Haber: FAHRETTİN ÖZTÜRK - Kamera: SADIK KARAKULOĞLU
Avukatlar, Çağlayan Adliyesi`nde sürdürdükleri "Adalet Nöbeti"ni bugün kadın örgütlerinin temsilcileriyle tuttu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan`ın Gezi`ye katılanlar için "sürtük" ifadesini kullandığını belirterek, "Evet biz evinde oturanlar değiliz. Biz eşitsizlik olduğunda sessiz kalanlar değiliz. Ve o siyasi iktidarın her bu haksızlık ve eşitsizlik hamlesinde, baskıcı, otoriter hamlesinde, tutuklama, kapatma hamlesinde sessiz kalmayıp evet o adliye bu adliyeye sürtenleriz. Sürtmek zorunda olanlarız” dedi.
Çağlayan`da bulunan İstanbul Adalet Sarayı`nın Atrium alanında bir araya gelen, "İnsan, hava, toprak, su ve yaşam için adalet" ve "Gezi Parkı bizim, yargılanamaz" diyen avukatların 113`üncü Adalet Nöbeti`ne Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyeleri eşlik etti. Usta tiyatrocular Taner Barlas ve Rutkay Aziz de Adalet Nöbeti`ne destek olmak için adliyeye geldi.
Adliye önündeki basın açıklaması sırasında da Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kurucusu avukat Canan Arın, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, Yazar Zeynep Oral ve avukat Selin Nakıpoğlu söz aldı.
“NÖBETİMİZ BAŞKA BAŞKA HUKUKA AYKIRI KARARLARIN KONUSU OLUYOR”
Avukat Selin Nakıpoğlu, “Biz insan, toprak, hava, su için adalet diyenleriz. Biz Gezi yargılanamaz, hepimiz Gezi Parkı`ndaydık, Gezi biziz diyenleriz" diye başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Malum her nöbetimiz başka başka hukuka aykırı kararların konusu oluyor. Öncelikle Gezi direnişinde omuz omuza olduğumuz tüm dostlarımıza 113`üncü nöbetten selamlarımızı, sevgilerimizi gönderiyoruz. Kalbimiz onlarla. Bu zamana kadar neler oldu? Mesela Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği`nin kapatılmasına ilişkin talep kabul edildi ve duruşması 1 Haziran`da gerçekleşti. Bu zamana kadar neler oldu? Avukatlık Kanunu`nda değişiklik öngören tasarı Millet Meclisi Başkanlığı`na sunuldu. Buna ilişkin de görüş ifade edeceğiz. Bu zamana kadar ne oldu? İstanbul Sözleşmesi`nden bir gecede ‘Ben istedim oldu` diyen kişinin kararıyla sözleşmeden imzanın çekilmesi üzerine 200 küsur sivil toplum örgütü, siyasi partiler, barolar itiraz ettik. Davalarımızı açtık. 2. duruşması 7 Haziran`da oldu. Bu da içinde bulunduğumuz aslında karanlığın bir koşturmacası, mecburi koşturmaca.”
Adalet Nöbeti`nde konuşan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı kurucusu avukat Canan Arın da şunları söyledi:
“İSTİBDADA KARŞI DİRENMEK, SİVİL İTAATSİZLİK BİR HAKTIR: Can çekişmekte olan adaletin değerli nöbetçileri. Gezi direnişi bir haktır. İstibdada karşı direnmek, sivil itaatsizlik bir haktır. Ve Türkiye`de bir istibdat söz konusudur. Tek kişi, aklına estiği şekilde ‘ben yaparım oldu` deyip milyonlarca insanın itirazlarını kale almadan, üstelik ‘inadına yapacağım` diyerek Türkiye`yi parça parça, milim milim sattı, yerin dibine soktu. Türkiye`nin uluslararası alanda hiç bu kadar haysiyetsiz olduğu bir noktaya gelmemiştik. Artık kimse bizi ciddiye almıyor. Şimdi Gezi`de, Türk Tabipler Birliği (TBB) 12 Haziran 2013 itibariyle 7 bin 4 yüz 78 kişinin yaralandığını, 91 kişide kafa travması olduğunu, 10 kişinin gözünü kaybettiğini, 1 kişinin dalağının alındığını açıkladı. Gezi`de ölen 11 kişi. Berkin Elvan 15 yaşında.
EMNİYETE VE RESMİ MAKAMLARA ARTIK GÜVEN KALMADI: Öldüren ve sözüm ona emniyet adına hareket eden kişiler neredeler? Hepsi ellerini kollarını sallayarak ağzı kulaklarında dolaşıyorlar. Çünkü adalet diye bir şey yok. Eğer bir kurumun, bir kuruluşun saygınlığını korumak istiyorsanız o kuruluş içindeki çürük elmaları herkesten önce sizin cezalandırmanız gerekir. Türkiye`deki hukuk sisteminde bakıyorsunuz, tebligat çıkartıyorsunuz. Söz konusu polisi 10 dakikada bir başka bir yere gönderiyorlar ve tebliğ edilemiyor kendisine. Duruşmalar tebliğ edilemiyor. Ve yargıçlar da buna göz yumuyorlar. Onun için ne emniyete ne resmi makamlara, hiçbir kuruma artık güven kalmamıştır. Çok yazık.
AKP`DEN BOZMALARI YARGIÇ DİYE TAYİN EDİP İSTEDİKLERİ KARARLARI ALIYORLAR: Şimdi baroları mahvetmek istiyorlar. Baktılar ki başa çıkamadılar. Bir 2. baro şeyi çıkarttılar. Yeni bir adet buldular. Bugün İstanbul`da kurdukları 2. baronun sayısı 2 binin altına düştü. Ne yapsınlar? Nasıl kurtarsınlar? Avukatlık Kanunu`nu değiştiriyorlar. Neredeyse fare deliğine bile hukuk fakültesi açtıkları için son derece kalitesiz, seviyesiz, hukukçu adı altında 3 tane fotokopiyle insanlar mezun oluyor. Sonra AKP`den bozmaları yargıç diye tayin ediyorlar. Sonra istedikleri gibi kararları alıyorlar.
EVLENME TEKLİFİNİ REDDETME HAKKINI BİLE ELİMİZDEN ALIYORLAR: Kadın cinayetleri korkunç. Artık ‘adalete güvenimiz kalmadı` deniyor. Hatice Kaçmaz`a evlenme teklif ettiler. Kadın evlenme teklifini reddetti diye öldürüldü. Yargıtay, bunu söylerken utanıyorum, yerlerin dibine giriyorum, yüzüm kızarıyor. Yargıtay ne dedi? ‘Evlenme teklifini kabul etseydi öldürülmeyecekti.` İnanabiliyor musunuz? Yani evlenme teklifini reddetme hakkını bile elimizden alıyorlar. Amaçları, Medeni Kanun`u tamamen bertaraf etmek. Yaptıkları bir ikiyüzlülük daha. Medeni Kanun orada duruyor. Medeni Kanun`daki evlenme yaşı kadın ve erkek için 17. Ama 13 yaşındaki kız çocukları gebe kalıyorlar. Bu demek ki 12 yaşındayken cinsel istismara maruz kalmışlar. O zaman hekimlerin ihbar zorunluluğu var. Onlar ihbar edince 12 yaşında bu çocuğu istismar eden kişi hapse giriyor. Bir milletvekili hiç yüzü kızarmadan ‘Bu evliliktir` diyor. Nasıl evlilik? 17 yaşının altında evlenmek mümkün değil Türk Medeni Kanunu`na göre. Dolayısıyla böylece kanunu bertaraf edip arkasından dolaşıyorlar. ‘Bu adamları hapse atarsanız kadınlar kocasız, çocuklar babasız kalıyor` diyorlar. Ve af istiyorlar. Bunun amacı, küçük çocukların, kız çocuklarının istismarını daha da kolaylaştırmak.
SİZ KİMSİNİZ DE KADINLARIN YAŞAMI HAKKINA KARAR VERİYORSUNUZ: 21. yüzyıldayız. Sadece erkek olarak doğmak sıfatıyla bizim hayatlarımız hakkında karar verme hakkını kendinizde nereden buluyorsunuz Allah aşkına? Erkeklere soruyorum. O Meclis`i doldurmuşsunuz ağzına kadar, efendim biz kısa mı giyeceğiz, uzun mu giyeceğiz, çocuk mu doğuracağız, çocuk doğurmayacak mıyız, sokakta gülecek miyiz, sokakta yürüyecek miyiz? Siz kimsiniz? Siz kimsiniz de bizim, şahsi olarak benim ve bütün kadınların yaşamı hakkında karar veriyorsunuz. Hangi yetkiyle yapıyorsunuz bunu? Nereden alıyorsunuz bu yetkiyi? Tesadüfen erkek diye doğmuşsunuz, o kadar. Bugüne kadar bu kadar kadın düşmanlığı olmamıştı.”
Yazar Zeynep Oral da Adalet Nöbeti`nde, Türkiye`de yaşayan ve yaşama özgürlüğünü sonuna dek tatmak isteyen bir kadın olarak konuştuğunu belirterek, şöyle dedi:
“ADALET VE HUKUK HER ZAMANKİNDEN DAHA ÇOK YOK SAYILIYOR: Adalet ve hukukun her zamankinden daha çok yok sayıldığı, karşı devrim çabalarının her zamankinden daha çok arttığı, kadın düşmanlığı, kadın katliamlarının en çok arttığı bir dönemden geçiyoruz. Arkadaşlar, faşizm, yetkilerin tek elde toplanmasıdır, yargının, hak ve hukukun yok sayılmasıdır. Irkçı faşizm dinci faşizm, milli faşizm, cinsiyetçi faşizm, etnik faşizm. Hepsi, hepsi nefretle beslenir. Kendine benzemeyene, kendi gibi olmayana, kendi gibi düşünmeyene duyulan nefretle. Nefretle yetinmez, nefret ettiklerini, acı çektirmekten, zulmetmekten asla vazgeçmez.
YARGI SİYASETİN EMRİNDEN BİR AN ÖNCE KURTULMALI: Faşizmi sürdürebilmenin tek yolu korku imparatorluğu yaratmaktır. Baskıyı sürekli kılmaktır. Ömür boyu hapse mahkûm edilen Osman Kavala, 18 yıla mahkum edilen Ayşe Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi. Bütün Türkiye, yani Türkiye`nin vicdanlı insanları, namuslu demokrat insanları onların masum olduklarını biliyor, hepimiz biliyoruz. Bir şey daha biliyoruz. Onlar sadece ve sadece mesleklerinin gereğini yaptılar. Bunu onlara sözde davalara mahkûm edenler de biliyor. Dosyadaki tek dilin dinleme kayıtlarının hukuksuz, kanunlara aykırı olduğunu da biliyorlar. Bunun dışında dosyalarında somut, kesin, inandırıcı başka bir delil olmadığını da herkes biliyor. Bu tutuklamaların da Ergenekon, Balyoz, Oda TV, casusluk gibi düzmece davalardan hiç ama hiçbir farkı yok. Yargı siyasetin emrinden bir an önce kurtulmalı.
BAĞIMSIZ YARGIYI YOK EDENLER HESAP VERSİN: Biz Türkiye`nin, Türkçenin yazarları, edebiyatçıları, sanatçıları olarak `oradaydık, Gezideyiz` dedik. Verilen cezaları hepimize verilmiş sayıyoruz. Korkmuyoruz, boyun eğmiyoruz dedik. Milyonların katıldığı direnişi, toplumu sindirmek amacıyla, tümüyle hukuka aykırı olarak mahkûm etmeye hiçbir egemen gücü yetmez, yetmeyecektir dedik. Ülkemizin bu hukuksuzluk, baskı, zulüm kıskacından kurtulması için sesimizi hayatın ve direnişin sesine katıyoruz dedik. Ülkemizin bunca ciddi sorunları varken, bunları görmezden gelip, hak, hukuk, adaleti yok sayıp, milyonların katıldığı, 10 yıl önceki bir direniş hareketinden intikam almaya yönelik bu cezalar karşısında diyoruz ki Anayasamızı, bağımsız yargıyı yok sayanlar hesap versin. Yolsuzluklar yapıp üstünü örten hesap versin. Ormanları yok edenler, kentleri yaşanmaz hale getirenler, denizleri dolduranlar, gölleri, akarsularımızı kurutanlar hesap versin. Gerilimden, ayrışımdan, kavgadan, intikamdan beslenenler hesap versin diyoruz. Bugün terör estirenler bilsinler ki yarın ve umut, adalet ve demokrasi bu güzel ülkemizde pek yakındadır."
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği Genel Sekreteri Fidan Ataselim de konuşmasında, toplumun birçok kesiminin adaletsizliğe uğramaya devam ettiğini belirterek, şunları söyledi:
“ADALET İÇİN MÜCADELE ETMEK ZORUNDAYIZ BAŞKA ÇAREMİZ YOK: Bu nöbetleri tutmak, adalet için mücadele etmek zorundayız. Başka çaremiz yok. Evet Gezi direnişini, halkın haklı itirazlarını, arkadaşlarımızı tutuklayarak cezalandırdıklarını sandılar. Yanılıyorlar. Bu kadar hala daha Gezi`yi gündem etmelerinin sebebi Gezi direnişinin, Gezi Parkı`nda oluşturduğumuz o toplumsal etkinin, eşitlikçi, özgürlükçü ufkunun hala toplumsal kesimleri sürdürmesiyle alakalı olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden Gezi direnişinin sürdüğü, sürdürüldüğü her toplumsal kesime saldırılar devam ediyor. Bunlardan biri olarak da İstanbul Sözleşmesi`nden imzanın geri çekilmesi kararı, Danıştay`daki iptal davaları ve bize açılmış olan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği`ne açılmış olan `ahlaka ve kanuna aykırı faaliyet yürütmek` iddiasıyla açılmış olan kapatma davası.
HUKUKSUZLUKLAR AYYUKA ÇIKMIŞ DURUMDA: Elbette ki bunlar sadece sıraladıklarım. Aklımıza gelmeyen şu anda nice hukuksuzluklar ayyuka çıkmış durumda. Kadın sanatçıların konserlerinin Kürtçe söylediği için kıyafeti bahane edilerek yasaklanması, siyasetçilerin her gün somut olgu olay olmaksızın suçlar uydurularak tutuklanmaya çalışılması, açılan soruşturmalar. Toplumun tüm kesimleri ses çıkarmasın diye bastırılmaya, sindirilmeye çalışılıyor. Fakat susmuyoruz. Evet korkmuyoruz. Gezi direnişimizdeki cesaretimizle bugün de buradayız, alanlarda da omuz omuza mücadele ediyoruz. Platformun derneğimizin kapatma davasıyla ilgili yaşanan hukuksuzluklara da biraz değinmek isterim. Bakın biz öğrendiğimiz tarih nisan, sayın arkadaşımız söyledi. Nisan ayında bize kapatma davası açıldığını öğrendik. Aralık 2021`de kapatma davasıyla ilgili bir davaname hazırlanmış. Öğreniyoruz ki dosyanın içerisinde aslında bizimle uğraşmak istemeleri ve bu başlangıç nereden başlamış diye baktığımızda 2016 yılından itibaren suç bulmaya ve uydurmaya çalışmışlar.
NAFAKASINI ÖDEMEK İSTEMEYEN KİŞİ VE KİŞİLERİN ŞİKAYETİ İLE DAVA AÇILMIŞ: Nasıl başlamış? Yine tesadüf değil. 2016 yılında BİMER vardı arkadaşlar şimdi CİMER. 2016 yılında BİMER`e organize olarak 300 lira ödemek zorunda olduğu nafakasını ödemediği için cezaevine girmiş olan ve AKP`lilerin o ücreti ödeyerek cezaevinden çıkardığı kişi ve kişilerce, erkeklerce yapılmış olan şikayetlerle biz incelenmeye alınmışız. Biz rutin denetimler sanıyorduk fakat dernekler müdürlüğü, valilik bizi yıl aşırı denetimden geçirmiş. Denetimlerin sonucunda bir şey elde edememişler bu sefer. Bir suç bulunması gerekiyor ya mutlaka uydurulması gerekiyor ya emniyetle yazışmalar başlamış. Emniyet `elimizde bir veri yok` diye söylemiş yeterli bulunmamış, valilik tekrar üstüne gitmiş, `Bana bir suç, menfi bilgi olup olmadığını söyle bana` demiş. Bu ne demek arkadaşlar? Menfi bilgi olup olmadığı, adli sicil kaydı değil. Olumsuz bir şey var mı bu yöneticilerle ilgili? Kongreler olmuş, değişmiştir yönetim kademeleri. ‘Bu kadınlarla ilgili bildiğiniz olumsuz bir şey var mı` diye sormuş. Emniyet araştırmış. Bütün kayıtları açmış. Kendi tutanaklarındaki cümlelerle dosyanın içerisine arşiv kayıtlarını yerleştirmiş. Ve yıllar içerisinde defaten dostlar, defaten tüm bunlarla birlikte oluşturulan iddiaları iade etmiş valiliğe. `Somut olay ve olgulara dayanmadığı için iade ediyorum. Bana somut olay ve olgu göster `demiş. Gösterememişler, yıllarca. Fakat 2021 yılında savcı değişiyor, 2021`in aralık ayında İstanbul Sözleşmesi kararının ardından bütün hukuksuzlukların peşi sıra gelmeye başladığı bir dönemde kapatma davası açmaya karar veriyorlar.
BİZ EŞİTSİZLİK OLDUĞUNDA EVİNDE OTURANLAR DEĞİLİZ: Bazen soruyorlar bize `Peki ne var dosyada, iddia edilen şey ne` diye. Biz anlatıyoruz, inanamıyor dinleyenler. `Nasıl yani başka bir şey var mı?` Gerçekten böyle arkadaşlar. 1 Haziran`da duruşma görüldü. İzleyen herkes şahit oldu. Mesele bu, ahlaksızmışız, kanuna aykırı faaliyet yürütüyormuşuz. Şimdi bakın bu ahlaksız meselesi de tesadüf değil. Neden? Çünkü son zamanlarda hep `Ahlaksız` denilerek bütün yasaklamalar gündeme geliyor. Ahlak neydi? Kanun neydi? Danıştay`da bir duruşmada Anayasa anlatıyor bütün avukat arkadaşlarımız. Hukuk anlatıyor. Hatta bir arkadaş, `Anayasa kalktıysa bize de haber verin bilelim` diye söyledi. O açıdan Anayasa, hukuk, hukukun üstünlüğü bunların ne olduğunun altı komple boşaltılmış durumda. Her şey siyasi iktidarın kendi belirlediği çerçevede toplumsal değerler, kendi belirlediği çerçevede bir hukuk, kendi belirlediği çerçevede bir ahlak sistemi söz konusu. Dolayısıyla hepimiz suçluyuz bu durumda. Ve yine tesadüf değil ki Gezi direnişine katılan yurttaşlarına bir ülkenin Cumhurbaşkanı aşağıladığını düşünerek, ikinci sınıf muamele ettiğini düşünerek ve yine cinsiyetçi bir şekilde kadınlar üzerinden bir ifade seçerek, `Sürtük` dedi. Her şeyin altı o kadar boşaltıldı ki sürtüğün esas anlamı evet bize uyar arkadaşlar. O açıdan biz hiç gocunmuyoruz platform olarak. Evet biz evinde oturanlar değiliz. Biz eşitsizlik olduğunda sessiz kalanlar değiliz. Ve o siyasi iktidarın her bu haksızlık ve eşitsizlik hamlesinde, baskıcı, otoriter hamlesinde, tutuklama, kapatma hamlesinde sessiz kalmayıp evet o adliye bu adliyeye sürtenleriz. Sürtmek zorunda olanlarız.
MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ: Bunların hiçbiri tesadüf değil. Bakın şu da tesadüf değil. Bu ülkede kadınlar her gün erkekler tarafından öldürülüyor. Ve erkekler kadınları öldürürken ne diyor biliyor musunuz? `Ahlaksız bu kadın` diyorlar, `Bu kadın sürtük` diyorlar, `Bu kadının sesi çok çıktı beni dinlemedi` diyorlar, `Bana biat etmedi. Benim sözümün dışına çıktı` diyorlar. Şimdi bu argümanlar neyle örtüşüyor, siyasi iktidarın söylediği cümlelerle birebir örtüşüyor. Ve her seferinde kadınların hakları tartışmaya açıldığında, hukuksuzluklar derinleştiğinde bütün toplumun gözü önünde kadınlar en çok öldürülenler oluyor. Mayıs ayında şimdiye kadar aylara baktığımızda en çok kadın cinayetinin işlendiği aydır mayıs ayı arkadaşlar. 35 kadın cinayeti, 16 şüpheli kadın ölümü yaşanmış durumda. Bu da tesadüf değildir. Bu yüzden bunun sebepleri, failleri ortadadır. Fakat bizler tüm bunlara rağmen cesaretimizle, aklımızla, Gezi direnişinin bize bıraktığı ufkuyla mücadele etmeye devam edeceğiz. Şu an içeride olan, tutuklu olan mücadele arkadaşlarımızı dışarı çıkarana kadar da sonuna kadar devam edeceğiz."