CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Ahlaki olarak o koltukta oturması meşru değildir. Ama bu sorgulanmıyor. Bir Cumhurbaşkanı adayı nasıl olur da sahte videolar yapar? Nasıl olur da bunu meydanlarda gösterir? Sahte olduğunu da kendisi itiraf eder ve o koltukta oturur. Yalancıdan Cumhurbaşkanı olmaz. Böyle bir kişi Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil edemez. Ahlaki meşruiyeti olmayan bir kişinin sorgulanması lazım. Hiç kimse sorgulamıyor” dedi. Kılıçdaroğlu, “Erdoğan`ı iktidar yapan Kandil`dir çünkü orada konuşturdular onları ben konuşturmadım, onlarla irtibatı olanlar konuşturdu. Devletin derinliklerinde olan, iktidardan yana olan adamlar konuşturdular onları. Kandil`in konuşması kimin işine gelir? Herhalde onun işine gelir. Bütün bunlara rağmen asla umutsuzluğa bizim kitabımızda yer yoktur. Biz bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi getireceğiz. Bugün olur, yarın olur” diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; Sözcü TV yayınında gazeteciler Uğur Dündar, Alişer Delek, İsmail Saymaz ve İpek Özbey`in sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu, gazetecilerin sorularına şu yanıtları verdi:
“TOPLUMUN HER KESİMİ İLE DİYALOG KURDUK: Pişmanlığım olmadı. Yapıla her şey doğruydu aslında, benim açımdan. Dolayısıyla herhangi bir pişmanlık söz konusu değil. Bir, bugüne kadar yaptığım çalışmalar. Bunu özveri ile yaptığına inanan birisiyim. Bunlardan dolayı pişmanlık duymuyorum. İki, Türk siyasetinde önemli bir aşamayı kaydettik. Demokrasiyi savunanları, CHP bir araya getirdi. Bizim siyaset tarihimizde bir ilktir. Ama bunlar konuşulmuyor. Unutuldu bunlar. Oysa bunların konuşulması lazım. Üç, iktidar olduğumuzda neler yapacağımız konusunda oturup bir yıl çalıştık ve bir Mutabakat Metni hazırladık. Hayatın her alanı, ekonominin her alanı, sosyal yaşamın her alanı ile ilgili neleri yapacağımızı ortaya koyduk. Yeteri kadar anlattık mı? Tartışılabilir. Öyle bir noktaya geldi ki toplumun her kesimi ile diyalog kurduk. Apartman görevlisinden tutun sanayicisine kadar her şeyi anlatmaya çalıştık. Sosyal kimlikler üzerinden de giderek toplumun her kesimini kucaklamaya çalıştık. Bunu yaptık mı, yaptık. Yeteri kadar oldu mu, olmadı mı? Bu tartışılabilir. Ama önemli adımlar attığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Tabii biz kazanacağımıza inanıyorduk. Sadece biz değil, neredeyse bütün anket firmaları kazanacağımızı söylüyordu; biz de kazanacağımıza inanıyorduk.
CHP, LİDER PARTİSİ DEĞİL: Altı lider ve iki büyükşehir belediye başkanı arkadaşlarımızla beraber alanlara çıktık, mitinglerimizi yaptık. Üç mitingimizi bütün adaylar beraber, onun dışında her bir genel başkan ve büyükşehir belediye başkanları değişik yerlerde mitingler yaptılar ve toplumun her kesimini kucaklamaya özen gösterdik. Doğru, medya da buna inandı, sizler de buna inandınız. Dediniz ki ‘Ya Türkiye`de bir değişim var ve bu değişimin sonucu ortaya çıkacak` diye. Bir değişim olmadı, beklediğimiz olmadı. Beklediğimizin olmadığını, elbette doğal olarak bizim üzerimizde üzüntüye yol açtığını herhalde kabul edersiniz. Biz de insanız sonuçta. Emek harcadınız, çaba harcadınız. Belli bir yere geldiniz. Üzüldük. Üzüldük ama yine de ben o akşam konuştum. Altı lider bir araya geldik, o akşam bir toplantı yaptık. Daha sonra da bir toplantı yaptık. Yine bu salonda yaptım basın toplantısı. Bu salonda da basın mensuplarına seslendim ve düşüncelerimi ifade ettim. Arkasından doğal olarak CHP`yi çok iyi tanımak lazım. CHP sıradan bir parti değil. CHP lider partisi de değil. Kökleri Kuvayı Milliye`ye uzanan, demokrasi konusunda büyük mücadeleler veren bir partidir. CHP liderleri, en zor sınavları veren genel başkalardır. Suikastlar, linç girişimleri yapılmıştır. Pek çok genel başkanları bu olumsuz olaylarla karşılaşmışlardır ama asla ve asla geri adım atmamışlardır.
ELEŞTİRİLERİ ALDIK, DEĞERLENDİRDİK. KURULTAY KARARINI ALDIK. KURULTAYIN GEREĞİ NEYSE, ÖNÜNÜ AÇTIK: O akşam oturup konuştuk. Hem biz liderlerle, hem de partili kurmay arkadaşlarımızla. Nasıl bir yol ve yöntem izleyelim diye. Önce MYK`mız ve Parti Meclisi`mizi topladık. Milletvekillerimizi topladık, grubumuz ile beraber her bir arkadaşımız masaya oturduk ve çalıştık. Meclis grubumuzla oturduk durumu değerlendirdik. Milletvekilleri; gerçekten hakkını yemek istemem, geçen dönem seçilmeyen milletvekilleri dahil; listelerde yer almayan milletvekilleri dahil, listelerde yer alan milletvekilleri de olağanüstü çaba harcadılar. Her birimiz; nerede bir sandıkta boşluk varsa oralara arkadaşlarımız bir şekliyle gittiler. Sonra da oturduk şuna karar verdik. Toplumda bir talep var. Ne yapmamız lazım? Hukuk kuralları içinde ne yapacağız? Kurultayımızı toplayacağız. Eleştirileri aldık, değerlendirdik. Kurultay kararını aldık. Kurultayın gereği neyse, önünü açtık. Yetkiyi tümüyle partililerimize bıraktık. Bu çerçevede yol ve yöntem çizdik.”
Kılıçdaroğlu, CHP Kurultayı`nın yerel seçimlerden önce yapılıp yapılmayacağı sorusuna; “Önce” yanıtını verdi ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“25 MİLYON KİŞİ, DEMOKRASİDEN YANA OY KULLANDI: Genel başkan olarak bir seçime girdin. Bir sefer bu seçim sıradan bir seçim değildi. Batılı ülkelerde yapılan seçimler gibi değildi bu seçim. Türkiye için bir kader seçimiydi, kabul edelim. Bu seçim ya demokrasi olacak ya da otoriter bir yönetim olacak. Ama bu toplumun en az yarısı, 25 milyon kişi demokrasinden yana oyunu kullandı. Bu Türkiye tarihi için son derece değerli bir sonuçtur. Dolayısıyla bunu, evet. Kazanamadık. Bunu gayet iyi biliyorum. Ama bu bizim umutsuz olmamamızı sağladı. Temel nedeni şu, birinci ve ikinci tur seçimlerde, ikinci turda eğer 40-60 dengesi olsaydı, o zaman gerçek anlamda bu Türkiye için gerçekten sonu felaket olan bir seçim olurdu. Öyle olmadı, 2 puanlık bir fark var. Evet, bir kader seçimiydi ama biz demokrasiden yana oy aldık. Onu da analiz ettik.
GENEL BAŞKANLIK BİZDE ÇOK ÖNEMLİ BİR KURUM DEĞİLDİR: CHP genel başkanları için adaylık çok önemli değildir. Birinci önceliğimiz ülkemiz, ikinci önceliğimiz partimiz ve üçüncü önceliğimiz ise ondan sonra gelirse genel başkanlık gelir. Genel başkanlık bizde çok önemli bir kurum değildir. CHP`nin kurumsal kimliği içinde genel başkanlık üçüncü sırada yer alır. Biz olaya böyle bakarız, parti de böyle bakar. Acaba biz nerede kaybettik? Bu sorunun da yanıtlanması ve iyi analiz edilmesi lazım. Biz bunu da araştırdık. Çünkü toplumun önüne çıkarken en azından verilere hakim olmak gerekiyor, seçime bakmak gerekiyor, milletvekillerimizi dinlemek gerekiyor.
3 VE ÜSTÜ SANDIĞI OLAN YANİ ŞEHİR MERKEZLERİ VE İLÇELERDE OLANLARDA KILIÇDAROĞLU`NUN ALDIĞI OY YÜZDE 51: 1-2-3 numaralı sandık konulan yerler. Yani köy, kasaba veya belde. Buralarda Kemal Kılıçdaroğlu`nun aldığı oy 3 milyon 580 bin 115. Erdoğan`ın aldığı oy 6 milyon 100 bin 355. 3 milyon, 6 milyon… Burada alınan oy bu. 3 ve üstü sandığı olan yani şehir merkezleri ve ilçelerde olanlarda Kılıçdaroğlu`nun aldığı oy yüzde 51, Erdoğan`ın aldığı oy yüzde 49. Bu şunu gösteriyor, CHP kırsalda ya da 1 sandık konulan yerde ya da 3 sandık konulan yerlerde gerekli etkiyi gösteremediğini gösteriyor bize. Sandıkları koruyamamaktan değil seçmeni etkilemek açısından. Burada beklediğimiz oyu alamadık. Bizim 3 milyon fark, 1-2-3 seçim sandığının konduğu yerlerden kaynaklanıyor. 3 milyonluk bir farkın buradan ortaya çıktığı gerçeği var önümüzde. Bu şunu gösteriyor bize, enerjinin bir bölümünü en azından buraya harcayabilirdik. Buralara daha fazla gidilebilirdi, bu zaman kent merkezlerinde ihmal gibi bir sonuç ortaya çıkar mıydı? Bunun üzerinde de düşünmek lazım. Bu şunu gösteriyor, kentlerde oturanların tamamı demokrasiden yana oy kullanmış insanlar. Kent kültürünü bilen ve yaşayan, ekonomiyi kendi yaşamının parçası olarak gören, özgürlük, medya özgürlüğü, gazeteyi ve televizyonu okuyan, tartışan, kentli dediğimiz kitle yüzde 51 oranında Kılıçdaroğlu demiş. Bu başarılı mıdır, başarısızlık mıdır?
AĞIR BİR YENİLGİ TABLOSU OLARAK GÖRMEK, KABUL EDECEĞİM BİR ŞEY DEĞİL: Şunun altını çizmek isterim, ortaya çıkan tabloyu ağır bir yenilgi tablosu olarak görmek asla ve asla benim kabul edeceğim bir şey değil. Sizin de kabul etmenizi doğru bulmam. Kazanamadık doğrudur. Bunu ağır bir yenilgi olarak kamuoyu önüne koymak..
DARP EDİLEN MİLLETVEKİLİ BU ÜLKEYE DEMOKRASİ GELSİN DİYE SAVUNUYORDU, DARP EDENİN AYAĞINDA AYAKKABI YOKTU: Sıfır oy çıkan sandıkları da çıkardık. Birinci turda Kılıçdaroğlu için sıfır oy çıkan 382 sandık var. Türkiye genelinde. Erdoğan için çıkan 158 sandıkta, Erdoğan için sıfır oy çıkmış. İkinci turda Kılıçdaroğlu için 382`den 256`ya düşüyor, Erdoğan için 158`den 70`e düşüyor… Şimdi şunun altını özenle çizmek isterim. Bu seçime CHP kadar hazırlık yapan ikinci bir partiyi bulamazsınız. Sandık açısından söylüyorum. Başat rol oynayan bizdik. 1,5 hazırlık yaptık. Eğitimi falan filan. Tutanakları elimize geldi. O konuda da elimizde sıcak veriler var. İlk turda bazı sorunlar çıktı, doğru. Bilgisayar sisteminde birden fazla model vardı. Modeller arasında bir uyumsuzluk çıktı ortaya. Bu tutanakların alınmadığı anlamına gelmiyor, yüklenmesi lazımdı bilgisayara. Yüklenmeden bazı problemler çıktı. Yoksa tutanaklar var bizde. İkinci turda da tutanakların tamamı bir şekliyle elimize geçti. Geçen seçimlerde, biz Şanlıurfa`nın bazı ilçelerine giremedik. Bırakın sandığa gitmeyi, ilçeye giremedik. Şimdi biz, sıfır oy çıktı mı? Biz oraya milletvekili arkadaşımızı gönderdik. Milletvekili arkadaşımız darp edildi. Bu kadar her şeyi göze alarak arkadaşlarımızı görevlendirdik. Darp edilen milletvekili bu ülkeye demokrasi gelsin diye savunuyordu, darp edenin ayağında ayakkabı yoktu. Onun hakkını savunan insana o insan saldırıyordu. Bu trajik durum acaba medyada ne kadar gündeme geldi ve eleştirildi. O kişinin hakkını savunmak için oraya giden milletvekiline, ‘Benim hakkımı neden savunuyorsun, ben köleliğe razıyım, ben yalın ayak gezmeye razıyım` diye ona saldırıyor. Bu trajik tablonun önüne konması lazım. Türkiye`nin geldi nokta burası.
Efendim, ‘yüzde 100 her şeyi mükemmel şekilde yaptınız.` Hayır arkadaşlar, kalkıp da doğruları söyleyeceğiz. Sandıkta olup da tutanağı bize gelmeyen sınırlı sayıda tutanak var, bunlar da zaten genel seçimi bırakın o ilin seçim sonuçlarını bile, hatta o ilçenin seçim sonuçlarını bile değiştirmiyor. Geçen seçimlerden bu seçime farkımız daha. Geçen seçimlerde 10 bine yakın partinin görevlendirdiği kişiler sandığa gitmemişti. 10 bininin parti ile ilişkisini kestik ve partiden ihraç ettik. İhraç etmeden önce şunu yaptık. Olur ya o gün bir hastası çıkmış veya cenazesi çıkmıştır. Önce onu sorduk, yoksa parti ile ilişkilerini kestik. Tutanak sonucunu gönderirken ağlayan gençler, kadınlar vardı. Başlangıçta biz her okulun önünde aynı zamanda bize cep telefonu ile sonuçları bize gönderen. Okul önlerinde sonuçlar gelince, okul önlerinde biz yüzde 51 öndeyiz. Hepimiz sevindik. Yüzde 51. Ne zaman ki 1-2-3 numaralı sandığın kurulduğu yerlerden sonuçlar gelince, baktık ki tablo bizim düşündüğümüz gibi bir tablo değil.
Biz 3 ve daha fazla sandığın konduğu bütün Türkiye genelinde yüzde 51 alıyoruz. Bu ne demektir? En azından partinin kent merkezlerinde, büyük ilçelerde sesini duyurduğu, oyunu yükselttiği, insanlarla yan yana geldiği, esnafından, sanayicisinden, taksi şoföründen, pastacısına kadar hemen hemen herkes ile diyalog kurduğu, güveni verdiğini göstermiyor mu? Gösteriyor. Ben ne dedim, eksiğimiz var. Biz 1 sandık konula yerlere gitmemişiz. 2 sandık konulan, 3 sandık konulan yerlere gitmemişiz. Biz oraya zamanında gidip kendimizi de yeterince anlatamamışız. Onu da inceledik. Buradakilerin büyük bir kısmı sadece TRT izliyor. TRT`nin ne olduğunu da herhalde gazetecisiniz, siz beden daha iyi biliyorsunuz. Sözcü TV ve diğer bağımsız televizyon kanalları oralarda izlenmiyor, sadece TRT izleniyor. Biz bunu da gözlemledik. Üstelik bu gözlemi biz yapmadık. Bu gözlemi bağımsız kişiler gidip oralarda yaptılar. Bunu bize gönderdiler.
Sizin önünüze çıkmadan önce oturdum, dersimi çalıştım. Bunlar benim ürettiğim veriler değil. Onu da ifade edeyim. YSK`dan bize gelen, bizdeki ıslak imzalı tutanaklarda karşılaştırılan, bizim parti meclisi ve MYK`da, TBMM grubunda, arkadaşlarımızın görüşleri ve tartışmaları. Eksiklerimiz ne oldu, artımız ne oldu? Bütün bunları ben öğrenmeden tek başıma çıksaydım, doğru bulmazdım. Arkadaşlarımı dinlemem lazım. Çünkü ben alana sadece mitingler için çıktım. Ama benim arkadaşlarım alana mitingler için değil doğrudan doğruya, sandığa, esnafa, çiftçiye, köylüye doğrudan gittiler. Onların gözlemleri ve eleştirileri, sıradan vatandaşın bize yönelik eleştirileri bizim için daha değerli.”
“GÖREVLİ GÖNDERDİK”
CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın`ın “Seçim sonuçlarını etkileyebilecek sonuçtaki sandığa görevli gönderemedik” sözüne ilişkin Kılıçdaroğlu, “Yok, görevli var. Görevli gönderdik” dedi. Kılıçdaroğlu, sorulara verdiği yanıtları şöyle sürdürdü:
“Yüzde 42`den yüzde 36`ya indi, AK Parti için bir başarı mı? Yıkımın sonuçları bir şekilde çıkıyor ortaya. Beklediğimiz ölçüde bir yıkım oldu mu? AK Parti açısından bir kayıp oldu mu? AK Parti açsından olmadı. Şunu da düşünün. Ben gerekçe üretmeyi şey bulmuyorum. Efendim kazanacaktık, şu oldu da, bu oldu da. Ben böyle bir şeye girmek istemiyorum. Evet, biz bunu kazanamadık, doğru, nokta. Onu diyorsunuz ama ben asgari ücret artsın dediğim zaman Erdoğan tak diye artırdı mı? Emekli maaşı artısın dediğim zaman tak diye artırdı mı? Biz şunu da araştırdık, acaba kırsaldaki insan neden bu ekonomik yıkımdan etkilenmedi diye. Çok basit, ayda 500 lira verdiğinizde zaten harcayacak yer yok. Köyde nereye harcayacak parayı. Ekonomik yıkımdan etkilenmiyor.
Deprem bölgesine gelince. Biz de beklemiyorduk. Deprem bölgesine ilk giden benim, depremzedelerin sorunlarının nasıl çözülmesi gerektiğini ilk söyleyen benim. (Bedava vereceğim dediniz) Evet, söyleyen benim. Sonuçta ama halk orayı tercih etti. Kalkıp da vatandaşa ‘Vay sen orayı niye tercih ettin` söyleme hakkım yok. Orada dönüp kendimizi sorgulamalıyız, neden olmadı? Birden fazla nedeni var, dağıtılan paralar ve imkanlar var. Bunları biz biliyor ve gözlemliyoruz da.
KUTUPLAŞMAYI BÜYÜK ÖLÇÜDE TÖRPÜLEDİK: Demokrasi bir yarıştır. Biz çıtamızı yükselttik, iyi bir noktaya geldi. Kazandık mı? Hayır. Onun altını da çizmek isterim. Ama biz toplumdaki kutuplaşmayı büyük ölçüde törpüledik. Toplumda yan yana gelmeyen, birbirine selam vermeyen kesimler yan yana geldi ve birbiri ile kucaklaştı. Biz pek çok sorunun çözümü için öncülük ettik. Elbette ki Millet İttifakı`nı oluşturan diğer partilerle birlikte hareket ettik, onların hakkını yemek istemem. Onlarla beraber oturdum ve çalıştım… Bundan sonraki süreç bayrağı teslim alanlar elbette ki daha ileriye taşıyacaklardır. Bizim umutsuz olma gibi bir hakkımız yok. Umutsuz olacak bir sonuç yoktur aslında.
KILIÇDAROĞLU`NUN NE EKSİĞİ VAR? NEREDE YANLIŞ YAPTI? SÖYLESİNLER, BUNU OTURUP TARTIŞIRIZ: (Bayrağı teslim alanlar sözü ile neyi kastettiniz, sorusunu üzerine) İl başkanları, ilçe başkanları değişecek. Örgütler değişecek, herkes değişecek. Hiç kimse kazığı çakacak hali yok yani. CHP diğer partiler gibi değildir. CHP duyguları ile değil aklı ile hareket eden bir partidir. Tabloya bakacak. Nedir, ne değildir? Şunu bütün vatandaşlarıma söylemek isterim, AK Partililer dahil. Söylesinler bakayım. Kılıçdaroğlu çalıştı mı, çalışmadı mı? Kılıçdaroğlu söylenmesi gereken her şeyi söyledi mi, söylemedi mi? Kılıçdaroğlu`nun ne eksiği var? Nerede yanlış yaptı? Söylesinler, bunu oturup tartışırız. Dolayısı ile olayı eğer kişi ekseninde düşünürseniz, CHP`de böyle bir şey yoktur. CHP böyle bir parti değildir. Kurumsal kimliği vardır bu partinin. Bu partinin parti meclisi, bizim parti meclisimiz diğer partilere benzemez. Bizim parti meclisimizde çıkar arkadaşımız, CHP genel başkanını oturup rahat şekilde eleştirir. Ben eleştiren hiçbir arkadaşımın sözünü kesmem, 1 saat de konuşsa sonuna kadar dinlerim. Çünkü yaptığı eleştirinin ne kadar değerli olduğunun farkındayım.
GİDİP DE ‘BEN ADAYIM` DEMEM: Aday olup olmamanın hiçbir önemi yok. Ben gidip de ‘Ben adayım` demem. Bu kadar önemli bir olayı konuşuyoruz, yine getirdik kişiye. Niye kişiye getiriyoruz? Hangi gerekçe ile getiriyoruz?” diye yanıtladı.
HAYATIN HER TARAFINDA DEĞİŞİM VARDIR: Efendim, değişim. Sık dillendiriyorsunuz. ‘Değişim olsun, değişim olsun`. Yahu değişim olmayan bir hayat var mı? Hayatın her tarafında değişim vardır. Ne yaptık biz? Önce parti meclisimizi topladık değil mi? MYK`yı, Meclis grubumuzu topladık. Burada değişimler yaptık. Değişim gözle görülebilir değişim. Kadınların daha fazla olduğu, erkeklerin daha az olduğu. MYK`da değişiklikler oldu. Oraya da yine genç arkadaşlar, nitelikli arkadalar geldiler. Ama ‘Vay efendim, bu değişim yetersiz`. Elbette yetersiz. Arkasından ne aldık? Kurultaya gideceğiz. Çünkü, evet bu sonuç elde ettik ve beni tatmin etmiyor. Bu sonuç kazanamadık sonucudur. Gideceğiz kurultaya, oturup anlatacağız. Belki benim bilmediğim ama bir başka arkadaşımın gözlediği bir olay vardır. Biz buraya da bakarız. Burayı da alır ve eleştiririz. Bakarız. CHP diğer partiler gibi değildir, sıradan bir parti değildir burada.
İŞİ ZAMANA YAYIP, UYUTMA FİLAN, YOK ÖYLE BİR ŞEY: Değişimin arzusu gayet güzel. MYK değişti mi? Değişti. Partinin parti meclisi değişmiyor, kurultaya bağlı. Meclis grubunda değişiklik oldu mu? Meclis grubunda değişiklik oldu. Partinin diğer organlarındaki değişim genel başkanın iradesine bağlı değil, MYK`nın alacağı karar ve MYK`nın bunu onaylamasına bağlı. Biz kongre kararını aldık mı? Aldık. Ardından parti meclisine soracağız ve parti meclisi nasıl karar verirse o çerçevede hareket edeceğiz. Takvimi yaptık mı? Yaptık. İşi zamana yayıp, uyutma filan, yok öyle bir şey. En fazla 15 gün daha daraltabiliriz ama o da risk oluşturur diye yapamayız. Her şey yasalara uygun olarak yapıldı.
ÖNYARGI İLE SİYASET YAPILMAZ:(Genel başkan seçimli kurultay mı olacak?) Olacak, arkadaşlar 50 sefer söyledim. Genel başkan da seçilecek. Biz kurultayı niye yapıyoruz? O tartışmayı yapanlar ya siyasi partiler yasasını bilmiyorlar, ya bizim CHP`yi tanımıyorlar. Önyargı ile siyaset yapılmaz, önyargı ile soru sorulmaz. Soru nasıl sorulur? Kurultayı yapıyorsunuz, parti meclisi nasıl seçilecek? Genel başkan seçilecek burada, disiplin kurulu üyeleri seçilecek, bunların hepsi olacak zaten. Bir de genel başkansız seçim var. O da galiba belli bir siyasi partiler yasası onu öngörüyor ve o çerçevede yapılıyor. Bu seçim, genel başkanın da seçileceği bir seçim.
TÜZÜKTEN RAHATSIZIM: Eğriye eğri, doğruya doğru. Halkıma her zaman doğruları söyledim. Tüzükten rahatsız mısınız? Evet, tüzükten rahatsızım. Ben daha önce kurultay yaptık, tüzük kurultayı yaptık. Dedim ki, iki şey yapalım. Aktif, pasif üye diye ayıralım üyelerimizi. Aktif üye her ay düzenli aidatını ödeyen üye olsun. Pasif üye partimizin üyesi, sempatizanı ama aidatını ödemiyor. Dolayısıyla partinin milletvekilini seçecek olan kişi aktif üye olsun. Benim bu parti ile aidiyetim var, her ay gidiyorum aidatımı ödüyorum, o zaman gidip milletvekilini de seçiyorsan kardeşim bana danışacaksın. Bunu kurultaya kabul ettiremedin, reddetti. Kurultay reddettiği için ön seçim her zaman bizim anladığımız anlamda sağlıklı bir seçim olmuyor. Niye olmuyor? Bir ile bakıyoruz, il başkanı gitmiş ve bütün akrabalarını partiye üye kaydettirmiş. Bağırıyor, illa ön seçim olsun. Yapıyorsunuz, zaten onun dışında başka birinin çıkma şansı yok. Benim yapmak istediğim neydi? Benim yapmak istediğim partiye aidiyeti olan kişinin o zaman o gelsin ve milletvekilini seçsin… Geçmedi, hala bunu inşallah geçireceğiz. Çünkü o dönem bunu reddedenler, bu dönem diyor ki ‘Keşke biz onu geçirseydik`. Şimdi kurultayda biz bunu getireceğiz ve delegelerin önüne koyacağız. Diyeceğiz ki ‘Gelin buna oy verin`. Dolayısıyla aktif üye, düzenli her ay aidat ödeyen ön seçimde oy kullanacak… Ben nasıl ödüyorum, bankaya talimat verdim. Kredi kartımdan her ay banka CHP`nin hesabına yatırıyor parayı.
BİR KİŞİNİN HEGEMONYASI SÖZ KONUSU DEĞİL: Ben çıkıp adayım demem. Anlatamıyorum galiba. Ben bugüne kadar çıkıp ben adayım demedim. Partinin yetkili organları kimin aday olup olmayacağı, kimin seçilip seçilmeyeceği, onlar karar verecektir değerli arkadaşlar. Bu parti bir kişinin partisi değildir ve bir kişinin hegemonyası söz konusu değildir. Bu partide herkes gelip aday olabilir” diye sert yanıt verdi.
SIRADAN BİR KİŞİYİ GENEL BAŞKAN SEÇMEZ: Bu partinin bir sağduyusu vardır. Sıradan bir kişiyi gelip genel başkan seçmez. Bunun altını bir kez özenle çizmek gerekiyor. Delege dediğimiz kişi de sıradan bir insan değildir, partinin kültürü ve tarihini bilen bir kişidir. Ben çıktım, aday oldum, gel bana oy ver. Öyle bir kural yoktur burada. Öyle bir kural da geçerli değildir. Parti 100 yıllık geleneği olan bir partidir. Ne benim kitabımda yazar bu, ne benim ahlak ve erdemimde yazar. Delege gelir kimi arzu ediyorsa seçer. Ben eski delegeler ile seçim yapsaydım, diyeceklerdi ki ‘Bak işte Kılıçdaroğlu`nun delegeleri. Bak işte o seçtirecek`. Ben kurultay kararı aldım, buyursun aday olan herkes çalışsın.
GİDER DELEGELERİ ZİYARET EDER: Ben el veririm, niye el vermeyeyim? Şöyle bir şeye kapılmayalım. İlla ben olacağım, diğerlerinin tamamını reddedeceğim. Benim kitabımda o yok. Benim geleneğim ve örfümde de yoktur öyle bir şey. Birisi çıkar, gerçekten de bütün delegelerin önüne çıkar, ziyaret eder, kendisini anlatır, ondan sonra neler yapacağını anlatır, partide hangi değişim ve dönüşümleri yapacağını anlatır, kazanır. Bir şey istiyorum, kişiye endeksli siyaset CHP tarihinde yoktur. Kurumsal yapımızı unutmayalım.
BÜTÜN OLUMSUZ KOŞULLARA. RAĞMEN YÜZDE 48 ALDIK: Türkiye`nin içinde bulunduğu tablo CHP`ye tarihsel bir görev yüklemişti. Demokratik yollar ile demokrasiyi yeniden inşa etmek. Eğer siz bu inşaatı yapamazsanız, hem kendi tarihinize hem de Türkiye tarihine kayıtsız kalmış olursunuz. Altı lider ile buluşmamız. Bir araya gelmemiz. Pek çok sivil toplum örgütü ile buluşmamız ve bir araya gelmemiz. Diyarbakır`dan tutun, Trabzon`a kadar. Hemen hemen bütün coğrafyada bütün kanaat önderleri ile, altını özenle çizeyim CHP`liler hariç. Bütün kanaat önderleri ile bir araya gelerek, Türkiye`nin içinde bulunduğu durumu ve bu durumda ne için çıkması gerektiğini anlatan, yaklaşık 3- 3,5 yıldır bir çaba var. Bu çabalar bize yüzde 48`lik bir sonuç doğurdu. Yeterli mi, değil. Siz demokrasiyi inşa etmek zorundasınız, bunu yapmazsanız olmaz. Altı lider ile yaptığımız toplantıda, şunu söylemiştim: Bizi bir araya getiren temel unsur, demokrasi özlemidir. Kendi ülkemizde farklı görüşlerin bir arada özgürce tartışılabildiği. Tarihin bize yüklediği bir misyondur. Biz bunu yapmak zorundayız. Umutsuzluğa kapılmama nedenim de şu, bütün olumsuz koşullara rağmen yüzde 48 aldık. Valisinin, kaymakamının ne yaptığını ben gayet iyi biliyorum. Jandarmanın neler yaptığını gayet iyi biliyorum. Kimleri nasıl tehdit ettiğini gayet iyi biliyorum. Oy pusulasını çekecek ve göndereceksiniz, yetmez çocuklarınız ve eşleriniz de çekip gönderecek dediklerini de iyi biliyorum. Bunlar bizim için gerekçe olmamalı ve ben bunları gerekçe kabul etmiyorum. Çünkü biz bütün bunlara rağmen mücadele etmek ve sonuç almak zorundayız. Biz bunun yapacağız. O nedenle umutsuzluk falan filan değil. Bunu ben mi yapacağım? Bunu biz yapacağız diyorum. Biz yapacağız, beraber ve birlikte yapacağız. Biz bunu beraber ve birlikte yaptığımız zaman zaten Türkiye için olumlu bir tablo ortaya çıkacak.
Derin bir hayal kırıklığı ve hüzün yaratıldığının ben de farkındayım. Sadece ben telefon edip, telefonda ağlayan değil beni kucaklayan anneden değil, eşim, çocuklarım ve komşularımdan, arkadaşlarımda da biliyorum. Öyle bir atmosfer çıktı ki artık kazanıyoruz ve artık bu ülkeye huzur gelecek. İkinci turda da aynı beklentinin içine girdik, bu beklentinin karşılanmamasının yarattığı bir olumsuz bir tablo var. Anlayışla karşılıyoruz, bu bizi umutsuzluğa sevk etmemeli. Biz yenilenmeli ve değişmeliyiz. Biz güçlenmeli ve yolumuza devam etmeliyiz. Biz bunu yaptığımız taktirde sağlıklı ve tutarlı sonuçlar elde edeceğiz. Bunu yaparken de olayı bir kişiye endekslersek son derece yanlış sürece hem partiyi hem de kişiyi sokmuş oluruz. Bu bir inançtır. Bu inancın etrafından kitleler olmalı. O kitleler bu hedefe yönelmeli.”
İLK KEZ BİRİNCİ TURDA KAYBETTİ: Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`ın 14 Mayıs seçiminde birinci turda seçimi kaybettiğini “Birinci turda kaybetti yalnız. İlk kez katıldığı bir şeyde birinci turda kaybetti. Onun açsından da bir travma. Çünkü bugüne kadar hep birinci turda kazandı ama ilk kez kaybetti” diye açıkladı.
YATALIM 5`İNCİ YILIN SONUNDA UYANIRIZ, YOK ÖYLE BİR ŞEY: Demokrasilerde her an. (Erken seçim) O da gündeme gelebilir, 5 yıl da olabilir. Ülkeyi yönetme iddiasında olan siyasi partiler, yani bizler yarın değişim olacakmış gibi, yarın yeni bir şey çıkacakmış gibi her zaman hazırlıklı olmak zorundayız. Şimdiden 5 yıl olacak, yatalım 5`inci yılın sonunda uyanırız. Yok öyle bir şey.
Sonuçta bizler, iki büyükşehir belediye başkanımız ile Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak sisteme katıldılar mı, katıldılar. Mitinglere katıldılar mı, katıldılar. Beraber yaptık mı, beraber yaptık. Çalışmalar yürüdü mü, çalışmalar yürüdü. Eğer onlar olmasaydı, biz kaybetseydik dediğinizin haklı gerekçesi olabilirdi. Ama onlar vardı zaten. Burada bir şey, siz neden aday oldunuz diye bana soruyorsunuz. Her zaman söyledim. Ben hiçbir zaman ben adayım demedim, masada da demedim. Ama adaylığın altyapısı şöyle oluştu. Bir, bir yıldır altı lider çalışıyor ve bir yıldır biz birbirimizi tanıyoruz. Bir yıldır Ortak Mutabakat Metnini hazırladık. Bir yıldır hangi liderin hangi konuda duyarlı olduğunu da biliyoruz. Yeni gelecek birisinin o duyarlılığı ne kadar kavrayacağı konusunda masada da sorun çıktı. İçimizden birisi olsun dendi, olsun içimizden birisi olsun. Hiçbir zaman arkadaşlarımı reddettim, ne bunlar yapamaz dedim. Tam tersine masanın iradesine her zaman saygı gösterdim.
BİZİZ DEMEK GEREKİYOR: Demokrasi dediğiniz, siz yüzde 2-3 diyorsunuz. Onlara bir sorun bakalım kaç diyorlar? Soru soruyorsunuz, eyvallah. Ama yani abartarak sormayın yani. Onlara göre 5 olabilir, 7`de olabilir, 1 de olabilir. Sonuçta elimizde şu an bir ölçü yok. Öyle bir veri yok elimizde. Sonuçta geldiğimiz nokta şudur. Altı liderin ilk toplantısında söyledim. Bizi bir araya getirenin demokrasi olduğunu söylemiştim. Yine pek çok yerde ifade ettim, arkadaşlarımla konuşurken de ifade ettim. Eğer Türkiye bu konumdaysa, Türkiye bir otoriter rejimden çıkıp, demokratik yol yakalayacaksa olay parti olayı olmaktan çıkıp bir Türkiye olayıdır. Eğer olayı bir Türkiye olayı olarak görmezseniz, o toplumsal birlikteliği sağlayamazsınız. Yüzde 1 bile olsa o toplumsal birlikteliğin içinde olmak zorundadır. Olayı eğer siz demokrasi ekseninden bir Türkiye ekseninden çıkarıp, bu olay bir parti olayı derseniz, zaten böyle bir masaya ihtiyaç yok. Her parti seçime katılıp, şöyle bir yol açar ve yolunu yürür ve gider. CHP bu ülkenin temel taşlarından birisidir, Cumhuriyeti kuran, demokrasiyi getiren ve her türlü özveride bulunan bir partidir. Bu özverinin temel kaynağı CHP olmak zorundadır zaten. Eğer özveride bulunmuyorsanız siz, demokrasiye inanmıyorsunuz demektir siz. Öyle bir noktaya geldik ki sadece benim demek yetmiyor. Biziz demek ve beraber olmamız gerekiyor.
GRUP KURMALARINI İSTİYORUM: Evet, milletvekilleri verdik. Onlar da çalıştılar, biz de çalıştık. Sonuçta. Ben şimdi onların ayrıca parlamentoda grup kurmalarını istiyorum. Gelsinler bir araya grup kursunlar. Hatta mümkünse 2 grup kursunlar. Çünkü parlamentoda onların varlığının olması, söz hakkı istemeleri, Meclis kürsüsüne çıkmaları. Komisyonlarda temsil edilmeleri demokrasi için son derece önemlidir.
İzmirliler partiye de sahip çıktılar. Bizim beklediğimizin üstünde olmasa dahil güzel bir sonuç elde ettik. Milletvekili listeleri olmasa dahi Cumhurbaşkanlığı seçiminde güzel bir sonuç elde ettiğimizi ifade etmek isterim.
Demokrasi için bunun ne kadar önemli olduğunu fark ettik. Demokrasiyi kuran bir partinin demokratik talepleri göz ardı etmesi ve onları görmezden gelmesini asla doğru bulmadım. Biz onları aldık, onlar şimdi parlamentodan seçildikten sonra da genel başkanlara telefon ettim. Dedim ki ‘Seçildiler CHP listelerinden. Arzu ederlerse kendi partilerinin listeleri okunsun yemin töreninde. Partimizden ayrılabilirler`. Dilekçe örneğini de gönderdik. Partimizden ayrılıp kendi isimleriyle kürsüye çıkıp yemin etsinler. Bu demokratik gelenek açısından son derece önemli ve değerlidir diye
DEMOKRASİ AÇISINDAN ZORUNLUYDU: Kılıçdaroğlu, 39 milletvekilinin başka partilere verilmesi ve CHP`nin milletvekili sayısının düşmesiyle ilgili “Demokrasi açısından bu zorunluydu… Siz olaya salt milletvekili açısından bakarsanız, demokrasi açısından bakmıyorsunuz demektir. Bir parti penceresinden bakıyorsunuz. Türkiye`nin içinde bulunduğu şartlar olaylara bir parti penceresinden bakmayı gerektirmiyor, tam tersine daha geniş bir perspektiften bakmak zorundasınız. Ben neden DEVA da orada olsun diyorum, demokrasi için diyorum.
GERİYE DÖNÜP O TARTIŞMALARI GEREKÇELENDİRMEM ÇOK DOĞRU DEĞİL: 6 liderden söz ediyorum ama Zafer Partisi de var daha sonra gidip görüştüğümüz. Onlara da gidip teşekkür etmem lazım. Sayın Vecdet Öz`ün partisi var, ona da teşekkür etmem lazım. Onlar da destek verdiler. Demokrasiyi savunan herkese, sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları hepsine gerçekten yürekten teşekkür ederiz. Onların varlığı bizim açımızdan son derece önemli.
Sayın Akşener`in, tabi belli tartışmalar oldu. Kamuoyunda o tartışmaları sizler de biliyorsunuz ama benim geriye dönüp o tartışmaları gerekçelendirmem çok doğru değil, ahlaki de değil bana göre, masanın saygınlığına da gölge düşürür. Şu var tabi, masada liderler olarak zaman zaman oturduk, tartıştık, konuştuk ama sonuçta belli bir sonuca vardık. Yani sonuçta tartışma da gayet doğaldır. Tartışmaları yadırgamamak lazım. Hem birbirimizi daha iyi tanıma açısından hem tanımanın da ötesinde düşüncelerimizi özgürce ifade açısından, sonra imzaladığımız metinler… Bizim açımızdan son derece değerli, geriye dönüp tartışmayı pek yararlı bulmuyorum.
BİR SONRAKİ SEÇİMLER OLDUĞUNDA YİNE OTURULUR, KONUŞULUR. PARLAMENTODA STRATEJİK OLARAK BİRBİRİMİZE DESTEK VEREBİLİRİZ: Bu ittifak biliyorsunuz, demokrasi ittifakıydı. Seçimle sonuçlandı. Dolayısıyla bundan sonra artık bir seçim ittifakı, bir sonraki seçimler olduğunda yine oturulur, konuşulur. Parlamentoda stratejik olarak birbirimize destek verebiliriz. Belli yasalar geldiğinde ortak hareket edebiliriz. Bazen farklı da düşünebiliyoruz. Örneğin, biz herhangi bir şeye ‘evet` derken İYİ Parti ‘hayır` diyebiliyor. Onlara da saygı gösteriyoruz çünkü her parti ayrı. Bizi ortaklaştıran demokrasi talebimiz. Bu çerçevede bakıyoruz olaya ama demokrasi ekseninde beraberliğimiz her zaman sürüyor zaten. Bugün de belli konular olduğunda telefonla konuşuyoruz. Düşüncelerimizi birbirimize aktarıyoruz. Bir ayrışma bir kopma birbirimize sırtımızı dönme diye bir şey söz konusu değil.
BU DEĞİŞİM OLACAK ZATEN, BUGÜN OLMASA YARIN, YARIN OLMASA ÖBÜR GÜN: (İmamoğlu`nun değişim çağrısının anımsatılması üzerine) Gayet güzel bir çağrı, değişim çağrısı… Her şey, hayatın kendisi zaten değişim üzerine inşa edilmiştir. Değişmeyen tek şey değişimdir zaten. Şimdi siz değişim talebinde bulunuyorsunuz, gayet güzel. Bu değişim olacak zaten, bugün olmasa yarın, yarın olmasa öbür gün zaten olacak. Partilerin kendi kurultaylarını yapmaları, grup başkanvekillerini seçmeleri, başkanlık divanını seçmeleri, merkez yönetim kurulu üyelerini seçmeleri, parti meclisi üyelerini seçmeleri bunlar hayatın değişiminin bir gereğidir zaten. Bizim bir cinsiyet kotamız var PM ve diğer alanlarda uygulamaya çalıştığımız. Gençlik kotamız var, gençler PM`de… Bu çerçevede de bakıyoruz biz. Bu değişim belli. Bir zaman dilimi içinde oluyor. İnsanlar ayrıldığı zaman yedekler hemen devreye giriyor. Değişimin de kendi içinde evreleri var. Kurultay olur, ya başka şeyler olur. Değişim kendi içinde oluyor.
BELEDİYE BAŞKANLARI SEÇİLDİĞİ BELDEYE HİZMET ETMEK ZORUNDALAR: Belediye Başkanları seçildiği beldeye hizmet etmek zorundalar. Birinci öncelikleri odur. Çünkü halk onları kendilerine hizmet etsin diye seçti. Benim bunu dillendirmem kadar doğal ne olabilir? Halk sizi seçti, İstanbul`a sizi seçti Ankara`ya, sizi seçti Adana`ya, Mersin`e, İzmir`e… Siz buraları bırakın başka işlerle uğraşın. Olmaz. Siyasetin temeline aykırıdır bu… Bu şu anlama gelmesin, bunlar siyaset yapmasın anlamına gelmiyor ama öncelik budur. Çünkü İstanbullu seni seçti. Ankaralı seni seçti. İzmir`i, Manisa`yı, Aydın`ı seçti. Vaatleriniz var, bunları yapacaksınız. İşin doğası gereği de budur. Bu şu anlama gelmez, ‘siz sadece orada kalın, başka hiçbir şey yapmayın` hayır efendim onu söylemedim ben. Oradan genel siyasete de girebilirler. Genel siyasetin içinde de yer alabilirler ama şunu herkesin çok iyi bilmesi lazım. Ben CHP Genel Başkan`ı olarak, İstanbul Büyükşehir`in gelecekte ne olması gerektiğini de düşünmek zorundayım. Yine bir CHP`li tarafından yönetilmesi gerekir. Şu anda CHP tarafından yönetilmezse bu bizim açımızdan ciddi bir sorun var. Kazandığımız bir büyükşehir belediyesini başka bir partiye neden verelim? Bana bunun bir haklı gerekçesi önüme konursa bir sorun yok.
BEN PARTİNİN SADECE BUGÜNÜNÜ DEĞİL GELECEĞİNİ DE DÜŞÜNMEK ZORUNDAYIM: (İmamoğlu`nun genel başkan adayı olup olmayacağına ilişkin soru üzerine) Hayır aday olabilir. Ben akılcı düşünüyorum. Erdoğan ne dedi? ‘İstanbul`u kaybeden Türkiye`yi kaybeder` dedi değil mi? Kazandığı gün ne dedi? ‘İstanbul`u alacağım` dedi. Niye İstanbul`u veriyoruz? Bana akılcı bir gerekçe ver. Bir gerekçe sunmaları lazım. Ben de Genel Başkan olarak diyeyim ki, ‘çok iyi hemen bunu yapalım` benim istediğim bu… Ben partinin sadece bugününü değil geleceğini de düşünmek zorundayım. Bakın bu arkadaşlarımızın hepsi çok değerli. Belediye Başkanlarımız hepsi çok değerli. Başarılı hizmetler veriyorlar. Bu çerçevede bakmak lazım olaya… Arkadaşlarımız Genel Başkan olabilirler. Ben neden Genel Başkanlığa adaysın, demem. İstanbul sorununun çözülmesini isterim. Benim birinci önceliğim o, İstanbul...
KENDİMİZE BİR YOL YÖNTEM ÇİZMEK ZORUNDAYIZ: 80 il İstanbul`da ve Avrupa`nın en büyük metropolü, 16 milyon insan yaşıyor. Yunanistan`dan büyük. Bir devletten büyük bir metropolü yönetiyorsunuz. Biz 3`ten fazla sandığı olan bütün yerlere baktığınızda bizim oyumuz yüzde 51, Erdoğan`ın oyu yüzde 49… Yani kentli, ekonomik zorluklarla birebir yüz yüze gelen yerlerde bir sorunumuz yok zaten. Oralarda oyumuz artıyor zaten, oyumuz düşmedi ama beklediğimiz oranda artmadı. Artıştan memnunuz ama yeterlilikten memnun değiliz. Yeterli düzeyde artmadı. Biz bütün bu hayatın gerçeklerini bilerek kendimize bir yol yöntem çizmek zorundayız.”
CHP`DE HİÇBİR GENEL BAŞKANI BİR DIŞ PROJE OLAMAZ: Sayın Altaylı duayen bir gazetecidir. Onun söylemini ciddiye alarak ifade edeyim. Asla ve asla CHP`de hiçbir Genel Başkanı bir dış proje olamaz. Parti buna asla izin vermez. Erdoğan kazandığında kim memnun oldu? Macar lideri değil mi? Bütün Avrupalılar memnun, neden? Ben geri kabul anlaşmasını yürürlükten kaldıracağım dedim. Yani, siz Suriyelileri getirdiniz başımıza bela ettiniz. Siz rahat edin diye Suriyelilerin bütün cefasını biz çekeceğiz, siz de oturacaksınız Avrupa`da sefasını çekeceksiniz. Erdoğan`ın kazanmasına en çok onlar memnun oldu.
DIŞ GÜÇLERE TESLİM OLAN KİŞİNİN ADI RECEP TAYYİP ERDOĞAN`DIR: Ben nereden dış güçlerin adamı oluyorum. Akıl var mantık var. Ayrıca biz Kuvayı Milliye geleneğinden gelen bir partiyiz. Öyle dış güçlerin adamı olmak, dış güçlerle bir araya gelmek, oturmak, konuşmak… Dış güçlere teslim olan kişinin adı Recep Tayyip Erdoğan`dır. Papazı götürüp teslim eden odur, ben değilim. Süleyman Şah Türbesi`ni kaçıran odur ben değilim. Burada Suudi Arabistan konsolosluğunda öldürülen gazetecinin davasını bizim yargıyı ayaklar altına alarak, Türkiye`nin itibarını ayaklar altına alarak, Türkiye`nin egemenlik yükümlülüğünü ayaklar altına alıp götürüp teslim eden odur.”
BİZİM ATATÜRK`TEN, ATATÜRKÇÜLÜKTEN KOPMAK GİBİ BİR ŞEYİMİZ ZATEN OLAMAZ: Atatürkçülük konusunda hiç kimse bize bir şey söyleyemez. Bu ülkenin Genel Kurmay Başkan`ı tutuklanıp hapse atıldığında onu gidip ziyaret eden kişi CHP`nin Genel Başkan`ıdır. Niçin? Bizim ordumuzda, şanlı ordumuzda, üstüne toz kondurmadığımız bir orduda, Genel Kurmay Başkanı`nı kumpasla alır içeri atarsanız. Ona sahip çıkan kişidir CHP… Biz böyleyiz. Bizim Atatürk`ten, Atatürkçülükten kopmak gibi bir şeyimiz zaten olamaz. Ne tarihimizde ne dokularımızda böyle bir şey yoktur. Ama günün 24 saati Atatürkçülük demek de doğru değil.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK DER Kİ, ‘ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK BENİM KARAKTERİMDİR` BİTTİ: Atatürkçülüğü şöyle anlarım. İki temel ilkesi vardır Atatürkçülüğün. Mustafa Kemal Atatürk der ki, ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir` bitti. Yani bu siyasal özgürlüktür. Siyasal bağımsızlıktır. Ben bayrağımın altında hiçbir gücü tanımam, önünde eğilmem ve ben bağımsızlığımı sağlarım. İkincisi de ‘Savaş meydanlarında kazanılan zaferler, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa siyasi bağımsızlığınızı koruyamazsınız.` Bugün enerji konusunda siz bir başka ülkeye yüzde 40-60 arasında bağımlıysanız sizin ekonomik bağımsızlığınız yoktur. Siz eğer bilmem kaç milyon dolar para almak için gidip de yabancıların kapısını çalıp dilencilik yaparsanız sizin ekonomik bağımsızlığınız yoktur. Bunu savunan ve bunu eleştiren tek parti de CHP`dir. Kim söylemişse onun gerçek anlamda bir diplomat olduğuna da ben inanmıyorum. Asla, hele CHP`li asla söyleyemez.
HER BİRİSİ KENDİ ALANINDA UZMANLIĞI VAR: Parti içi meselelerin burada konuşulmasını doğru bulmam. Şunun için doğru bulmam, MYK üyeleri bizim geleneksel bir yapımız var. Seçimden sonra gelirler, istifa dilekçelerini verirler. Bu geleneğe uydu bütün MYK üyelerine teşekkür etmemiz lazım. Sayın Altay, MYK üyesi değil, kendisi grup başkanvekiliydi. Benim Genel Başkanlığımdan sonra ben Grup başkanvekillerinin, kadın kolları ve gençlik kolları başkanlarının da MYK toplantılarına katılmalarını istedim. Çünkü partinin politikalarını, Gençlik Kolları`nın, Kadın Kolları`nın artı Meclis grubunun da yakından bilmesi gerekiyor. Neyi tartışıyoruz, neyi tartışmıyoruz, bunun bilinmesi lazımdı. Dolayısıyla MYK üyeleri yeni arkadaşlar geldiler, eskileri ayrıldılar. Her birisi kendi alanında uzmanlığı var. Her birisi Milletvekilliği yaptığı dönemde de başarılı. Partide de uzun süre çalışan arkadaşlar var, genç arkadaşlar da var. Onlar da başarırlar. Belki eskileri kadar isimleri bilinmiyor ama benim görevlerimden birisi de yeni isimleri siyasete kazandırmaktır. Yeni isimler gelmeli. Hep ‘değişim değişim` diyoruz. Hep eskiler olsun biraz da yeni isimler gelsin.”
BUNU KURULTAYIN KABUL ETMESİ LAZIM: Tüzük değişikliğinde getirsinler tüzüğe koysunlar ben istiyorum. Benim talebimle olmuyor. Bunu kurultayın kabul etmesi lazım. Versinler önerge, ‘2 dönem desinler` 2 dönem, 1 dönem desinler, 3 dönem desinler… Ben bunları reddetmiyorum. ‘Aktif, pasif üye getireyim` dedim. Olmadı, reddedildi. Bizim partide Genel Başkan`ın her dediği olmaz. Oturulur, karar verilir. Ben ısrar ettim, ‘hayır` dediler. 600 Milletvekilini benim zaten belirleme şansım yok. Bir komisyonumuz var. Milletvekillerinden oluşan bir komisyon, bu komisyonda duayen milletvekillerimiz yer alırlar. Yani partiyi daha iyi bilen, örgütleri daha iyi tanıyan arkadaşlar. Bunlar diyelim ki, 3 bin kişi mi başvurdu, 600`ünü seçecekler. Bu 600`ü onlar önce belirler. Benim buraya girme şansım zaten yoktur. Sonra bunlar gelir, 8 arkadaşımız benim Başkanlığımda oturuldu. Hangi gerekçeyle hangi Milletvekilinin burada olması gerektiğine onlar karar vermişler. Ben milletvekili listelerine ‘şunu çıkarın, yerine şunu koyun` diye bir tercih zorunlu olmadıkça söylemem. Çünkü o mülakat aşamasından başlıyor.”
OTURULUR, TARTIŞILIR, KONUŞULUR, SİZİN HER DEDİĞİNİZ OLURSA PARTİ, PARTİ OLMAKTAN ÇIKAR: Parti tüzüğünden geçirmeniz lazım. Partinin bunu kabul etmesi lazım. Şöyle bir algı var, ‘Erdoğan ne derse oluyor.` Orası tek adam partisi, orada parti yok aslında bir kişi var. Ama CHP böyle değil. Bakın, bir başka gerçeği daha söyleyeyim. İnternet üzerinden üyeliği tam 3 yılda bu partiye kabul ettirebildim. İnternet üzerinden üye olsun partiye… Gerekçeler söyleniyor, sakıncalar söyleniyor. Sonunda, ‘evet internet üzerinden üye olunabilir` ve bu kabul edildi. Belli alışkanlıkları değiştirmek, burası dediğim gibi köklü kurumsal gelenekleri olan bir parti… Burası AK Parti gibi, ‘Erdoğan şunu söyledi, öğleden sonra bu oldu` değil. Oturulur, tartışılır, konuşulur. Artısı, eksisi, zaman alır mı? Evet zaman alır. Sonuçta bu partinin bir kurumsal yapısı var. Biz o kurumsal yapıyı tahrip etmeden, çünkü sizin her dediğiniz olursa parti, parti olmaktan çıkar. PM`de veya Milletvekili grubunda eleştirenlerin sözünü asla kesmem. Bunlar zaman dilimine de bakmam, rahatlıkla eleştirilerini yaparlar. Niçin? Herhalde bir şey var, eleştiri yapıyorsa, haklı tarafı vardır. Dinlemek zorundayız. Böyle bakarım olaylara…
MİLLETİN OYUYLA SEÇİLMİŞ BİR MİLLETVEKİLİ İÇERİDE TUTULAMAZ. ONUN DERHAL SERBEST BIRAKILMASI, PARLAMENTOYA GELMESİ VE YEMİN ETMESİ LAZIM: (Tutuklu Hatay milletvekili Can Atalay`ın tahliye edilmemesi) Bu iktidarın demokrasiye inanmadığını ve millet iradesine saygı göstermediğini gösteriyor bize. YSK`ye gidiyor başvuruyor, YSK alıyor ‘Evet aday olabilirsin` diyor, oradaki yargıçlar buna karar veriyor, kazanıyor. Şimdi seni cezaevinden bırakmayacağız. Adalet Bakanı hükümlü diyor. Ceza almış diyor. Oysa ceza almış falan değil hukuk orada ama içeride tutuyorlar. Demokrasi bu noktaya geldiyse artık Türkiye`de bizim anladığımız anlamda bir demokrasi olmadığını hepimiz kabul etmek zorundayız. Hangi partiden olursa olsun. Milletin verdiği oya, bir kişi seçilmiş parlamentoya gelmişse hepimizin saygı göstermesi lazım. Bana akıl sahibi biri çıkıp desin, hangi gerekçeyle siz onu içeride tutuyorsunuz? SZC televizyonu da hapishanelerde izin vermiyorlar anladığım kadarıyla. Biz yine Vera`ya (Can Atalay`ın kızı), ailesine selamlarımızı gönderelim. Ben TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca`yı hapishaneye gönderdim, git ziyaret et, çıkışta da bu ülkede demokrasinin olmadığını söyle. Milletin oyuyla seçilmiş bir milletvekili içeride tutulamaz. Onun derhal serbest bırakılması, parlamentoya gelmesi ve yemin etmesi lazım. Özellik TBMM Başkanvekilini gönderdim.
MEŞRU DEĞİLDİR ORADA. AHLAKİ OLARAK O KOLTUKTA OTURMASI MEŞRU DEĞİLDİR AMA BU SORGULANMIYOR. BİR CUMHURBAŞKANI ADAYI NASIL OLUR DA SAHTE VİDEOLAR YAPAR?: Salı günleri grubumuz var, geçen salı yapacaktık fakat Meclis başkanı seçilmediği için grupların toplanması mümkün olmadı. Bundan sonra normal yapacağız. Milletvekili olup olmamanın hiçbir önemi yok. Dokunulmazlıklar konusunda ‘Vay işte Kılıçdaroğlu`nun dosyaları var…` Dosyaları incelemezseniz namertsiniz. Biz hırsızlık yapmadık. Yolsuzluk yapmadık, kul hakkı yemedik. Eleştirdik, hala eleştiriyoruz. Bakın hala şu ülkede yeteri kadar bu siyasetin ahlaki yapısı sorgulanmadı, meşru değildir orada. Ahlaki olarak o koltukta oturması meşru değildir ama bu sorgulanmıyor. Bir Cumhurbaşkanı adayı nasıl olur da sahte videolar yapar? Nasıl olur da bunu meydanlarda gösterir? Sahte olduğunu da kendisi itiraf eder ve o koltukta oturur. Yalancıdan Cumhurbaşkanı olmaz. Sahte videoyu düzenleyen bir kişi ve onu kullanan kişiye sahtekar denir. Böyle bir kişi Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil edemez. Ahlaki meşruiyeti olmayan bir kişinin sorgulanması lazım. Hiç kimse sorgulamıyor, herkes ‘CHP ne olacak diye…` Allah aşkına CHP burada. Ekonomi ile ilgili soru gelmedi. Ne için? Çünkü ekonomi kimsenin umurunda değil. Hep CHP`yi tartışıyoruz.
DOLARIN FIRLAMASININ TOPLUMA GETİRDİĞİ MALİYETİ GÖRÜLECEK, 15-20 GÜN İÇERİSİNDE BÜTÜN BU ACI TABLO GÖRÜLECEK: Dolar oldu kaç lira? Buyurun bakın. Merkez Bankası`nın başkanın getirdi BDDK`ya yani sizin patronunuz asıl BDDK`da duruyor, ‘Seni getirdim oraya` hikaye. Asıl ben buradayım diyor, bütün bankacılık sistemini denetliyor. Doların fırlamasının topluma getirdiği maliyeti görülecek, 15-20 gün içerisinde bütün bu acı tablo görülecek. Ahlaki meşruiyetin olmadığı bir yerde, sahte videolarla, toplumun dikkatini başka bir yere çekerek ve bütün medyayı da kullanarak başta TRT olmak üzere, 42 saat vereceksiniz iktidara CHP`ye 32 dakika. Bunu mahkemeye verdik, TRT`yi, dava açtık. Halka yalan söylediler, yalan üzerine bir politika, bu tablo çıktı ortaya. Bu tablo bizi mutlu eden bir tablo. Yalan üzerine siyaset yapılmaz. Erdoğan`ın ahlaki meşruiyeti yoktur dolayısıyla siyasi meşruiyeti de yoktur.
CHP`NİN HALİ HER ZAMAN İYİYE DOĞRU GİDECEKTİR: CHP`nin hali her zaman iyiye doğru gidecektir. Zaman zaman aksaklıklar olmuştur, bu parti kapatılmıştır, mal varlıklarına el konulmuştur, genel başkanlarına linç girişimlerinde bulunulmuştur. Rahmetli İsmet İnönü, taş atılarak kafası yarılmıştır, bütün bunların hepsi olmuştur. Sonuçta haktan, hukuktan yana yoluna devam etmiştir. Bu şu anlama gelmesin her şeyi biz yüzde 100 doğru yaptık, hayır. Yanlışlarımız da eksikliklerimiz de olmuştur. Sonuçta insanların hataları, eksikleri, kusurları olabilir. Bütün mesele bunları olgunluk içerisinde kabul etmek ve yola devam etmektir. CHP`nin kurumsal kimliği zaten sizin fazla yanlış yapmanıza izin vermez. Hemen gelirler, eleştirirler, yerden yere vururlar, sakın bunu yapma derler, biz de onu yapmayız
ASIL BUNUN MUHATABI BİZDEN ÇOK BAHÇELİ`NİN OLMASI LAZIM ÇÜNKÜ BAHÇELİ ISRARLA İLK 4 MADDE DEĞİŞEMEZ DİYORDU: Ben yasalara göre kurulmuş olan siyasal partilere saygı duyarım ama siyasal partilerin görüşlerini eleştiririm. HÜDA-PAR`ın anayasanın ilk 4 maddesini değiştirmesi konusunda iradesini ortaya koyması, benzer bir iradenin Yeniden Refah Partisi tarafından ortaya konmasını biz siyaseten eleştiririz ve doğru bulmayız. Asıl bunun muhatabı bizden çok Bahçeli`nin olması lazım çünkü Bahçeli ısrarla ilk 4 madde değişemez diyordu. Şimdi merak ediyorum, Bahçeli ‘Bu olmaz` ne zaman diyecek?
Yok kapanmadı. Bu mücadele devam edecek. Bir dönem geçti onun yarattığı tahribatı toplum gördü ama yalan üzerine bir siyaset oluşturuldu, toplumun algısı başka bir yere çekildi özellikle milliyetçi duygusu yüksek olan Orta Anadolu ve Karadeniz gibi yörelerde yalan üzerine inşa edilen siyaset kaldı orada. O yüzden ahlaki meşruiyetin sorgulanması lazım. Şimdi geldik bu sürece hayat devam ediyor, pahalılık devam ediyor. Var olan sistemin değişmesinin ne kadar doğru olduğu, bu iradenin ne kadar güçlü telaffuz edilmesi gerçeği de ortaya çıkmış oldu.
ERDOĞAN`I İKTİDAR YAPAN KANDİL`DİR. YETERİ KADAR SESİMİZİ DUYURAMADIK: Erdoğan`ı iktidar yapan Kandil`dir. Yeteri kadar sesimizi duyuramadık. Bu olay olmadan önce çıktım İletişim Başkanlığı`nın bunu yapacağını söyledim. Genel müdür yardımcısının adını verdim, iki daire müdürünün adını verdim. Bunlar sahte videolar çekecekler ve yayınlayacaklar dedim. Dediğim oldu mu oldu, yaptılar mı yaptılar, sahte mi sahte. Fakat Allah büyüktür çıktı, ‘Evet bunlar montaj` dedi. Biz bir taraftan bu sahtedir, böyle bir şey yoktur derken, öbür taraftan başta TRT olmak üzere Türkiye`nin bütün coğrafyasına, onların güçlü medya dünyasıyla her tarafta bunu yaydılar. Olmayan bir şey. Yalan üzerine inşa edildim. O yüzden ahlaki meşruiyeti yoktur dedim bu seçimin. Yalan üzerine sen orada oturuyorsun. Erdoğan`ı iktidar yapan Kandil`dir çünkü orada konuşturdular onları ben konuşturmadım, onlarla irtibatı olanlar konuşturdu. Devletin derinliklerinde olan, iktidardan yana olan adamlar konuşturdular onları. Kandil`in konuşması kimin işine gelir? Herhalde onun işine gelir. Bütün bunlara rağmen asla umutsuzluğa bizim kitabımızda yer yoktur. Biz bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi getireceğiz. Bugün olur, yarın olur.
Bu ülkenin gençleri ve kadınları demokrasiye bağlılık yönünde bu seçimlerde güzel bir sınav verdiler. Gençler özellikler, o gençlerin boynuma sarılıp nasıl ağladıklarını siz düşünemezsiniz. O gençlere yeniden ama yeniden umutsuzluğa kapılmamaları için, böyle kısır tartışmaların tamamen dışında, bu ülke güçlü bir ülke, gerçekten çok kısa süre içinde toparlanabilir. Gençlere umudunuzu kaybetmeyin diyorum. Gazi Mustafa Kemal`i hiç kimse unutmasın. Biz onun yolundan yürüyeceğiz. Kadını, erkeği, yaşlısı, genci yürüyeceğiz.
BU BİR ÜLKE MESELESİ. HAYIR, KİM UYUYABİLİR: Çok geç saatte eve gittim. Ailemin üzüntüsünü gözlerinden okudum, akrabalarımız da vardı. Aynı acıyı orada da gördüm. Sıradan bir olay değil, verdiğiniz mücadele sıradan bir mücadele değil ve bireysel bir mücadele değil. Milyonlarca insanın umut bağladığı bir olayı gerçekleştirmek üzere yola çıktık ama sonuçta kazanamadık. Spor karşılaşması olsa dersiniz ki ne yapalım, maç oldu, birisi galip geldi, birisi sevindi, birisi sevinemedi diye. Ama bu bir ülke meselesi. (Uyuyabildiniz mi o akşam?) Hayır, kim uyuyabilir. Bir sınav verdik ama arzu ettiğimiz başarıyı elde edemedik.
BİZİM BURADA ZAYIF OLDUĞUMUZ BİR ŞEY VAR O DA SEÇMEN LİSTELERİ. SEÇMEN LİSTELERİNİ BİZİM DENETLEMEMİZ ŞANSIMIZ YOK: Ertesi gün arkadaşlarla bir araya geldik, bunu değerlendirelim diye. Diğer parti liderleriyle de telefonda konuştum, ne yapacağımız konusunda. MYK, yeni MYK, Meclis grubunu çağırdık, parti meclisini topladık. Onlar da büyük beklenti içindeydi. Artımız, eksimiz nedir? Seçim sonuçlarını aldık, sandık sandık incelemeye başladık. Ne kadar tutanak gelmiş, sonuçlar nedir? Bizim burada zayıf olduğumuz bir şey var o da seçmen listeleri. Seçmen listelerini bizim denetlememiz şansımız yok. Sandığı denetliyoruz ama seçmen listesi doğru mudur yanlış mıdır? Orada ne var ne yok? (Seçimin sonucunu etki edecek bir şey yakalayabildiniz mi?) Yok, yakalayamadık. Bazı toplu oy kullanılan yerler var ama o ildeki seçimin sonucunu bile etkilemiyor.”