MAHİR BAĞIŞ
Çalışma ve Toplum Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Murat Özveri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`ın Schneider Enerji fabrikasındaki Birleşik Metal-İş Sendikası`nın başlattığı grevi ‘milli güvenliği bozduğu` gerekçesiyle 60 gün ertelemesini değerlendirdi. Özveri, “Schneider grevinde grevci işçilerin ürettiği malın üretilmemesi, Türkiye`nin milli güvenliğini nasıl tehlikeye sokar? Bunun erteleme kararında açık, net bir şekilde ifade edilmesi gerekir…Daha başlamamış iki saatlik bir grevin üstelik de milli güvenlik gerekçesiyle yasaklanmasını hukukla, mantıkla, demokratik reflekslerle bağdaştırmak mümkün değildir” dedi.
Kocaeli`de ve Birleşik Metal-İş Sendikası`nın örgütlü olduğu Schneider Enerji fabrikasındaki grev, dünkü Resmi Gazete`de yayınlanan Cumhurbaşkanı kararıyla 60 gün süreyle ertelendi. Bu karar AKP iktidarı döneminde alınan 20`nci grev yasağı kararı oldu.
Çalışma ve Toplum Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Murat Özveri, söz konusu karar ve AKP iktidarı döneminde Türkiye`deki grevlerin ertelenme gerekçelerini ANKA Haber Ajansı`na değerlendirdi.
“DAHA ÖNCE ERTELENEN GREVLER DANIŞTAY`DAN DÖNÜYORDU ŞİMDİ NE YAZIK Kİ DANIŞTAY`DAN DA DÖNMÜYO”
Uluslararası Çalışma Örgütü ile Sendika Özgürlükleri Komitesi`nin sendika hakkı tanımının altını çizen Özveri, “Sendika hakkı verildiğinden itibaren biz bu tek sözcüğün içerisine grev, toplu sözleşme haklarını da almamız gerekir. Çünkü kolektif hakların bölünmezliği ilkesi söz konusudur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu perspektif açısından grev hakkına getirilebilecek sınırlamaları değerlendirirken, evet grev hakkının belli koşullarda her hak gibi sınırlandırılabileceğini söylüyor ancak bu sınırlandırmada ölçülük ilkesine dikkat edilmesi gerekir diyor. Nedir bu ölçülük ilkesi; demokratik düzenin sağlıklı işlemesine engel olacak aşamaya gelmişse ve bu demokratik düzenin sürekliliğini sağlamak amacıyla sınırlandırılabilir diyor. Anayasa Mahkemesi de bu açıdan bakıyor. Daha önce ertelenen grevler Danıştay`dan dönüyordu şimdi ne yazık ki Danıştay`dan da dönmüyor” dedi.
Anayasa Mahkemesi geçmiş yıllarda hem Kristal-İş Sendikası`nın hem de Birleşik Metal-İş Sendikası`nın ertelenmiş grevlerinde verdiği kararlara atıf yapan Özveri, “Grev ertelemesinin bir gerekçesi olması lazım kanuna ve anayasaya göre, genel sağlık ve milli güvenliğin tehlikeye düşmesi…Resmi Gazete`de ilan edilen grev ertelemelerine baktığınız zaman kanundaki sözcüklerin birebir tekrarlanmış olduğunu görüyoruz. Oysa birebir tekrarlanmanın kendisi grev hakkının erteleme adı altında yasaklanmasının gerekçesini oluşturamaz. Gerekçenin yapılan idari işlemi zorunlu kıldığını, hangi nedenlerle zorunlu kıldığını gösterecek somutlukta olması gerekir ki yargısal denetim de anlamlı olabilsin” diye konuştu.
“MÜPHEM, MUĞLAK HERKESİN İSTEDİĞİ GİBİ YORUMLAYABİLECEĞİ Kİ ANAYASA MAHKEMESİ DE MİLLİ GÜVENLİK KAVRAMININ BU ÖZELLİĞİNİN ALTINI ÇİZİYOR”
AKP iktidarı tarafından son erteleme kararı alınan Schneider Enerji fabrikasındaki erteleme kararına ilişkin Özveri, şunları söyledi:
“Schneider grevinde grevci işçilerin ürettiği malın üretilmemesi, Türkiye`nin milli güvenliğini nasıl tehlikeye sokar? Bunun erteleme kararında açık, net bir şekilde ifade edilmesi gerekir. Denilmelidir ki; ‘İşçiler öyle bir mal üretiyor ki bu malın üretiminin durması halinde Türkiye`de örneğin ulusal savunmamız riske girer, ulusal savunmanın gereksinim duyduğu şunlar şunlar ulaşılamaz hale gelir, ulaşılabilmesi için Türkiye Cumhuriyeti devleti çok ciddi güçlük içerisinde kalır ya da emniyet güçleri hareketsiz kalır, hiçbir olaya müdahale edemez gibi genel ulusal güvenliğe yönelik somut risklerin ortaya konulması ya da Schneyder Elektrik`te elektrikte üretilen bir malın üretilmemesi nedeniyle o mala yönelen talep yüzünden insanlar birbiriyle kavga eder haline gelir ve üretimin durması ülkede ciddi bir kaos yaratır, bu kaosa müdahalenin kendisi grevle elde edilebilecek yararın çok üzerinde bir maliyet getiriyordur, o zaman ertelemenin bir gerekçesi vardır deriz. Müphem, muğlak herkesin istediği gibi yorumlayabileceği ki Anayasa Mahkemesi de milli güvenlik kavramının bu özelliğinin altını çiziyor.”
“GREV HAKKININ VARLIĞINDAN SÖZ EDEMEZSENİZ O ZAMAN SENDİKA HAKKININ, TOPLU SÖZLEŞME HAKKININ VARLIĞINDAN DA SÖZ EDEMEZSİNİZ”
Türkiye`de mevcut koşullarda sendikaların kazanmış olduğu grev hakkının kağıt üzerinde kaldığını savunan Özveri, şöyle devam etti:
“Bugün Türkiye`de uygulanabilen grevler ekonomiye ya da işletmeye ekonomik etkisi sıfıra yakın olan bir kenarda bir köşede hiç kimsenin etkisini hissetmediği grevler. Bu grev bölgesel hatta bir iş yeri bazında tam da grevin doğasına uygun şekilde işvereni toplu pazarlık masasında zorlayacak bir etkiye sahip olduğu andan itibaren de bir gecede erteleme adı altında yasaklanıyor. Dolayısıyla Türkiye`de hiç kimse kalkıp grevin amacına uygun, işverenle işçiyi masada eşit güç sahibi haline getirebilecek bir toplu pazarlığın tarafı haline getirecek bir sosyal politika aracı olarak kullanılamıyorsa Türkiye`de grev hakkının varlığından söz etmek mümkün değil. Grev hakkının varlığından söz edemezseniz o zaman sendika hakkının, toplu sözleşme hakkının varlığından da söz edemezsiniz. Bunlar bölünemezler, birinin varlığı diğerinin varlığını koşullandırır.”
“SENDİKANIN EN ÖNEMLİ VARLIK NEDENİNDEN BİRİSİ TOPLU PAZARLIK YÜRÜTMEKTİR”
Sendikalarının en önemli varlık sebeplerinin başında toplu pazarlık hakları olduğunu belirten Özveri, “Grev hakkı olmayan bir sendika kanarya sevenler derneğinden farklı olmayacaktır. Sendikanın en önemli varlık nedeninden birisi toplu pazarlık yürütmektir. Bu kuruluşlar görevlerini yerine getirebilmek için ikili bir görev yürütürler. Bir yanıyla demokratik baskı grubu olarak iktidarın ekonomik sosyal politikalarının belirlenmesinde bu politikaların üyelerinin çıkarlarına hizmet edecek şekilde şekillendirmesi için gerektiğinde barışçıl, toplu eylem hakkı olmak üzere haklarını kullanırlar, buna genel grevde dahildir. Sendika Özgürlükleri Komitesi, bu tür grevlerin dahil, doğrudan işçileri ilgilendiren siyasi iktidar tarafından alınmış kararların, yasa tasarılarının işte Fransa`da emeklilik yaşının yükseltilmesine ilişkin sendikaların yaptığı eylem örneklerinde olduğu gibi yapılan genel grevlerin de sendikaların hakları olduğunu altını çiziyor” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan`ın Schneider Enerji fabrikasındaki grevi erteleme kararının bir grev yasağı anlamında geldiğini belirten Özveri, şunları söyledi:
“Sendika Özgürlükleri Komitesi, Avrupa Sosyal Şartı, Birleşmiş Milletler Sosyal Kültürel Haklar Sözleşmesi gibi bir dizi uluslararası sözleşmeye referans vermemizin bir nedeni var. Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletler`e vermiş olduğu taahhüdünde usulüne uygun bir şekilde onayladığı uluslararası sözleşmelerin yerel mahkemeler dahil iç hukukta doğrudan uygulanacağını taahhüt etmiş bir ülke konumundadır. Anayasa Mahkemesi 2014 yılında vermiş olduğu kararla sendika hakkının dolayısıyla grev ve toplu sözleşme hakkının tek güvencesinin anayasa olmadığı, uluslararası sözleşmelerin ve uluslararası sözleşmelerin ve bağlı olarak oluşturulmuş uzman kuruluşların içtihat niteliğindeki vermiş olduğu kararların da bu hakların güvencesini oluşturduğu ve doğrudan uygulanması gerektiğine yönelik içtihatlar var.
“DAHA BAŞLAMAMIŞ İKİ SAATLİK BİR GREVİN ÜSTELİK DE MİLLİ GÜVENLİK GEREKÇESİYLE YASAKLANMASI HUKUKLA, MANTIKLA, DEMOKRATİK REFLEKSLERLE BAĞDAŞTIRMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR”
Hukuki mevzuat açısından bakacak olursak grev ertelemesi adı altında yasaklanması hem uluslararası sözleşmelere hem Anayasa`da grev ertelemesi getiren düzenlemenin amacını hem bir idari işlemde bulunması gereken konu, sebep, amaç unsurları açısından baktığımızda yani bir sebebin olması, bu sebebin idari işlem konusunu oluşturan ve erteleme adı altında yasaklamayı zorunlu kılan sebeple bu sonuç arasında uygun illiyet bağı kurabileceğimiz bir takım somut olaylar üzerine alınmış olması lazım. Daha başlamamış iki saatlik bir grevin üstelik de milli güvenlik gerekçesiyle yasaklanmasını hukukla, mantıkla, demokratik reflekslerle bağdaştırmak mümkün değildir.”
“SEÇİMLERLE YA DA BAŞKA BİR ŞEYLE İŞÇİLERİN GREV YAPMASINI İLİŞKİLENDİRECEK HERHANGİ BİR RİSK YOK”
Özveri, seçim sürecinde yaşanabilecek herhangi bir greve izin verilip verilmeyeceğine ilişkin soruya şu yanıtı verdi:
“33 gündür Kocaeli`nde Kartonsan işçileri bir grev yürütüyor. Çok da doğal bir şekilde gidiyor, hiçbir asayiş sorunu çıkmıyor. Büyük bir ciddiyetle, disiplinle insanlar haklarını koruyarak grevlerine devam ediyorlar. İşveren de yapılan bu grev karşısında masaya oturmayarak direnmeye devam ediyor. Sonuçta bir yerde uzlaşılacak ya da uzlaşılmayacak ama kimse kimseyi taciz etmiyor, memlekette de kıyamet kopmuyor, milli güvenlik de tehlikeye düşmüyor. Hiç kimse de kalkıp işçi grev yapıyor, işverenle niye masaya oturmuyorsun demiyor, o da onun tercihidir deniliyor. Bunun yürümemesi, gitmemesi için hiçbir neden yok. Seçimlerle ya da başka bir şeyle işçilerin grev yapmasını ilişkilendirecek herhangi bir risk yok. Bence engel yoktur. Engel, bir asayiş ya da bir milli güvenlik sorunu değil, engel açıkça burada sermayenin devletin güçlü kolları altına alarak korunmaya alınmasıdır. Çalışanların çalışan yoksulluğuna mahkum edilmesindense sermayenin kar etmesine öncelik tanınmasıdır. Alınan her idari işlemde olduğu gibi bu da bir tercihtir, tercih sermayeden yana yapılmıştır.”