Haber: ÇAĞATAN AKYOL - Kamera: FAHRETTİN ÖZTÜRK
Derin Yoksulluk Ağı kurucusu, CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo, “T24 Yıllık Buluşmaları” programında; hak temelli bir yoksulluk politikasına ihtiyaç olduğuna dikkat çekerek, “Bir çocuğun okulda beslenmeye ulaşamaması ve arkadaşları yerken orada yaşadığı travmayı da bizim bir politika hâline çevirmemiz gerekiyor” dedi.
T24 Yıllık Buluşmaları, “Cumhuriyet`in 100. yılında Türkiye ve dünya nereye?” başlığıyla bugün düzenleniyor. İstanbul`daki bir otelde yapılan programda CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo, Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Merkezi Müdürü, İklim ve Doğa Bilimci Prof. Dr. Levent Kurnaz ve eski Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı ve iş insanı Ümit Boyner, “İklim, sürdürülebilir ekonomi, yoksulluk: Ne oluyor ne olacak” konulu panelde konuştu.
KURNAZ: HİÇBİR YERDE, HİÇBİRİMİZ GÜVENDE DEĞİLİZ
Gazeteci Murat Sabuncu`nun moderatörlüğünü yaptığı panelde ilk söz alan Kurnaz, 197 ülkenin Paris Anlaşması`nda küresel sıcaklık artışının 1,5 santigrat derecenin altında tutulması hedefini anımsatarak anlaşmanın “garip” olduğunu söyledi. Ülkelerin isteklerine göre derecenin belirlenmesinde karmaşa olduğunu ve anlaşmanın bu şekilde kabul edildiğini belirten Kurnaz, “Hiçbir yerde, hiçbirimiz güvende değiliz; bazı çizgiler aşıldığı anda. Yani bir anda çok büyük problem yaşayabiliriz. Onun için çok dikkatli olmamız gerekiyor” dedi.
BOYNER: YOK OLAN CANLI TÜRLERİ GİBİ YENİ SONUÇLARI ÇEVİRMEK MÜMKÜN DEĞİL
Ümit Boyner de dünyadaki jeopolitik değişimlere ve pandemiye dikkat çekerek sayısal verilerle örnekler verdi. Boyner, şöyle konuştu:
“Aslında bunlar bir anda olmadı, yani dünya ısınma noktasına bir anda gelmedi. Geçmişte yaptığımız seçimlerin bedelini ödüyoruz. Açıkçası Greta Thunberg iyi bir örnek. Z kuşağının bizlere olan kızgınlığını çok iyi anlıyorum, hak veriyorum. Sanayi öncesi döneme göre dünya bir derece daha sıcak. Bugünkü seçimlerimizle devam edersek 2050`ye kadar 1,5 dereceyi bulacak. Hatta 2030 itibarıyla 1,5 dereceyi aşması çok muhtemel. İlave önlemler alınmazsa 2100 yılında 3,2 derece ısınmış olacak dünya. 3 milyon yıldan beri dünyada küresel ısınma 2,5 dereceyi aşmamış. Son 10 yılda küresel sıcaklıkta, son 125 bin yılın en yükseği. Bunların açacağı ekonomik ve toplumsal, siyasi sistem açısından açabileceği felaketleri öngörebiliriz. Eriyen buzullar, yeni virüsler, yok olan canlı türleri gibi yeni sonuçları çevirmek mümkün değil. `İklim değişikliği` dedik. İşte `İklim krizi` dedik. Saatli bombadan bahsetmiyoruz. Bugünün problemi ve bomba patladı.”
FOGGO: SOSYAL HİZMET UZMANLARI, SOSYAL İNCELEME YAPARKEN CUMHURBAŞKANININ MEKTUBUNU DA VERİYOR
Hacer Foggo da Türkiye`de insan hakları temelli bir politikanın bulunmadığını söyledi. Hak temelli bir yoksulluk politikasına ihtiyaç olduğuna işaret eden Foggo, iklim değişikliğinden en çok yoksulların etkileneceğini belirterek şunları söyledi:
“O yüzden iklim değişikliği derken gerçekten iklim değişikliği ve yoksullarla ilgili bence daha fazla çalışmanın yapılması gerekiyor, daha fazla konuşulması gerekiyor. Yani dün bir anneyle sohbet ederken çocuğunu okula gönderiyor musun, göndermeye devam edecek misin diye sordum; ‘İlkokulu bitirsin, en azından ilkokulu bitirsin` dedi. Aslında ilkokulu bitirmek de bu dijital çağda maalesef yetmeyecek. Hak temelli bir politika yok. İnsan hakları temelli bir politika yok. Daha bugün, yani belki de şu anda sosyal hizmet uzmanları sokaklarda dolaşırken, sosyal inceleme yaparken aynı zamanda Cumhurbaşkanı`nın mektubunu da veriyorlar. Bir kamu görevlisinin hem bir parti başkanının hem de Cumhurbaşkanı`nın mektubunu vermesi, o ailelere dağıtması bile, politikanın, insan hakkı temelli bir politika olmadığını gösteriyor. O kamu görevlisinin de özgür olmadığını gösteriyor. O hanedeki yoksul bireyin de aslında özgür olmadığını gösteriyor.
HAK TEMELLİ BİR YOKSULLUK POLİTİKASINA İHTİYAÇ VAR: Yani tabi her parti aslında mektup dağıtabilir ama bunu dağıtan kişinin yoksulluğu önleyecek sosyal hizmet uzmanının bir sosyal çalışmacının olmaması gerekiyor. İşte tam bu nedenle insan hakları temelli, hak temelli bir yoksulluk politikasına ihtiyaç var. Yani verilen yardımların eleştirilmesi değil, onun bir hak olduğunun bilincine varması gerekiyor alan insanın, alan bireyin ya da alan çocuğun. Bu sosyal devletin sosyal desteğini de devletin görevi alan insan için de bir hak ve o bilinçle bir çalışma yapılması gerekiyor. Ama burada tam tersine, seçim odaklı, ‘Ben veriyorum ve zamanı geldiğinde bunun karşılığını isteyeceğim` ya da kamu kurumlarına giden kadınların ‘bugün niye geldin, biz seni çağırırız` sürekli böyle aşağılanması da yoksulluk sorunu. Buna da insan hakları perspektifiyle, kadın hakları perspektifiyle bakılması gerektiğini ve bunun yurttaşlık hakkı yani sosyal yardım değil, bir sosyal hak kavramı olduğunu yeniden gündeme getirmeliyiz. Yeniden bunun tartışılması gerekiyor.
KADINLARIN HAYATLARI İDARE İÇERİSİNDE GEÇİYOR: Evi idare eden, adamı da idare eden, çocukları da idare eden kadınlar. Özellikle yoksulluk içinde yaşayan kadınların bütün hayatları aslında o idare içerisinde geçiyor. Özellikle pandemi ve ekonomik krizlerin derinleştiği dönemlerde bu idare çoğalıyor. Neden? Çünkü aslında o görünmeyen yoksul mahallelerdeki dayanışma da şu anda, ekonomik koşullar nedeniyle ortadan kalktığı için kadın ne yapıyor? Elektrik zammında buzdolabının fişini çekiyor, çamaşır makinesini çekiyor, eğer elinde yıkıyor. Çocuğuna bebek bezi yerine hijyenik olmayan başka şeyler alıyor ya da işte bugün ped mesela çok pahalı bir ürün, temel bir ihtiyaç olmasına rağmen birçok kadın kullanmıyor. Onun yerine başka şeyler kullanmak zorunda kalıyor ya da kendi kızına almaya çalışıyor. Ben geçen yıl bir beden eğitimi öğretmeniyle konuşmuştum Anadolu`da bir yerde. 200 tane kız çocuğun pede erişemediğini söylemişti. O yüzden aslında hepsi hak temelli ihtiyaçlar, böyle bakmamız gerekiyor. Yani bir çocuğun okulda beslenmeye ulaşamaması ve arkadaşları yerken orada yaşadığı travmayı da bizim bir politika haline çevirmemiz gerekiyor.”