında aslan kesilen bölücüler ve gericiler en ufak bir hareket karşısında şaşkına düşmektedir. Ulus ve yurt savunmasıyla ilgili hareketler bölücüleri ve gericileri dehşete düşürmektedir. Her fırsatta cumhuriyet ve devrim yasalarının bir vesayet rejimi olduğunu dile getirmeleri, Mustafa Kemal Atatürk’ten ve onun kurduğu cumhuriyetten ne kadar korktuklarını göstermektedir. Bu durumun cumhuriyet düşmanları üzerinde büyük bir travma yarattığı defalarca dile getirilmiştir. Yurttaşlarımız asıl bu baskı, korku imparatorlarının yalanlarını anladığı zaman kıyamet kopacak üzerindeki ölü toprağını kaldıracak, yaşadığı rehavet uykusundan uyanacak, cumhuriyet devrilerinin yeniden uygulanması için bir yurttaş olarak gereğini yapacaktır.