HABER: GÜLARA SUBAŞI / KAMERA: DURSUN ALKAYA
Kastamonu Hanönü`nde yaşayan Mehmet Soysal, “23 Nisan 2023 tarihinde fabrikanın kimyasal atık deposunun kanalından bir numune aldım. Numuneyi, İstanbul`da analiz yaptırdım. Analizin sonucunda kimyasal atık ve ağır metaller çıktı. Değerinin 155 bin katı fazla ağır metal çıktı. Buna dayanarak emniyete gittim, suç duyurusunda bulundum. Orada Çevre İl Müdürlüğü`nü aradık, numune almaları için iki personel istedik. Gelen personeller, ‘Numune almaya gerek yok. Burası yağmur suyu` dediler. Rapor tuttular. Emniyet amirimiz inanmadı, ‘Ben bu raporu imzalamam` dedi. Devriye gezerken fabrika müdürü Mustafa Düztaş ve iki temizlik personelini orayı temizlerken yakaladım” dedi. Çevre aktivisti Aykut Alyanak ise “Görüştüğümüz birkaç çiftçi, bu kimyasalların neticesinde tarım arazisinin veriminin onda bir değerine düştüğünü ifade ediyor. Acacia Maden İşletmesi yetkilileri ise bahsettiğimiz bu bahçeye gidiyorlar. 20 santimetre çapında toprak alıp bunun üzerine ekstra temiz olduğunu iddia ettikleri toprağı seriyorlar. Madem o atıklar temizdi, Acacia Maden Şirketi yetkilileri neden gidip oradan 20 santimetrelik toprağı sıyırıp yenisini koyarak üstünü kapatmaya çalıştılar” diye konuştu.
Kastamonu`nun Hanönü ilçesinde bulunan Acacia Maden İşletmesi, hakkında bir iddia gündeme geldi. İşletmenin kimyasal atık deposundaki suyu, HES kanalına boşalttığından şüphelenen yurttaş Mehmet Soysal, nisan ayında sudan numune alarak analiz ettirdi. Analiz raporunda suda ağır metal ve kimyasal olduğu tespit edildi. O günden bu yana maden işletmesi, belediye ve çevre il müdürlüğüyle mücadele veren Mehmet Soysal, süreci; ANKA Haber Ajansı`na şöyle anlattı:
“FABRİKANIN KİMYASAL ATIK DEPOSU KANALINDAN NUMUNE ALDIM. DEĞERİNİN 155 BİN KATI FAZLA AĞIR METAL ÇIKTI”
“23 Nisan 2023 tarihinde fabrikanın kimyasal atık deposunun kanalından bir numune aldım. Görüntüleri de çektim alırken, fabrika da görünüyor. Numuneyi, İstanbul`da analiz yaptırdım. Şüphelerim vardı, önce kimyasal atık olup olmadığına kendimi inandırmam lazımdı. Analizin sonucunda kimyasal atık ve ağır metaller çıktı. Değerinin 155 bin katı fazla ağır metal çıktı. Buna dayanarak emniyete gittim, ‘Fabrika, kimyasal atık deposundan bizim HES kanalımıza kimyasal atık bırakıyor` diye suç duyurusunda bulundum. Emniyetle birlikte olay yerine gittik. Emniyetteki arkadaşlarla kimyasal atık deposundan atığın bırakıldığı yeri bulduk.
“ÇEVRE İL MÜDÜRLÜĞÜ YETKİLİLERİ ‘NUMUNE ALMAYA GEREK YOK. BURASI TEMİZ SU` DİYE RAPOR TUTTU”
Orada Çevre İl Müdürlüğü`nü aradık, numune almaları için iki personel istedik. Çevre Müdürlüğünden iki personel geldi. Gelen personeller, ‘Burası temiz su` iddiasında bulundu. Biz de ‘Analiz yaptırdık` dedik ve elimizdeki analizleri gösterdik kendilerine. ‘Sizin analiziniz geçerli değil` dediler. Biz de ‘Bizimki geçerli değilse siz bir numune alın. Temiz mi kirli mi analiz sonucunda açıklayın` dedim. ‘Numune almaya gerek yok. Burası yağmur suyu` dediler. Bir de fabrikanın içinde çiçekler var, bağladıkları bir kanalla çiçekleri sularken fazla su da bu borudan çıkıyormuş. Ben de şöyle bir açıklamada bulundum: ‘Burası yağmur suyu kanalı olabilir. Çiçeklerin suyunu da buraya bağlamışsınız ama kimyasal atık deposunu da buraya bağlamışsınız.` Ben de bu iddiada bulundum çünkü burada analiz yaptırdım. Kimyasal atık deposu olmadığını söylediler, ben de ‘İnanmıyorum size. Buradan kimyasal atık analizini ben yaptırdım. Videoladım. Eğer kimyasal atık değilse; numuneyi alın, analizini yapın, bizimle paylaşın, aydınlatın bizi` dedim. Ne yaptıysak numuneyi aldırtamadık. Yağmur suyu, temiz su diye rapor tuttular.
“EMNİYET AMİRİMİZ İNANMADIĞI İÇİN RAPORU İMZALAMADI”
Emniyet amirimiz, yağmur suyu/çiçek suyu olduğuna inanmadı, ‘Ben bu raporu imzalamam` dedi. İmza da atmadı zaten. Kendileri imza attılar. Olay yerinden ayrılırken Çevre İl Müdürlüğü`ndeki personeller, fabrika görevlilerine şunu söylediler: ‘Bu kimyasal atık köpüklerini, çamurları tazyikli suyla yıkayın. Burada hiçbir şey kalmasın.` Açıkçası şunu söylemek istedi yani: ‘Buradaki kimyasal atığı kaybedin. İş büyüdüğünde burada hiçbir delil kalmasın` hesabına getirdi. Bu kimyasal atağı kabul etmektir, itiraf etmektir. Ben oranın temizleneceğini biliyordum çünkü iş büyüdüğünde oradan numune almaya gelinebilir. Benim pes etmeyeceğimi, basına vereceğimi de biliyorlardı onun için orayı temizlemeye çalıştılar. Gizliden delil karartmaya çalıştılar.
“FABRİKADAN 3 KİŞİYİ DELİL KARARTIRKEN YAKALADIM”
Ben de kimyasal atık bıraktıkları yeri, her gün iki saatte bir devriye gezdim, kontrol ettim. Temizletmedim orayı. Bir devriyede, fabrika müdürü Mustafa Düztaş ve iki temizlik personelini orayı temizlerken yakaladım. ‘Kimyasal atığı temizlemeye mi geldiniz` dedi. Hiç konuşmadan arabaya bindiler, kaçtılar. Onların orayı temizleme çabasını gördükten sonra gece de devriye atmaya başladım. Bizim burada ırmak suyu azalınca, balıkların suyu bitmesin diye HES kanalına su verilmiyor. DSİ ile konuşmuşlar, aynı günün gecesi saat 21.00`den 03.00`e kadar balıkların can suyunu HES kanalına verin diye bir konuşma yapılmış. DSİ de 21.00`den sonra ırmağın suyunu komple HES kanalına veriyor. Gece devriye atarken ırmakta hiç su olmadığını fark ettim. HES kanalına baktım, ırmağın bütün suyu orada. Fabrika kimyasal atığını temizleme derdine düşmüş. Onu da videoladım, delil kararttıklarını yakaladım.
“SAVCI TAKİPSİZLİK KARARI VERDİ. ÇARŞAMBA GÜNÜ İTİRAZDA BULUNACAĞIZ”
Hâlâ daha her gün devriye atıyorum, temizletmiyorum, temizlenmedi. Ben orayı devriye gezerken bir kere yakalandıkları için bir daha temizleyemiyorlar. Savcı suç duyurusuyla ilgili takipsizlik kararı vermiş. Görüntülerin fabrikaya ait olmadığını beyan etmiş. Bu çok saçma bir şey. Biz olay yerine emniyetle birlikte gidiyoruz, görüntülerde fabrika görünüyor, numune alırken fabrikanın görüntüsü var. İkincisi, Hanönü gibi bir yerde ikinci bir bakır madeni fabrikası yok. Başka fabrika yok, tek bir fabrika var, o zaman biz emniyetle nasıl gidiyoruz? Çarşamba günü avukatlarla birlikte itirazda bulunacağız, burada bırakmayacağız, davamıza devam edeceğiz.
“FABRİKANIN KAPATILMASINI İSTEMİYORUZ. HER ŞEY KURALINCA OLSUN. DOĞAMIZA, ÇİFTÇİMİZE ZARAR VERMESİN”
Bakır madeninin nakliyesini yapan kooperatifteki kamyonların, nakliye sonrasında fabrikadan çıkarken her gün tekerleklerinin yıkanması lazım. Kimyasal bir bakır madeninden çıkıyorsun sen. Ama yıkanmıyor, direkt asfalta, doğaya çıkıyorlar. Tekerlekte kimyasal bakır, yola dökülüyor. Bu zaten yağmur suyuyla yine bizim deremize dökülüyor. Hiçbir şey dinlemiyor ki, hiçbir kurula uyulmuyor. Biz maden şirketinin kapatılmasını kesinlikle istemiyoruz. Çünkü Hanönü`nde tek bir fabrika var, başka bir iş alanı da yok. Buradan Hanönü halkı ekmek yiyor. Hanönü halkından kaç kişi madenden ekmek yiyorsa, onların 2-3 katı da çiftçilik yapan vatandaşımız var. Bir tarafa ekmek verirken diğer tarafın çiftçiliğini, insan sağlığını, tarım ürünlerini riske atamazsın. Bunları da düşünmek lazım. Her şey kuralınca olsun. Bizim fabrikadan başka bir şikâyetimiz yok. Doğamıza, çiftçimize zarar vermesin. Tek temennimiz bu, yoksa kapatılması gibi bir isteğimiz yok.
“KİMYASAL ATIK BARAJININ BORULARI GÖKIRMAK`IN ALTINDAN GEÇİYOR. BİR SIZINTI OLURSA GÖKIRMAK`A BULAŞACAKTIR”
İki yıldır burada bir kanal yapılıyor. Kimyasal atık barajı var burada, onun boruları döşeniyor. O borular bizim Gökırmak`ımızın altından geçiyor. Herhangi bir sızıntı olduğunda bunu bizim fark etme şansımız yok. Bizim sürekli analiz yaptırma şansımız da yok. Su numunesi alınca 1 gün içerisinde analiz yaptırmak lazım ama bizim buradan 1 gün içinde o suyu İstanbul`a götürüp de analiz yaptırma şansımız yok. Irmak altından bu kanal borularının geçmemesi lazım. Maden şirketi, kimyasal atık barajından suyu alıyor, fabrikaya boruyla takviye yapıyor ama o boru bizim Gökırmak`ımızın altından geçiyor. Herhangi bir sızıntı olduğunda Gökırmak`a bulaşacaktır. Balıklarımız zaten öldü, doğamız gitti. Bunu bizim takip etme şansımız yok, o borunun oradan geçmemesi lazım. Şu anda ikinci bir kimyasal atık barajı yapılıyor. Oranın da aşırı tozu oluyor. Tozun tamamı Hanönü`nün içinde, zarar veriyor. Halkımız balkona çamaşırını asamıyor, çiftçilerimizin meyvesi olgunlaşmadan çürüyor. Hiçbir meyve alamıyoruz Hanönü içinde.
“AK PARTİ İL MECLİS ÜYESİ ABDÜLSELAM KIZILCA, ‘BU ATIĞIN BİZE BİR ZARARI YOK, BOYABAT`A KARIŞIYOR, ORASI DA BİZİ BAĞLAMAZ` DEDİ”
8 Ağustos günü Hanönü Merkez Muhtarı Yusuf Yılmaz ile konuştuk. Konu üzerine toplantı yapalım dedik. Belediye meclisi encümen adaylarını çağırdık: MHP il meclis üyesi Metin Yamalı, AK Parti il meclis üyesi Abdülselam Kızılca ve Belediye Başkanı Serkan Uçar toplandık. Ben elimdeki raporları hepsine gösterdim. Belediye Başkanı Serkan Uçar, bu olayın üzerine düşmeyelim dedi ve olayı kapatmak istedi. Ben de ‘Sonuçta bir kimyasal atık boşalıyor buraya, neden kapatıyoruz` diye sordum. ‘Bunlardan elimize hiçbir şey geçmez, boşuna uğraşmış oluruz` dedi. AK Parti il meclis üyesi olan Kızılca, ‘Bu atığın bize bir zararı yok, Boyabat`a karışıyor, orası da bizi bağlamaz` dedi. ‘Boyabat`a bile karışsa orada insanlar var. Burada vebal işi var. Nasıl bizi bağlamıyor, doğmamış çocuğun vebali var` dedim. Uğraştığımızla kalacağımızı söyledi bir de dalga geçmeye başladı, güldüler. Muhtar Yusuf şunu söyledi: ‘Bu çocuk düzgün bir araştırma yapmış. Biz bu çocuğun arkasında durmalıyız. Ben arkasındayım.` MHP il meclis üyesi Metin Yamalı da ‘Araştırmayı yaparken bize danışmadı, sormadı. Şimdi bizden yardım istiyor. Direkt burada ben yokum, yardım etmeyeceğim` dedi. ‘Siz bilirsiniz, ben bu konuyu basına da taşıyacağım. Gerekli savaşı da vereceğim dedim` dedim. Belediye Başkanı, tahlil sonuçlarına ne kadar para harcadığımı sordu, söyledim. ‘Parana yazık olmuş, keşke hiç harcamasaydın` dedi. ‘Benim param çok önemli değil ama Hanönü`ye yazık olmuş, siz bu Hanönü`nü satmışsınız` dedim. Orada bir tartışma çıktı, toplantı da bitti.
“MHP İL MECLİS ÜYESİ YAMALI`NIN LOKANTASI; BELEDİYE BAŞKANININ DETERJAN DÜKKÂNI VAR. MADENE ÇALIŞIYORLAR, ONDAN SUSUYORLAR”
Metin Yamalı`nın lokantası var, maden işçilerine yemek veriyor, ondan susuyor. Belediye Başkanımızın deterjan dükkânı var, madenin deterjan ihtiyacını karşılıyor, ondan susuyor. Hepsi buradan nemalanıyor. Muhtar Yusuf ve benim buradan bir çıkarımız yok. Biz sesimizi çıkartıyoruz. Çiftçilerle birlikte ‘Çevre Koruma Derneği` adında bir dernek kurma kararı aldık. Üyelerimiz tamam. Dernek başkanının benim olmamı istediler. Ama ben CHP ilçe başkanı olduğum için, bu parti meselesi değil. Ben dernek başkanı olsam AK Parti ve MHP`li arkadaşlarımız gelmez. Onun için gönüllü bir dernek başkanı bulabilirsek Çevre Koruma Derneği`ni kuracağız.”
“HANÖNÜ, ACACİA MADENCİLİK TARAFINDAN ADETA MADEN ŞANTİYESİNE ÇEVRİLMİŞ DURUMDA”
Çevre aktivisti Aykut Alyanak, ANKA Haber Ajansı`na Kastamonu Hanönü`nde 2020`den beri yaşanan süreci şöyle anlattı:
“Kastamonu`nun küçük bir ilçesi Hanönü, Acacia Madencilik tarafından adeta maden şantiyesine çevrilmiş durumda. Kimyasal atıklarla da oradaki doğa ve insanlar oldukça büyük risk altında. Acacia Madencilik, İlbak Holding ve Akfen Holding ortaklığında, 2007 yılından beri bölgede faaliyet göstermekte. Kazalar 2020 yılından itibaren başlıyor. Bildiğimiz ilk kaza Şubat 2020`de, Acacia Madencilik`e ait atık barajında meydana geliyor. Bu atık barajından akan zehirli kimyasallar, hemen aşağısındaki Yılanlı deresine ulaşıyor. Yılanlı deresinin hemen aşağısında birden fazla su kuyusu var. Bu su kuyuları da Hanönü ilçesindeki insanların su temini için kullanılmakta. Kayıtlara geçen ikinci kaza, 28 Ağustos 2021`de yine Acacia Madencilik`e bağlı kimyasal taşıyan bir tırın ilçe merkezinde dorsenin asit sızdırmasından dolayı sokakların kimyasal asitlerle bulaşması ve bölgenin karantinaya bile alınmadan üstünün kapatılmasıyla devam ediyor. Bu kimyasallar o bölgeyi, sokakları kirletiyor.
“KONU, 2 BİN 500 NÜFUSLU BİR HANÖNÜ İLÇESİ DEĞİL; BÜTÜN BİR KIZILIRMAK DELTASI”
Bunların hiçbirisine herhangi bir önlem alınmıyor, üstü kapatılıyor, alelacele basında da yer almadan konuyu kapatmaya çalışıyorlar. Dikkati çeken en büyük olay ise şu: Şirket, ilçenin neredeyse etrafını sarmış durumda. Birkaç kilometre ileride ‘cehennem kuyuları` diye tabir ettiğimiz, devasa maden çukurları açmışlar ve bu Gökırmak`ın da yatağını değiştirerek yapılmış. Gökırmak ise Kızılırmak`ın en büyük kollarından birisi. Gökırmak`a yapılan bu müdahale sadece Hanönü`nü değil, Boyabat üzerinden Bafra Ovası ve Kızılırmak Deltası`nı da maalesef ilgilendiriyor. Yani konu, 2 bin 500 nüfuslu bir Hanönü ilçesi değil; bütün bir Kızılırmak Deltası.
“ŞİRKETİN İLÇEDEN GEÇİRDİĞİ KİMYASAL TAŞIYAN BORULAR 3 KERE PATLADI”
Olmaması gereken bir şey söylüyorum: Kasabanın içerisinden kimyasal taşıyan borular geçiyor. Bu borular şirketin sahip olduğu borular. Flotasyon tesisinden atık depolama tesisine gidiyor bunlar. En önemlisi, şirketin herhangi bir insan değerini göz önüne almadan, insanların can güvenliğini umursamadan bu kasabayı şantiyeye çevirmesi. Şirketin ilçeden geçirdiği -kanalizasyon borusu gibi bildiğiniz sokakların altından geçiyor- bu borular, Kasım 2022, Aralık 2022 ve Ocak 2023 tarihlerinde, toplam bakarsanız bir buçuk ay sürüyor, bir buçuk ay içerisinde 3 kere patlıyor. Bu patlama neticesinde tonlarca kimyasal zehir, kasabanın sokaklarına ve doğrudan en yakındaki nehrin yatağına akıyor. Şirket burada yine operasyonlarla üstünü kapatmaya çalıştı.
“HANÖNÜ`NDEKİLER DİYOR Kİ: ‘HANÖNÜ`NDE DEVLET YOK, ŞİRKET VAR.`”
Sorun; Hanönü`nde şirkete karşı tarafsız olan, kendi kanuni yetkilerini kullanacak herhangi bir kişinin şu ana kadar gözükmemiş olması. Hanönü Belediyesi, İl Çevre Müdürlüğü yetkilileri, kaymakamlık, valilik bütün bu zincirleme ‘kazalara` karşı maalesef etkili bir önlem alınmasını sağlayamıyor. Hanönü`ndekiler diyor ki: ‘Hanönü`nde devlet yok, şirket var.`
“BİR ŞİRKET ÇED RAPORUNDA BİLE 200 BİN AĞAÇ KESECEĞİNİ SÖYLÜYORSA BUNUN 1 MİLYONA YAKIN AĞAÇ OLDUĞUNU TAHMİN EDEBİLİRİM”
Gökırmak`ta çok fazla endemik tür var ve bu bölge ormanlarla kaplı. Şirket, yaklaşık 2 bin hektarlık bir alanda maden işletme ruhsatı almış ve bu 1950 hektarın yüzde 90`ı orman. Acacia Madencilik, her geçen gün bu ormanları keserek genişliyor. Kendi ÇED raporlarında belirttiklerine göre, 200 bin civarında ağacın kesildiğini ya da kesilmekte olduğunu ifade ediyorlar. Kaz Dağları`ndan hatırlarsınız, altın şirketi sadece 30-40 bin ağaçtan bahsetmişti oysaki TEMA ve diğer bağımsız kuruluşların yaptıkları değerlendirmeler, bunun 8-10 katı kadar olduğunu söylemişti. Eğer bir şirket ÇED raporunda bile 200 bin ağaç keseceğini söylüyorsa ben bunun 1 milyona yakın ağaç olduğunu tahmin edebilirim.
“BÖLGEDE ÇOK FAZLA ENDEMİK HAYVAN VE BİTKİ TÜRÜ VAR”
Bu bölgede çok fazla endemik hayvan ve bitki türü var. ÇED raporunda da gösterildiği gibi yüzlerce kuş türü, sürüngenler, memeliler var ve bunların tamamına yakını kırmızı listede yer alıyor, yani soyu tükenmekte olduğu belirtiliyor. Fakat bu bölgede vahşi bir şekilde madencilik yapılmaya devam ediliyor. Maden şirketi sürekli genişleme izni isteyerek alanı büyütüyor, yani bütün Kızılırmak Havzası`nı tehdit ediyor. Gökırmak`ta ise sayıları çok azalan, Türkiye`de de soyu tükenmekte olan su samurları yaşıyor. Bu hayvanlar, şirketin akıttığı zehirlerle tehlikeye giriyor. Sadece su samurları değil, yüzlerce tür memeli, kuş, balık, bütün canlılar, habitat sorumsuzca bırakılan kimyasal atıklar nedeniyle tehlikede. İnsan ve doğa Hanönü`nde yok ediliyor.
“ARKADAŞIMIZ BÖLGEDEN TOPRAK VE SU NUMUNESİ ALDI. BİRKAÇ KAT DEĞİL; YÜZ BİNLERCE KAT AĞIR METAL ÇIKTI”
Hanönü`nden Mehmet Soysal arkadaşımız, o bölgeden toprak ve su numunesi aldı. Numune, işletmeden çıkan drenajın olduğu yerden alındı. Bu drenaj da Gökırmak`ta yapılan HES`in kanalının önündeydi. Mehmet arkadaşımızın aldığı bu numune, olayın vahametini gösterdi. Analiz raporlarına göre, birkaç kat değil; yüz binlerce kat ağır metal çıktı. Korkunç derişik bir zehir, şirket tarafından kontrolsüzce Gökırmak`a bağlanan kanala dökülüyor. Elimizde farklı tarihlerden, farklı zamanlarda alınmış videolar var. Özellikle yağmurlu günlerde, gece saatlerinde, tatil zamanlarında yani yetkililerin ve insanların çok ortalıkta olmadığı zamanlarda şirket tarafından bu atıkların deşarj edildiği görülüyor.
“SAVCILIK EK NUMUNE ALINMASINA GEREK DUYULMADAN KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA KARAR VERDİ”
Alınan numune üzerine Mehmet Soysal, suç duyurusunda bulunuyor. Emniyet ekipleriyle birlikte olay yerine gidiliyor. Şirket, emniyet yetkilileri ve Kastamonu İl Çevre Müdürlüğü`nden gelen yetkililer, olay yerine müdahale etmek yerine gözle bakarak buranın temiz olduğunu, buradaki drenajın sadece yağmur drenajı olduğunu iddia ediyorlar. Şirketin bu iddialarını, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı İl Müdürlüğü yetkilileri de maalesef onaylıyor ve savcılığa bu şekilde bilgi veriliyor. Savcılık da herhangi bir ek numune alınmasına gerek duyulmadan sadece gözle yapılan bu tahkikatla yetiniyor ve kovuşturmaya yer olmadığını ifade ediyorlar. Şu anda elimizde gerçek raporlar, videolar var. Burada korkunç bir çevre katliamı gerçekleşiyor fakat savcılık kovuşturmaya yer olmadığını söylüyor. Hanönü`nde çevre katliamının üstü kapatılıyor.
“MADEM ATIKLAR TEMİZDİ ACACİA YETKİLİLERİ NEDEN ÇİFTÇİNİN TARLASINDAN 20 SANTİMETRELİK TOPRAĞI SIYIRIP YENİSİNİ KOYDU?”
Bu kimyasal atıktan bölgedeki çiftçiler de etkilenmiş durumda. Görüştüğümüz birkaç çiftçi, bu kimyasalların neticesinde tarım arazisinden artık yeterince verim alamadığını, verimin onda bir değerine düştüğünü ifade ediyor. Acacia Maden İşletmesi yetkilileri ise bahsettiğimiz bu bahçeye gidiyorlar. 20 santimetre çapında toprak alıp bunun üzerine ekstra temiz olduğunu iddia ettikleri toprağı seriyorlar. Madem o atıklar temizdi neden onda birine düştü bu çiftçinin ürünü, neden Acacia Maden Şirketi yetkilileri gidip oradan 20 santimetrelik toprağı sıyırıp yenisini koyarak üstünü kapatmaya çalıştılar?
“HANÖNÜ HALKI VE BELEDİYE, ACACİA`NIN EKONOMİK DÖNGÜSÜ ALTINDA. İNSANLAR SESLERİNİ ÇIKARAMIYOR”
Hanönü, 2 bin 500- 3 bin nüfuslu küçük bir ilçe. Accacia Maden Şirketi ise büyük bir şirket. Burada açtığı işletmeyle Hanönü`nü hem fiziken çevrelemiş hem de ekonomik olarak kontrol ediyor durumda. Hanönü`nden çok fazla kişi şirkette çalışıyor. Dolayısıyla şirket üzerinden büyük bir maddi döngü gelişiyor. Bu da belediyeden çalışanlarına, Hanönü halkına kadar pek çoğunun burayla maddi bağlantısı olduğunu göstermekte. Şirket ise bunu kötü niyetle kullanmakta. İnsanları işsiz bırakmakla tehdit etmekte, ucuza çalıştırmakta. Gördüğümüz kadarıyla hem Hanönü halkı hem de belediye, Acacia Maden Şirketi`nin ekonomik döngüsü altında. İnsanlar fazla seslerini çıkaramıyorlar. Acacia Maden Şirketi, tüm gücüyle Hanönü`nü ele geçirmiş durumda.”