TAMER ARDA ERŞİN
IŞİD`in, HDP`nin Adana ve Mersin bürolarına yönelik bombalı saldırısına ilişkin soruşturmada alınan gizlilik kararı, sekiz yıldır kaldırılmadı. Avukat Tugay Bek, “Soruşturma dosyasında gizlilik kararı kaldırılmış olsaydı, biz gerçekte bu olayın arkasındaki faillerin ortaya çıkmasını sağlayabilirdik. Burada gizlilikle neyin gizlendiği, suçun faillerinin mi korunmak istendiği, yoksa suçun olması gerektiği gibi yakalanabilmesi için mi gizlilik kararı konduğu hususundaki sorularımız biraz daha yoğunlaşıyor” dedi.
7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde, 18 Mayıs`ta HDP`nin Adana ve Mersin İl Başkanlığı binalarına yönelik saldırılara ilişkin soruşturmada alınan gizlilik kararı, üzerinden sekiz yıl geçmesine karşın kaldırılmadı. İçişleri Bakanlığı`nın, saldırının faili olduğu ileri sürülen IŞİD`li Savaş Yıldız`ın DHKP-C üyesi olduğu yönündeki açıklaması ve YPG`nin elinde olduğu duyurulan Yıldız`ın, “saldırının talimatını MİT ajanlarından verdiği” yönündeki iddiası, Yıldız`a ilişkin soru işaretlerini artırdı, ancak Yıldız yakalanamadı.
Saldırının mağduru dosya avukatlarından Tugay Bek, 8 yıldır saldırıya ilişkin gizlilik kararının sürdüğünü ve gizlilik kararına ilişkin Anayasa Mahkemesi`ne yaptıkları hak ihlali başvurusunun da yaklaşık 1 yıldır bekletildiğini anlattı.
ANKA Haber Ajansı`na konuşan Bek, Adana Cumhuriyet Başsavcılığı`na saldırıdan bugüne dosyanın bir örneğinin verilmesi için başvuruda bulunduğunu ancak bir sonuç alamadığını söyledi. Bek, şunları belirtti:
“Bizim dosyada örnek alma talebimiz reddedildiği için kamuoyu ve basına verilen demeçler dışında özel bir bilgiye sahip değiliz. Böylesi bir bombalı terör saldırısında, şiddet eyleminde, örgütlü bir suçta; faillerin kaçmaması ve ele geçirilmesi, delillerin karartılmaması için soruşturmanın başlangıç aşamasında gizlilik kararı konulmasının hem bir mantığı, hem de bir hukuki gerekçesi mevcut.
Ancak aradan 8 yıl gibi bir zaman geçiyor, bizim ısrarlı başvurularımıza rağmen 8 yıl boyunca gizlilik kararı devam ettiriliyorsa sorgulanması gereken, sorulması gereken soru şudur: Burada olayın failleri, şüphelileri yakalanabilmesi için mi gizlilik kararı var; yoksa olayın mağduru olan, HDP il binasında olan HDP yöneticilerinin ve kamuoyunun bu olayın aslı, nedenleri, delilleri hakkında bilgi sahibi olması mı istenmiyor?
Eğer ikincisi ise burada vahim bir durum var. Cumhuriyet savcılığı mağdurların, kendilerine saldıran kişilerin, kendilerinin canına kastedenlerin kimler olduğunu, bu saldırı kimler tarafından gerçekleştirildiğinin bilinmesi istenmiyor anlamına gelir.”
Bek, dosya hakkında kendilerine bilgi verilmemesinin bir hak ihlali olduğunu ve Anayasa Mahkemesi`nin de bu yönde değerlendirme yapması gerektiğini dile getirerek, “Zaten cumhuriyet savcılığının almış olduğu bu gizlilik kararına 8 yıl boyunca farklı farklı sulh ceza hakimliklerine başvurduk, farklı farklı sulh ceza hakimliklerine düştü. Farklı hakimler bu konuda taktir hakkını kullandı ancak bütün bu hakimler olumsuz karar verdi. Hakimler, mahkemeler değişti ama ısrarlı bir şekilde bu ret kararı devam ediyor. Burada devlet politikası olduğu sonucuna varıyoruz” dedi.
“ÜLKEMİZ BUNCA ACIYI YAŞAMAZDI”
Bek, “Eğer bu saldırılar için bir başlangıç noktası belirlenecekse, aslında Adana ve Mersin HDP binalarına yapılan bu saldırı, tüm bu saldırıların başlangıcı olarak görülebilir. Adana ve Mersin saldırısı büyük kitle katliamını hedefleyen saldırılardı, ancak büyük bir şans eseri bu bombalı saldırılarda o esnada HDP`de kimsenin olmaması sebebiyle katliama dönüşmedi. Katliamın olmamış olması bu saldırıları hafifsememizi gerektirmez. Hak ettiği değerde mesele ele alınmış olsaydı ve failler yakalanabilmiş olsaydı, peşinden Diyarbakır, Suruç ve 10 Ekim katliamları gerçekleşmezdi. Ülkemiz bunca acıyı yaşamazdı” diye konuştu.
“GİZLİLİKLE NE GİZLENİYOR?”
Bek, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü:
“Savaş Yıldız, o tarihte bu saldırıları gerçekleştirirken MİT ile görüştüğünü ve MİT ile irtibatlı olduğu şeklinde demeçler vermişti. Savaş Yıldız bu iddialarda bulunduktan sonra da bildiğim kadarıyla ilgili kurumlar tarafından, bu açıklamaların reddedildiği, tekzip edildiği ve yalanlandığına ilişkin bir habere rastlamadım… Bombalı saldırının faili olarak basına tanıtılan kişi MİT`in talimatı ile bu saldırıyı gerçekleştirdiğini söylüyor ancak MİT tarafından veya iktidar, ilgili organlar tarafından konu yalanlanmıyor. Yalanlanmadığı için de bu şüphe kamuoyu tarafından giderilmiş değil. Soruşturma dosyasında gizlilik kararı kaldırılmış olsaydı, biz gerçekte bu olayın arkasındaki faillerin ortaya çıkmasını sağlayabilirdik. Burada gizlilikle neyin gizlendiği, suçun faillerinin mi korunmak istendiği, yoksa suçun olması gerektiği gibi yakalanabilmesi için mi gizlilik kararı konduğu hususundaki sorularımız biraz daha yoğunlaşıyor.”
HDP`ye yönelik bu saldırının ardından İçişleri Bakanlığı`ndan yapılan açıklamada, Yıldız`ın DHKP-C`den açılmış bir dosyasının bulunduğu duyuruldu. Açıklamada, “Eylemi gerçekleştiren şahsın daha önce 2007 yılında Ankara İlinde yasadışı sol bir örgütün faaliyetlerine katılarak 2911 sayılı Kanuna muhalefet ve kamu malına zarar vermek suçlarından tutuklandığı, yine aynı yılda İstanbul ilinde yasadışı sol bir örgüt faaliyetleri ile irtibatlı olmaktan gözaltına alındığı anlaşılmıştır” denildi.
Yıldız`ın saldırının ardından IŞİD için savaşmak için gittiği Suriye`de YPG tarafından yakalanmıştı. Yıldız`ın YPG`ye ait olduğu açıklanan cezaevinde, YPG`nin medya organına yaptığı açıklamada, şunları iddia etmişti:
“HDP`ye yönelik saldırı yapılacağı kararlaştırılınca, Ebu Musab ve Ebu Bekir adlı MİT ajanları ve DAIŞ üyelerinin karşılıklı konuşmaları ardından ben sınırdan çok rahat bir şekilde geçerek Türkiye`ye giriş yaptım. Türkiye`ye geçtikten sonra Efe ile birlikte bir eve geçtik. 1-2 gün sonra Efe, yanında HDP binalarına ait krokilerle geldi. Krokiler üzerinde çalıştıktan sonra da 2-2,5 kg kadar TNT getirdi. TNT`yi Antep`te aldıktan sonra Otogar`dan Adana otobüsüne bindik. Patlayıcı ile yakalanmamak için içinde patlayıcı olan poşeti otobüste oturduğum yerin 4-5 koltuk gerisine koydum. Adana`ya varınca saldırı hazırlığı yapabilecek bir ev kiraladım. Saldırıda kullanacağım patlayıcıları hazır hale getirdikten sonra Mersin`e geçtim.”
Yıldız`ın kod isimlerini verdiği isimler ise 10 Ekim katliamını organize eden isimlerin kullandığı kod adlarıydı. 10 Ekim katliamını organize eden IŞİD`in Gaziantep emiri Yunus Durmaz`ın kod ismi “Abdullatif Efe”ydi ve Durmaz polis operasyonu ile öldürülmüştü. 10 Ekim davası avukatları Durmaz`ın kasıtlı olarak mı öldürüldüğü sorusuna Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi`nde süren yargılama süreci boyunca yanıt alamadı ve sorunun halen yanıtı aydınlatılmış değil. Yıldız`ın kod ismini verdiği “Ebu Mushap Turki” ise IŞİD`li Edremit Türe`nin kod adı ve Türe halen yakalanamadı. Türe, yargılama dosyalarına giren bilgilerden Durmaz`ın yardımcısı konumundaydı. Yıldız`ın açıkladığı “Ebu Bekir” ismi ise IŞİD`in sınır emiri İlhami Balı tarafından kullanılıyordu. Balı da halen yakalanamadı ve IŞİD`in Türkiye`deki saldırılarını organize etmenin yanı sıra o dönem Türkiye`den Suriye`ye geçişleri organize ediyordu. Balı`nın sınırda Türk askerleri ile olan esir pazarlığı da emniyetin tapelerine yakalanmış ve 10 Ekim dava dosyasına girmişti.
YILDIZ, 10 EKİM BOMBACILARINI EĞİTMİŞTİ
10 Ekim katliamı iddianamesine göre ise 103 insanın yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan olayın failleri arasında Savaş Yıldız da var. IŞİD`in Antep emiri Durmaz`dan öldürüldükten sonra ele geçirilen belgelerde, 10 Ekim bombacılarından Yunus Emre Alagöz ve kimliği halen belirlenemeyen eğittiği yer alıyor. İddianamede bu olay “Şüpheli Savaş Yıldız`ın ‘esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve ber....` isimli dijital belgeden de anlaşılacağı gibi eylem için görevlendirilen Yunus Emre Alagöz ve açık kimliği tespit edilemeyen Suriye uyruklu eylemcinin eğitimini, moral ve motivasyonunu sağladığı…” diye açıklanmıştı.