SİN SİN
“Bu gün balonlarda ışıkları yakıp söndürmek ıslık çalmak alkış tutmak bir sin sin olayıdır. Bu Oğuz Türklerinin en büyük kültür aktarımıdır.”
“Ankara halkı tarihin pek eski devirlerinden beri "Seymen düzülme" adı verilen bir Türk kültürünün milli vicdanında gizli bir sihir olarak yaşatmakta idi. Seymen alayı daima "kızılca günlerde" kurulurdu. Yani milli felaket günlerinde, bir beyliğin ve bir devletin yıkılış sıralarında, halk yeni bir devlet kurmak ve başlarına yeni bir reis seçmek için Seymen alayı kurulurdu. Bu alay yeni devlet kurar, yeni reisi seçerdi. Bu, Türk’ün mucizeli bir hayali idi. Bu sebepledir ki Oğuzlar tarihin hiç bir devrinde devletsiz kalmamışlardır.
Seymen düzülme çok şaşkınlık uyandırıcı, hayrete düşürücü bir olaydır. Seymen alayı toplu ve milli bir galeyan anıdır. Bunun ufak bir şekilde bayram ve düğünlerde kurulurdu. Seymenler o gece "Sin Sin" adı verilen bir ateş oyunu oynarlardı. Yakılan ateşin etrafında davul ve zurna çalarak zeybek oynarlar bu ateşin üstünden atlayarak bir nevi Tura oyunu oynayarak, sabahı ederler. Sin Sin oyunu eski Türk kavimlerinde mevcuttu. Bir nevi ibadet şeklidir”. * (Halk oyunları spor kulübü web sitesinden alınmıştır)
Yurdumuzun dört bir yanında sin sin ateşleri yanmaktadır. Kızılca günler yakın gibi görülmektedir. Emperyalizm uzun vadeli bir planı yürürlüğe koymuştur. Sonuçlarını almak için son düzenlemeleri yapmaya çalışmaktadır. Çünkü günübirlik bir plan sömürgeci devletlerin işine gelmemektedir. ABD sabırla Ortadoğu ile ilgili planını uygularken bölgedeki en güçlü devleti ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Bunlar tarihi bizden çok daha iyi okumaktadır. Ortadoğu’nun en güçlü ve köklü ulusu Türklerdir. Türkler kolay lokma değildir. Savaşarak yıkılamayacağı on yedi kere kanıtlanmıştır. Emperyalizm her türlü metot ve teknikleri deneyerek bu sorunu çözmek istemektedir. Bunun için yakın tarihte denediği ve başarı sağladığı bir metodu yeniden uygulamaya koymuştur. Batı olarak tanıtladığımız halklar bilim ve teknikte başarı sağlamış, bunun önündeki engelleri papazlara rağmen ortadan kaldırmış bunu yapabilmek için engizisyonlarda bedel ödemişlerdir. Teknolojik üstünlüğü sağlayan batı geri kalmış toplumlara dogmatizmi önermiş, gelenek, görenek gibi statik uygulamalarla milletleri oyalamıştır. Bu toplumların öz kaynaklarını farklı metotlarla sömürmüştür. Devletleri bir birine karşı kışkırtarak, ürettiği silahları satarak büyük karlar elde etmiştir. Yeni bir silah yaratarak diğerine karşı üstünlük elde etmesini ve bu durumun sürekliliğini sağlamıştır. Batı insanı kendi halklarının yaşam standardını en üst düzeye çıkarmak için her türlü tedbiri almıştır. Bu yaşam düzeyinin daha da yükselmesi için kaynaklara ihtiyaç vardır. Kendi yurtlarında ki öz kaynaklarını kullanmışlardır. Artık işe yaramaz olan yurtlarında sadece yaşamak için bayındırlaştırma çalışmaları yapılmaktadır. Her türlü üretimi yaşadıkları toprakların dışına taşımaktadırlar. Çünkü hem hammadde kaynaklarına yakın, hem çevre kirliliği olmayan, hem o fabrikalarda çalışacak olan ucuz iş gücü sağlamak onların; sosyal, siyasal, ekonomik risklerinden uzak ve sınırsız olanaklar sunmaktadır. Emperyalizm ya da kapitalizm bütün bunları gerçekleştirebilmek için kendi insanlarını da öldürmekten çekinmemektedir.
Yurdumuzun dünyanın özeti olduğunu daha önceki yazılarımda söylemiştim. Anadolu tüm Dünya’nın enerji merkezinin tam üstünde oturmaktadır. Gelişen teknoloji ve uydulardan elde edilen jeolojik haritalarda bu durum kanıtlanmıştır. Artık bu bir sır değildir. Yeryüzünün en zengin toprakları Anadolu’yu korumak ona sahip olmak için Türk’ler kadar iradeli ve güçlü olmak yetmiyor. Bunun yanında bilimi ve teknolojiyi de kullanmak gerekmektedir. “Artık ulusların bağımsızlığı kullandığı teknolojiye bağlıdır.” Salim DOĞAN. Bu söz bana aittir. Ve gerçekten de ulusların bağımsızlıkları kullandıkları teknolojiye bağlıdır. Bilim ve teknolojik gelişmelerin sağlanabilmesi için uygun özgür üniversite ortamının yaratılması şarttır. Üniversitelerimiz bilim ve teknoloji üretmek yerine soyut siyasal kavgaların içine çekilmektedir. Uluslar kendi teknolojilerini ve patentlerini yaratmak zorundadır. Başkalarının teknolojisini kullanmak bağımlılıktır. Bunun en belirgin örneğini Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında yaşadık. Hem ilaç, hem de askeri teçhizat ambargoları ulusumuz için övünülecek bir durum değildir.
Emperyalizm ya da kapitalizm kendi arasında işbirliği yolunda her türlü girişimi desteklemektedir. Sekiz milyara doğru giden dünya nüfusu vardır. Yeni ekonomiler kendi varlıklarını devam ettirmenin yollarını aramaktadır. Etrafımızdaki ateş çemberi gittikçe daralmaktadır. Bu durumdan kurtulmanın yolu bellidir. Bu yol emperyalizmin korkulu rüyasıdır. Bu yol Birinci Dünya Savaşıyla belirginleşen Çanakkale’de başlayıp Ulusal Kurtuluş Savaşıyla biten bir süreç sonunda kurulan Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti devleti ve Türk ulusudur. İşte bu engel ortadan kaldırıldığı zaman emperyalizm kolay bir şekilde enerji kaynaklarının sahibi olacaktır. Bu engelin ortadan kalkması için yıllar önce düğmeye basılmıştır. Ekonomik olarak çökertmenin yanında sosyal ve siyasal çökertme hareketi de en acımasız bir şekilde devam ettirilmeye çalışılmaktadır. Kenetlenmiş olan Anadolu insanı etnik ve mezhep ayrımcılığı ile içten yıkılmak istenmektedir. Kurtuluş savaşı öncesinde olduğu gibi içimizdeki ari ırklar dış güçlerle iş birliği içindedir. Türk ulusu birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyaç duymaktadır. Bu sağlandığında etrafımızdaki ateş sönecektir. Yüce Türk ulusunu Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN yolunda birlik ve beraberlik ruhuyla sin sin ateşinin etrafında toplanmaya çağırıyorum.