Aile Hekimliği Çalışanları Sendikası`nın (AHESEN) 11 ülkeden aile hekimlerinin katılımıyla düzenlediği çalıştayın ardından hazırlanan raporda, “Aile hekimlerinin sunduğu sağlık hizmetiyle sağlık sorunlarının yüzde 90`ı çözümlenebilecek ve hastaların hastanelerde gereksiz yığılmaları ve hizmet sunumu talepleri ortadan kalkabilecekken aile hekimlikleri, `adres tespiti` gibi sağlık hizmeti dışında her türlü işin görev olarak verildiği bürokratik belge merkezlerine haline geldi" denildi.
AHESEN, geçen hafta "Dünya Örnekleri ile Türkiye`de Aile Hekimliği Uygulamasının Son Durumu" başlıklı bir çalıştay düzenledi. 11 ülkeden hekimlerin katıldığı çalıştayın sonuç raporu bugün yayınlandı. Prof. Dr. Ersin Akpınar başkanlığında yapılan çalıştayın sonuç raporunda, "Aile hekimlerinin sunduğu sağlık hizmetiyle sağlık sorunlarının yüzde 90`ı çözümlenebilecek ve hastaların hastanelerde gereksiz yığılmaları ve hizmet sunumu talepleri ortadan kalkabilecekken aile hekimlikleri, `adres tespiti` gibi sağlık hizmeti dışında her türlü işin görev olarak verildiği bürokratik belge merkezlerine haline geldi" tespitine yer verildi.
Raporda, Türkiye`de sağlığa bütçeden ayrılan payın yüzde 5 olduğuna vurgu yapılarak, bu oranın yüzde 15`e çıkarılması gerekliliği belirtildi.
ÖZER: 2005 YILINDA BAŞLANAN YOLDAN TAMAMEN AYRI BİR NOKTAYA GELİNMİŞTİR
AHESEN Başkanı Dr. Gürsel Özer de çalıştay ve ortaya çıkan rapora ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:
"Türkiye`de ilk kez 2005 yılında Düzce`de pilot uygulama olarak başlatılan `aile hekimliği` uygulaması, 2010 yılında ülke geneline yaygınlaştırıldı. Uygulama, aradan geçen 18 yılda `koruyucu halk sağlığı` amacından ziyade, sağlık taleplerinden uzak bir şekilde `bürokratik belge çıkarma` merkezleri haline dönüştü. Her kurum ve kuruluştan, kontrolsüz bir şekilde aile hekimliğine angarya işler yüklenmiştir. Vatandaşın adresinde olup olmadığına dair dahi aile hekimlerinden belge alınması istenmiştir. Aile hekimlerinin doktorluk yapmasını engelleyen ceza yönetmelikleri yürürlüğe sokularak, 2005 yılında başlanan yoldan tamamen ayrı bir noktaya gelinmiştir.”
PROF. DR. AKPINAR: DÜNYADA AİLE HEKİMLERİ BİN-BİN 500 NÜFUSTAN SORUMLUYKEN BİZDE BU RAKAM 3 BİN 500`LERDE
Prof. Dr. Ersin Akpınar ise aile hekimliğinin başarıyla uygulandığı ülkelerden örnekler vererek şunları kaydetti:
“Almanya, İngiltere, Hollanda, Güney Kore, Amerika Birleşik Devletleri, Belçika, Portekiz, İspanya, Norveç, Malta ve İsveç sağlık sistemleri ve aile hekimliği uygulamaları incelendi. Komisyonda, bu ülkelerde çalışmış aile hekimleri yer aldı. Her ülkedeki aile hekimlerinin görevleri, sorumlukları, yaşam kaliteleri, hastaların ve sağlık çalışanlarının sağlık sistemindeki memnuniyetleri, ülkelerin sağlık göstergeleri değerlendirildi ve ülkemizdeki aile hekimliği uygulamalarındaki yaşanan sorunlar ve dünya örneklerinden yola çıkarak çözüm önerileri raporlandı. Dünya örneklerinde aile hekimlerinin sorumlu oldukları nüfus bin- bin 500 ortalaması ile sunulmaktayken ülkemizde bu sayı 3 bin 500`lerde devam ediyor."
"AİLE HEKİMLERİNİN SUNDUĞ SAĞLIK HİZMETİ İLE SAĞLIK SORUNLARININ YÜZDE 90`I ÇÖZÜLEBİLİR"
Aile hekimliği uygulaması ile sunulan birinci basamak sağlık hizmetinde gelişmiş ülkelerde aile hekiminin, aile sağlığı çalışanı, tıbbi sekreter, psikolog, fizyoterapist, diyetisyen, sosyal hizmet uzmanı, diş hekimi, hizmetli personelden oluşan bir ekiple birlikte sağlık hizmeti sunduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Akpınar, “Ancak ülkemizde birinci basamak ekibinde aile hekimine sadece aile sağlığı çalışanı eşlik edebiliyor, hatta birçok aile hekimi tek başına hizmet vermeye çalışıyor. Tüm dünyadaki örneklerde olduğu gibi, aslında aile hekimlerinin sunduğu sağlık hizmeti ile sağlık sorunlarının yüzde 90`ı çözümlenebilir. Bu sayede de hastaların hastanelerde gereksiz yığılmaları ve hizmet sunumu talepleri ortadan kalkabilir” dedi.
"CEZA YÖNETMELİĞİ ŞEKLİNDE BİR UYGULAMA DÜNYANIN HİÇBİR ÜLKESİNDE YOK"
Dünyadaki sağlık hizmet sunumumda aile hekimlerinin hasta muayenesi başına en az 15-20 dakika ayırabildiğine de işaret eden Prof. Dr. Akpınar, “Aile hekimlerinin ikinci basamağa sevk oranı yüzde 10 dolayında kalıyor. Ayrıca aile hekimlerinin hizmet verdiği binalarda donanımlar, paydaşlarca destekleniyor ve özen yükümlülüğü içinde sorunsuz işliyor. Örneğin Almanya`da aşılamalar için soğuk zincir kırılmaları asla söz konusu değil. Çünkü hiçbir birimde elektrik kesintisi söz konusu olmuyor, önlem için jeneratör dahi bulunduruluyor. Aile hekimliği uygulamasında ‘ceza yönetmeliği` şeklinde bir uygulama ise dünyanın hiçbir ülkesinde yok.”
RAPORDAN: SAĞLIĞA BÜTÇEDEN AYRILAN PAY YÜZDE 15`E ÇIKARILMALI
AHESEN`in düzenlediği çalıştayın raporunda, "Sonuç olarak, birinci basamak öncelenerek yapılandırılan güçlü bir sağlık sisteminin vazgeçilmez özellikleri; ulaşılabilirlik (cepten ödeme olmaksızın), sürecin hastalık değil kişi odaklı olması, kapsamlılık, birinci basamakta geniş bir spektrumda hizmet sunumu (yatay örgütlenme) ve birinci basamak dışında sağlık hizmeti sunulacağı zaman bu hizmetin koordinasyonudur. Bu amaçla fonların temel sağlık hizmetlerine yönlendirilebilmesi için sağlığa ayrılan bütçenin en az yüzde 15 olması gerekliliği bilinmektedir. Ülkemizde sağlığa ayrılan bütçe yüzde 5`in altındadır" denildi.
Raporda ayrıca, talepler şu başlıklarda toplandı:
"Kapsamlı Ulaşım: Sağlıkta eşitlik ve sosyal adaleti sağlayan, dışlanmalara (dışlanmaya yol açan en önemli neden cepten ödemeler) son veren reformlar yapılmalı.
Hizmet Sunumu: Sağlık sistemlerini birinci basamak odaklı olarak yeniden organize eden ve insanı merkez alan bir sağlık sistemini hedefleyen reformlar gerçekleştirilmeli. Bu bağlamda birinci basamak tek başına bırakılmış bir sağlık kurumu veya birinci basamak sağlık çalışanının sahada izole olması kabul edilemez.
Toplumsal Politika: Halk sağlığı etkinliklerini birinci basamak sağlık hizmetleri ile entegre ederek daha sağlıklı bir toplum oluşturmayı hedefleyen düzenlemeler yapılmalı. Bu noktada, sağlık dışı sektörlerde de (eğitim, gıda, enerji vb.) sağlığa doğrudan etkili olabilecek politikaların geliştirilmesi mümkündür.
Liderlik: Bugünkü sağlık sistemlerinin ihtiyaç duyduğu katılımcı, müzakereye açık ve kapsayıcı liderlik modelini destekleyen ve sağlık otoritelerinin daha güvenilir olmasını amaçlayan reformlar gerçekleştirilmeli."