Okunma : 138
Tarih : 29.12.2024
E-Mail : bilgi@mersinerji.com
Salim DOĞAN
KENDİNE SAHİP ÇIK Kİ YAŞA
KENDİNE SAHİP ÇIK Kİ YAŞA
KENDİNE SAHİP ÇIK Kİ YAŞA Yurttaş olma kavramı toplumların tarihsel süreç içerisinde istendik yönde oluşan sosyolojik davranışların bir disiplin içerisinde hayat bulması olayıdır. O nedenledir ki devletler yaşattıkları halkları gönenç içerisinde bir arada tutmak için o topluma özgü kurallar koyarlar. Bu kurallar yaşayan milletin karakteristik özellikleri yanında evrensel değerleri de içerisine alan bir yasa şekline dönüşür. Adına günümüzde Anayasa dedikleri bu kanunlar dizesinde milletin hangi kurallara göre ne yapması gerektiği yazılır. Devleti yönetenlerin o devletin halkından birisi olması gerekmektedir. Şimdi bu cümleye itirazlar yükselecektir. Bir düşünelim kimler itiraz edecek ve neden? Bazı durumlarda ise devleti yönetenler o halktan ancak devletin ana kadrosunun milletle alakası yok. Bu durumlara tarihten örnek verebiliriz. Anadolu Selçuklu Devleti Şahı, Sultanı Türk ancak; saray yönetimi, saray dili yaşam biçimi yazısı, dini Arap ve Fars, o nedenle Türk Beyleri sürekli Sarayı ve şahı uyarmakta. Ve sonuçta Selçuklu devleti yıkılmıştır. Osmanlı Devletinde durum Selçukludan farklı değildir. Başlangıçta devleti kuran Türkler daha sonra Türk milletini unutmuş, yok saymış, onu aşağılamış, Türk milletini yoksulluk içerisinde yaşatmıştır. Hunlarda ve Göktürklerde devlet ve millet arasında birliktelik vardı. Devlette millette yurtta kutsaldı. O dönemin anayasası, töresi, toyu, kurultay ve üzerinde yaşadıkları yurt toprağı, milleti, dağı, denizi, akarsuyu, ormanı, toprağı, hayvanı kutsaldı. Doğaya saygı vardı saygısı da sevgisi de somuttu. Onu görüyor ondan hayat buluyordu onun için kutsuyordu. Soyut kavramlara tapınmıyordu. Milleti bir arada tutan töre sürekli geliştirdikleri kültürleri yaşam biçimleri somut nedenlere dayanmaktaydı. Empati kuralım: düşünün ki Almanya’nın Cumhurbaşkanı ya da başbakanı Koreli olsun. Şimdi diyeceksiniz ki Koreli Alman Yurttaşı ise olmaz mı? Elbette olur ancak Almanlar Koreliye bu fırsatı vermezler. Bunu şunun için söylüyorum; Eğer Almanya’nın başında bir Koreli olsaydı O cumhurbaşkanı ya da Başbakan Almanlardan daha çok Korelileri düşünürdü. Koreliler birinci sınıf vatandaş Almanlar ise ikinci sınıf vatandaş olurdu. İşte o zaman Almanlar Fak-rü zaruret içerisinde harap ve bitap düşmüş olurdu. Memleketin her kalesi kuşatılmış, orduları dağıtılmış olurdu. Günümüzde de Mustafa Kemal Atatürk Başlangıçta devletin her kademesinde görev alacak kişilerin ve kimi mesleklerin özel görev alanlarına Türklerden atamalar yapılmasına özen göstermişti. Mustafa Kemal Atatürk’ün sayesinde yurt sınırları içerisinde yaşayan insanların yurttaşlık bilinciyle hareket etmesi istendik bir davranıştır. Millet uygar dünyada çağdaş bir yaşam ve gönenç içerisinde güvenle yaşamak istiyorsa kendi içinden, kendinden birilerini başa getirmeli. Aksi durumda Almanya –Kore durumuna düşer ki bunun sonu ordunun dağıtılması, kurumların işlemez duruma gelmesi ekonominin çökmesiyle devletin yıkılması milletin köle olması demektir. Görevdeşlik duygusu içerisinde birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz zaman kendine sahip çık ki yaşa.