26 Nisan 2024 Cuma

16:49   ROMANYALI ÖĞRENCİLER AKDENİZ’İN İLK VE TEK ÖĞRENME MERKEZİNİ ZİYARET ETTİ   16:33   İSİAS DAVASI DEVAM EDİYOR... MAHKEME, ÜÇ UZMANIN DİNLENİLMESİNE KARAR VERDİ   16:33   GAZETECİLER CEMİYETİ TARAFINDAN DÜZENLENEN “MEDYA KONFERANSI” BAŞLADI   16:15   EĞİTİM SENDİKALARI MEB`İN YENİ MÜFREDAT PROGRAMINA TEPKİ GÖSTERDİ   15:54   TARSUS GASTRONOMİ MERKEZİ, ŞEHRİN GÖZDE MERKEZİ HALİNE GELDİ   15:53   MEB GELECEK EĞİTİM-ÖĞRETİM YILINDAN İTİBAREN KADEMELİ UYGULANMAYA BAŞLAMAYI PLANDIĞI MÜFREDATI AÇIKLADI   15:13   BELEDİYE BAŞKANI OLDU, EYLEMİ BIRAKMADI!   12:52   ÖZGÜR ÖZEL, DENİZLİ İL BAŞKANI ALİ OSMAN HORZUM’A VERDİĞİ SÖZÜ TUTTU   12:31   CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL DENİZLİ`DE   11:35   İSİAS OTELİ DAVASI... KIZI ASYA`YI KAYBEDEN BABA MEHMET TÜLEK: “SÜRECİN ŞEFFAF VE BİLİME DAYALI YÜRÜTÜLMESİNİ İSTİYORUZ”   10:45   DEPREMDE 72 KİŞİYE MEZAR OLAN İSİAS OTELİ DAVASI’NIN İKİNCİ DURUŞMASI GERÇEKLEŞTİ   09:52   MERSİN BÜYÜKŞEHİR’İN KIYI EKOSİSTEMLERİNİN RESTORASYONU ÇALIŞMALARI BARCELONA’DA ANLATILDI   09:20   ‘BÜYÜK SAVUNMA MİTİNGİ` YARIN YAPILACAK   16:40   YENİŞEHİR BELEDİYESİ KAÇAK PEYNİR İMALATHANESİNİ MÜHÜRLEDİ   15:51   GÖKHAN GÜNAYDIN ÇORLU TREN FACİASI DAVASINDA ÜST DÜZEY YÖNETİCİLERE CEZA VERİLMEMESİNE TEPKİ GÖSTERDİ   14:47   EMİR CAN İĞREK`TEN MEZİTLİ 33 SPOR`A TAM DESTEK   13:05   AKDENİZ BELEDİYESİ’NDEN VATANDAŞLARA VERGİ HATIRLATMASI   12:56   GÜLCAN KIŞ: HER 100 ÇOCUKTAN 20’Sİ ÇALIŞIYOR   12:56   ÇORLU DAVASI KARARINDAN SONRA AİLELER: YÜREĞİMİZE SU SERPİLDİ AMA BU DAVA BURADA BİTMEZ. 35 KAMU İHALESİ ALIP PARASINA PARA KATANLARI DA CEZAEVİNE GÖNDERMEDEN RAHAT ETMEYECEĞİZ   12:25   ÇORLU TREN KAZASI DAVASI... ÖZGÜR ÖZEL: “BU BAŞARI, DAYANIŞMA GÖSTERENLERİNDİR. BUNDAN SONRA HEP BERABER OLACAĞIZ”  
 
     
 
 
image

Okunma : 540  Tarih : 19.8.2018  E-Mail : bilgi@mersinerji.com

 
Metehan  ÖZKÜN

Batan Geminin Malları!

Günümüz ülke ekonomisini “Batmak ya da batmamak. İşte bütün mesele bu!” sözüyle ne kadar özetleyebiliriz bilemiyorum fakat gidişatın artık kabullenilemez bir vaziyet aldığı aşikar. Uzun yıllardır uygulanan ekonomik programların yetersizliği ve basiretsizliği ülkenin kalkınmasına ve refah seviyesinin yükselmesine fayda sağlamadığı gibi, tutarsız oluşları bu iki dinamiğe negatif ivme katmıştır. Bu ve bunun gibi yanlış politik planlamalar sonucunda kısır döngü haline gelmiş bir iç politika, zayıf ve yaptırımı olmayan dış politika, halk içerisinde ekonomik kutuplaşmanın gittikçe artması, üretim zaafiyeti vb. gibi olguların meydana gelmesi kaçınılmaz bir hal almıştır.

Çağın gereksinimlerini ve uygulamalarını baz aldığımızda Türkiye de şu an uygulanan ekonomik plan ve programların, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki iktisadi plan ve programlamalardan ne gibi farklılıkları olduğunu birkaç başlık altında incelemekte fayda var.

1923-29 yılları arası uygulanan “Açık Ekonomi” anlayışının temeli 17 Şubat- 4 Mart 1923 tarihleri arasında yapılan İzmir İktisat Kongresinde atılmıştır. Kongrenin açılış konuşmasında Atatürk şöyle der: “Türk tarihi incelenirse gerileme ve çöküntü nedenlerinin iktisadi sorunlara bağlı olduğu görülür. Kazanılmış zaferlerin ve uğranılmış başarısızlıkların tümü iktisadi durumla ilgilidir.” Bu yüzden Atatürk, ülkenin tam bağımsızlık yolundaki en önemli gereksinimi olarak “ekonomik bağımsızlığı” her defasında önemle vurgulamıştır. Ve Atatürk şu şekilde devam etmiştir: “İktisadiyat sahasında düşünür ve konuşurken zannolunmasın ki ecnebi sermayesine hasımız, hayır bizim memleketimiz vasidir. Çok say(emek) ve sermaye ihtiyacımız vardır. Kanunlarımıza riayet şartıyla ecnebi sermayelere lazım gelen teminatı vermeye her zaman hazırız. Mazide ecnebi sermayesi Tanzimat devrinden sonra müstesna bir yere sahipti. Devlet ve hükümet ecnebi sermayenin jandarmalığından başka bir şey yapmamıştır. Türkiye buna muvafakat edemez, burasını esir ülkesi yaptırmayız.” O dönem Lozan görüşmelerine ara verilmiş ve bu kongrenin sonucundaki alınacak kararalar ile Lozan da siyasal, coğrafi yaptırımlarımızın yanında ekonomik olarak da söz sahibi olunması plananmıştır. Yani Lozan için hezimet diyenlerin aksine, siyasal zafer ekonomik bir zaferle taçlandırılacaktı. Kongrenin sonunda hükümete sunmak üzere hazırlanan rapordaki sonuçların bazıları şunlardır:

Lekesiz bir ihtilal

Milli hâkimiyetin hiçbir şeye feda edilemeyeceği

Bütün gayretlerin iktisaden memleketi yükseltme gayesine matuf olduğu

Türklerin irfan ve marifet aşığı oldukları

(Atatürk Dönemi Türk Mali Sistemi Prof. Dr. İsmail TÜRK Atatürk Dönemi Ekonomi Politikaları ve Türkiye’nin Ekonomisinin Gelişmesi Semineri Ankara Üni. Siy. Bil. Fak. Yay. 513)

 

Türklerin düşman olmayan memleketlere dost, ecnebi sermayeye aleyhtar olmadığı gibi maddelerle genç cumhuriyet, dünya devletlerine savaş alanlarındaki çarpışmayı bitirip, ekonomik ve politik ilişkilere hazır olduğu mesajını da bu vesileyle vermektedir.

Raporun bir kısım diğer maddeleri de şu şekilde sunulmuştur:

Yerli üretimin geliştirilmesine çalışılacaktır

Lüks ithalattan kaçınılacaktır

Ekonomik gelişmeye katkısı olmak koşuluyla yabancı sermayeye izin verilecektir

Reji idare ve yönetimi kaldırılacaktır

Tütün tarımı ve ticareti serbest olacaktır

Aşar kaldırılacaktır

Temettü vergisi gelir vergisine dönüştürülecektir

Koruyucu gümrük tarifeleri kabul edilecektir

Sanayiciye kredi sağlamak amacıyla bir banka kurulacaktır

1913 Teşvik-i Sanayi kanunu günün ihtiyaçlarına göre yenilenecektir

Türk limanlarında kabotaj hakkı savunulacaktır

Amele yerine işçi kavramı kullanılacaktır

İşçilerin çalışma saatleri düzenlenecek ve sendika hakkı tanınması.

   (Atatürk Dönemi Ekonomi Politikaları Arş Gör: Özer ÖZÇELİK, Güner TUNCER Dumlupınar Üni. İİBF Fak.)

  Dikkat ettiyseniz maddeler, milli ekonomiyi ivedi bir şekilde kalkındıracak, canlandıracak ve dış politikada söz sahibi olunacak şekilde sıralanmıştır. Ki bana göre bu maddelerin en önemlisi 1913 Teşvik-i Sanayi Kanunun günün ihtiyaçlarına göre yenilenmesidir. Çünkü yukarıda bahsetmiş olduğum çağın gereksinimleriyle hazırlanması gereken plan ve projeler, ülkenin her alanda kalkınmasının en önemli yol haritasıdır. Milletler çağın ve medeniyetin gerisinde, köhnemiş zihniyetin ve işlevselliğini yitirmiş yönetim anlayışının bir sonucu olarak kalırlar. Günümüzde telefonların bile işletim sistemleri kendilerini devamlı güncellerken bir devletin temel dinamikleri kendisini yenilemekte zorlanıyorsa eğer, bu ; mevcut iktidarın vizyon eksikliği ya da basiretsiz yönetim anlayışından kaynaklanmaktadır.

1927 yılında Teşvik-i Sanayi kanunu yenilenip yasalaştığında, kanun kapsamında şu yaptırımlar söz konusuydu:

Uygun görülen teşebbüslere on hektara kadar karşılıksız arazi tahsil edilecektir.

İletişim için gerekli telefon-telgraf bağlantıları ile kullanılacak motor gücünün devletçe bilâ bedel tahsisi sağlanacaktır.

Teşebbüslere gümrük ve kazanç vergisinde bağışıklıklar yapılacaktır.

Yıllık üretimin %10’una kadar bölümünün satışı devlet garantisindedir.

Kamu ürünleri bu işletmelere indirimli satılacaktır.

Nitelikli işçi gerektiğinde bunlar ülke dışından kısa süreli ve Türk işçilere aynı işi öğretmek üzere getirilebilecektir.

  Cumhuriyetin ilk yıllarında gördüğünüz gibi devletin ekonomik planlaması tamamen yerli sermayeyi arttırma, diğer ülkelerle ticari ilişkiler kurup dış politikayı güçlendirme, sahip olduğu liman ve geçiş yollarını kullanarak ülkenin uluslararası arenadaki konumunun ekonomik olarak da var olmasını sağlamak, sanayileşme ve sanayideki emek gücünü sağlayacak işçileri donanımlı hale getirilmesi vb. politik hamleler ile kalkınmayı sağlayıp, toplumsal refahı arttırma yönündeydi.

1923-1929 yılları arasında uygulanan ekonomik politikaya yüzeysel ve kısa bir şekilde baktığımızda tablo bu şekilde görülüyor. Lakin günümüzde uygulanan, uygulamaya çalışılan, uygulanamayan ekonomi politikalara da bakmak da yarar var.

Öncelikle komşu ülkeler ile olan politik sorunlar ekonomik sorunları da peş peşe getirdi. Krizler her ne kadar “teğet” geçti denilse de enflasyon ve işsizlik önlenemez bir hızda yükselmeye devam etti ve hala etmektedir. Döviz kurlarında kayda değer bir gerileme olmadığı gibi Türk Lirası günden güne dünya piyasalarında değer kaybetmekte. Tarım ülkesi olduğumuz halde, toprak reformu yapılmayıp;tarım ve hayvan ürünlerinde ithalata yönelmiş durumdayız. Toplumun refah seviyesi ve yaşam standartı( ki bir standarttan bahsetmek oldukça zor) dibe vurmuş durumda. Peki bunun yanında 1923-29 yılları arasındaki yerli sanayileşmeyi, yatırımı ve kalkınmayı destekleyen programa karşın günümüzdeki yerli sanayii ve araçlarına uygulanan politika nasıldır?

Nereden tutsak elimizde kalan,tek tek yazsak sayfaların yetmeyeceği bir liste ile karşılaşıyoruz. Bunlardan bazıları; 2005 te Türk Telekom’un %55 ‘i Arap sermayesi olan Ojer Telekom’a, TÜPRAŞ’ın %51 ‘i İngilizlere satılıyor. 2006 da Petkim’in %51 hissesini Azer Socar alıyor. TEKEL’in sigara fabrikaları Hollandalı British&AmericanTobacco'ya, içki bölümü ise MEY firmasına satılıyor. Bitmek bilmeyen bu satış işlemleri borsada da kendisini gösteriyor. TÜPRAŞ'ın %14.76'sı, THY'nin %26'sı, PETKİM'in %25'i, HalkBankası'nın %17'si, Telekom'un %9'u borsada yabancı yatırımcılara satılıyor. Ayrıca 2017 verilerini ele aldığımızda son 15 yılda,10 liman, 81 santral, 40 işletme, 36 maden sahasının satıldığını ve özelleştirildiğini görüyoruz. Bu kervana yerli üretimimizin göz bebeği olan şeker fabrikaları da ekleniyor. Bu satışlardan elde edilen gelirin hangi alanlarda hangi miktarlarda kullanıldığını sormadan geçmemek lazım. Gittikçe artan dış borç? İstihdam? (ki istihdamın sağlanacağı ve işsizlik oranını düşürebileceğin bir mekanizmayı yok ederek bu çıkmaz bir hal almıştır), Kamusal harcamalar? Eğitim? Sosyal projeler?Ve bunun gibi daha birçok soru! Köprü, tünel, havaalanlarını yaptık diyeceğim fakat hepsini yabancı firmalar yaptı ve hala yapmaktadır. Ve biz ne acıdır ki kendi köprümüzü, yolumuzu kullanmak için bu ülkenin vatandaşları olarak ücret ödemek zorundayız. Bunların dışında bir de bu projeleri gerçekleştiren yabancı firmalara verdiğimiz ekonomik taahhütler var. Bunlarda bağımlı ekonominin ayrı bir kolu. Bu da işin cabası.

  Ülkenin kuruluş dönemindeki ekonomik programı; bağımsız bir ekonomi ve üreten bir Türkiye iken, günümüzde bitmiş ve dışa bağımlı bir ekonomi haline dönmüş durumdadır. Devletin sahip olduğu ve gelir sağladığı tüm yerli araçlar ya özelleştiriliyor ya da dış yatırımcılara gayri stratejik olarak satılıyor. Garip olan ise; bu uygulamaları hayata geçiren siyasal yönetimin her defasında milli duruştan ve milli beraberlikten söz ediyor olması. Buna rağmenbu buhrandan kurtulmak için ise; hala kayda değer, bilimsel, akılcı bir planlama yapılamaması iktidarın çözüm üretme yeteneğini kaybolduğuna ve yetersiz kaldığına işaret etmektedir. Halkı, hurafeli söylemler ile geçiştirip günü kurtarma derdinde olan bir yönetim, hangi somut teori ile ülkenin kalkınmasını ve refah seviyesini yükseltecektir, bu da ayrı bir merak konusudur!?

   Bilimin görevlerinden biri de çözüm üretmektir. Bunun için vardır. Lakin bilimin ve çağın karşısında durup, menfaatlerinizin yanında olursanız hiçbir sorun çözüme kavuşmaz, kavuşamaz. Ütopik ya da varsayımsal söylemler ne yazık ki hayatın gerçeklerinin yanında anlık bir toz bulutundan ibaret hale geliyor. Çünkü halk; gittikçe kötüleşen ülke ekonomisi, yönetimi, geçim sıkıntısını, işsizliği, yoksulluğu, eğitimin kalitesizleşmesini, huzur ve refahının dibe vurmasını birebir yaşayan kesimdir. Bu yüzden bu gidişata dur diyecek olan da halkın kendisidir. Vebizler her zaman ülkemizin kuruluş ayarlarına dönmesi gerekliliğini her platformda vurguluyoruz. Çok geç olmadan, hep birlikte bu gidişata “dur” diyeceğimiz günlere…




 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 
  YORUMLAR
 
 
  YORUM YAZIN
 
Adınız Soyadınız :

Yorumunuz :

Güvenlik Kodu : Güvenlik Kodu
Kod :

 




 
  FLAŞ HABER
   
 
  EN ÇOK OKUNANLAR
  • Bu Ay
  • Bu Hafta
  • Dün
  • Bugün
 
 


  SOSYAL MEDYA


  GAZETELER
 
 

 







mersinerji.com
ANKA Haber Ajansı
Abonesidir

 
 
ANASAYFA İLETİŞİM KÜNYE HABER ARŞİVİ GİZLİLİK İLKELERİ

 
Siteden yararlanırken gizlilik ilkelerini okumanızı tavsiye ederiz.
mersinerji.com © Copyright 2017-2024 Tüm hakları saklıdır..! İzinsiz ve kaynak gösterilemeden yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.

URA MEDYA