Okunma : 372
Tarih : 21.11.2025
E-Mail : mehmed.ok33@gmail.com
Mehmet OK
Seçilmiş İnsanlar Hapiste Tutulurken, İmralı Ziyareti Doğru mudur?
Seçilmiş insanlar hapiste tutulurken… İmralı ziyareti doğru mudur?
— Burada sorgulanan temel husus şudur: Halkın oylarıyla seçilen milletvekilleri ve belediye başkanları hapisteyken; ağır terör suçlarından hükümlü bir kişinin ziyaretinin gündeme gelmesi devlete yakışır mı?
Can Atalay, milletvekili seçilmiş olmasına rağmen uzun süre tahliye edilmemiştir. Selahattin Demirtaş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bağlayıcı kararlarına rağmen tutuklu tutulmaya devam etmektedir. Halkın seçtiği birçok belediye başkanı görevden alınıp kayyum atanmış ve bazıları tutuklanmıştır.
Bu tablo, toplumun geniş kesimlerinde adalet duygusunun zedelenmesine yol açmıştır. — Böyle bir ortamda: - Milletvekili İmralı’ya gitsin” fikri, devletin kendi vatandaşlarına karşı eşitlik ilkesini sorgulatır.
— Devletin terör örgütü lideriyle görüşme üsülü bellidir. - Eğer görüşme olacaksa, devletin ilgili kurumları görüşür.” Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin yerleşik devlet geleneğidir. Türkiye’de bugüne kadar devlet örgüt lideri arasında gerçekleşen tüm temaslar: MİT, özel yetkili devlet görevlileri, ve güvenlik/diplomasi birimleri üzerinden yürütülmüştür.
— Hiçbir zaman seçilmiş bir milletvekili resmî devlet muhatabı olarak gönderilmemiştir. Bunun sebebi açıktır: MİT görüşür Devlet görüşmüş olur. Bakanlık görüşür Devlet protokolü işler. Bir milletvekili giderse bu devlet kurumsallığı değil, siyasi irade olarak yorumlanır. Ve bu durum hem riskli hem de devlet geleneğine aykırıdır.
— “Devletin Diz Çökmesi” Algısının Oluşma Sebebi
Terör örgütü lideri: On binlerce insanın hayatını kaybettiği bir çatışmanın mimarıdır, Devletin bütünlüğüne kasteden bir hareketin kurucusudur, Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğine yönelik en ağır suçlardan hükümlüdür.
Böyle bir kişinin ayağına devletin seçilmiş bir milletvekilinin gönderilmesi şu algıyı doğurur: Devlet, terör örgütünü muhatap alıyor. Terör örgütüne meşruiyet veriliyor. Devlet hiyerarşisi tersine dönüyor.
Bu nedenle endişe sadece halkın değil; devlet aklının, güvenlik bürokrasisinin ve hukuk düzeninin kırmızı çizgisidir. “Bu bir barış süreci değil, yön değiştirme girişimi” endişesi
“Amaç barış değil, Türkiye’nin yönünü değiştirmek olabilir.”
— Bu kuşku birkaç nedenden kaynaklanmaktadır: — Zamanlama Hukuk devleti tartışmaları sürerken atılan bu tür adımlar, şeffaflık olmadıkça güvensizlik yaratır. — Gizli pazarlık ihtimali Milletvekili eliyle yürütülen görüşme, devlet protokolü dışıdır. Bu da “arka kapı diplomasisi”, “pazarlık” veya “siyasi takas” ihtimallerini akla getirir. — Ortadoğu jeopolitiği Bölgesel dengeler, PKK/YPG yükselişi, kuzey Suriye statü tartışmaları, BOP benzeri projeler bu endişeyi derinleştirir.
Dolayısıyla bu kaygı sadece duygusal değil; jeopolitik ve rasyonel bir zemine dayanır.
— Barış İstenir Ama Devlet Geleneğine Uygun Şekilde Barış herkesin ortak arzusudur: “En kötü barış bile savaştan iyidir.” “İnsanlar ölmesin, anneler ağlamasın.”
— Fakat: Terör örgütü liderine giderek yapılan hiçbir girişim kalıcı barış sağlamamıştır. Devlet hiyerarşisinin bozulduğu her süreç büyük kırılmalar yaratmıştır.
— Türkiye’nin devlet geleneği üç ilkeye dayanır: Kurumlarla barış yapılır, kişilerle değil. Devlet eşit seviyeye inmez. Terörle mücadele ile demokratikleşme aynı anda yürütülür ama birbirine karıştırılmaz.
— Sonuç: - Bir milletvekilinin İmralı’ya gitmesi: - Devlet protokolüne aykırıdır. - Devletin meşruiyetini zedeler. - Barışa değil, yeni krizlere yol açar. - Adalet duygusunu yaralar. - Türkiye’yi dış projelerin yönlendirmelerine açık hâle getirir.