ÇAĞATAN AKYOL
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, “1 Ekim`e kadar Anayasa Mahkemesi`nin kararını vermesini bekliyoruz. 1 Ekim`de Meclis yeniden açıldığında eğer Can (Atalay) tahliye edilmemiş olursa biz o Meclis`e gitmeyiz. Biz o gün Hatay halkının yanına gideriz. Deriz ki Meclis`in yeni yasama dönemi başlıyor, sizin milletvekiliniz cezaevinde haksız, hukuksuz bir biçimde esir tutuluyor. Orada Hatay halkı bize ne görev verirse biz onu yaparız. ‘Burada oturun` derlerse onlarla birlikte orada otururuz. ‘Yürüyelim Ankara`ya` derlerse başlarız Ankara`ya kadar yürümeye” dedi.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, İstanbul Taksim`deki bir otelde bugün gazetecilerle kahvaltılı bir toplantıda bir araya araya geldi. Baş`a TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, İstanbul Milletvekili Ahmet Şık ve Genel Başkan Yardımcısı Doğan Ergün de eşlik etti. Burada konuşan Baş, partisinin ilçe kongrelerini sürdürdüklerini ve bu ay sonuna kadar tamamlayacaklarını söyledi. Ekim ayında il kongrelerini, kasımda da büyük kongreyi tamamlamayı düşündüklerini belirten Baş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“SİYASİ RAPOR HAZIRLADIK: Kongremiz kim, nerede, hangi yönetici makamda yer alacak kongresi değil. Sonuç itibarıyla elbetteki seçimler de yapılacak her düzeyde ama esas odaklandığımız nokta şu: Bir siyasi rapor hazırladık, bu yürüttüğümüz tartışmaların belirli bir olgunluk aşamasında. Şu anda tüm parti üyelerine bu siyasi raporu ulaştırmış durumdayız. Temel olarak dünyada ve Türkiye`de ne oluyor, içinde bulunduğumuz yerde durum nedir; bunu ayrıntılı biçimde analiz etmeye çalışıyoruz. Bu tabloda ne yapmalıyız, bunu hep birlikte tartışmak istiyoruz ve nihayetinde nasıl yapacağız sorusu da en temel gündemlerimizden bir tanesi. Buradan çıkan sonuçlara göre partide yönetim kademelerinin oluşturulmasının daha sağlıklı bir şey olduğunu düşünüyoruz. Bu aynı zamanda belki bizim bu Türkiye siyasetine dair köklü bir değişim, gerçek bir dönüşüm talebimizin ya da iddiamızın da bir yansıması olarak değerlendirilsin isterim. Yani sadece isimlerin, kişilerin değiştiği değil; bir siyasi fikrin tartışıldığı ve o siyasi fikirler doğrultusunda gerekiyorsa görevlendirmenin yapıldığı bir sürecin örgütlemek için çaba sarf ediyoruz.
HEM YURTTAŞLARDA HEM BİZLERDE ÜZGÜN OLMA HALİ VAR: Hem yurttaşlarda hem bizlerde bir üzgün olma hali var. Hiç saklayacak durumda değilim. Yani seçim Tayyip Erdoğan`dan, bu Saray rejiminden kurtulmak için büyük bir umut ortaya çıkarmıştı. Bundan faydalanamamış olmak, bunu başaramamış olmanın verdiği bir üzgünlüğü hissettik. Zaman geçtikçe bu üzgünlük, yerini daha fazla öfkeye ve onunla birleşen bir umuda çeviriyor. Bunu da açık yüreklilikle paylaşabilirim. Yani dün geldim ben İstanbul`a. Ondan önce 10 gün üst üste özellikle partinin yüksek oy aldığı Muğla, Antalya bölgesinde neredeyse bütün ilçeleri gezdim. Toplantılar yaptık. Açıkçası sadece bizim açımızdan baktığımızda biz seçimlerden önceki enerjinin, parti etrafında biriken umudun şimdi aynı zamanda bir heyecanlı bekleyişle buluştuğunu gözlemliyoruz.
TİP`E OY VERİP PİŞMAN OLAN TEK YURTTAŞ YOK: Şunu paylaşabilirim. Beni en çok mutlu eden durum bu, Türkiye İşçi Partisi`ne oy vermiş ve şu ana kadar karşılaştığımız pişman olmuş tek yurttaş yok fakat tersi çok var. Seçim dönemindeki o abluka nedeniyle acaba Türkiye İşçi Partisi`ne vereceğimiz oy etkili olmaz mı diye düşünüp son dakikada belki vazgeçen ya da düşünen ama yeterince kendisine buna ikna edemeyen pek çok yurttaşın ‘Keşke size vermiş olsaydık` pişmanlığını da duyuyoruz. Onlara da kızgın değiliz. Bu şansı değerlendirebilecekleri başka seçimler, platformlar hep birlikte ortaya çıkacak. Biz kendi adımıza şunu söylüyoruz. Bu seçim sonuçlarında olumsuz tek şey muhalefetin kazanamaması olabilir. Yani iktidarın kazanmasından daha fazla muhalefetin kazanmayı başaramaması gibi bir riskten söz ediyorduk. Sonuç itibarıyla bu oldu. Yani muhalefet kazanmayı başaramadı ve bir kez daha iktidarın ömrü uzadı.
HİÇBİR SUÇUMUZ, GÜNAHIMIZ, EKSİĞİMİZ YOK DEMİYORUZ: Burada şöyle bir yaklaşımda değiliz. Hani işte o suçlu, bu suçlu, şu suçlu; biz tertemiziz, bizim hiçbir suçumuz, günahımız, eksiğimiz, zaafımız, hiçbir şeyimiz yok demiyoruz. Hatta daha fazla `Biz ne yapmalıydık, biz önümüzdeki dönem ne yapabiliriz` sorusunu sormaya çalışıyoruz. Mesela ilk çıkarttığımız sonuçlardan bir tanesi şu, Türkiye İşçi Partisi sosyalist soldan baktığımız zaman, son 40 yıldır en ciddi örgütlenmeye ulaşmış parti gibi gözüküyor. Zaman zaman örneğin bu, bizi tatmin edebiliyor, yani 40 yıldır başarılamamış bir örgütlük düzeyine ulaşmış olmak. Son resmi rakamla 42 bini geçmişti partinin üye sayısı. Bu bizim kategorimizdeki partiler için elbette ki çok önemli ama şimdi karşımızda 11 milyon üyesi olan bir Adalet ve Kalkınma Partisi`nden söz ediyorsak, işte 100 binlerce üyesi olan gerici, sağcı, ırkçı, dinci partilerden söz ediyorsak kuşkusuz bu yeterli görülebilecek bir şey değil.
HEDEFLEDİĞİMİZ OY ORANINA ÇOK YAKLAŞTIK: Mesela bizim kendimize dair önümüzdeki dönem çıkarttığımız en önemli derslerden bir tanesi, partiyi daha örgütlü hale getirmektir hem büyümek, kalabalıklaşma anlamından hem iç örgütlenme açısından. Bence bu seçimin ilginç sonuçlarından bir tanesi, gözden kaçırılmaması gerekiyor. TİP`in aldığı oy, belki içeriden baktığımızda, seçim sonuçlarını sadece masaya yatırıp baktığımızda yeterli bir oy gibi gözükmüyor fakat 51 ilde seçime girdiğimiz gerçeğini ihmal etmeyelim. Yani Türkiye İşçi Partisi 87 seçim bölgesinde seçime girmiş bir parti değil. Eğer 87 seçim bölgesinde seçime girmiş olsaydık, üstelik bunlar arasında Ankara, İzmir, Bursa, Manisa, Aydın, Antep gibi görece ortalamanın üstünde oy alabileceğimizin beklediğimiz, bildiğimiz yerli falan kattığımızda aslında biz kendi adımıza hedeflediğimiz oy oranına çok yaklaştığımızı düşünüyoruz. Gördüğümüz tablo bu.
TİP`İ DEĞERLENDİRİRSEK BAŞARISIZLIK DEĞİLDİR: Sorun şurada. Dünyada şöyle bir örnek yok. Örneğin o ülkedeki işçi sendikasının, ilerici işçi sendikası diyelim, DİSK`in 240 bin üyesi var, Türkiye İşçi Partisi bir milyon oy almış. Şimdi dünyadaki örneklere baktığımızda da durum biraz tersidir. Yani işçi sendikaları, kadın örgütleri, gençlik örgütleri bunlar daha kitleseldir, daha hareketlidir. O ülkelerdeki işçi partileri de onun içerisinden diyelim ki öncü kesimlerin oyunu almakla övünebilirler. Yani işçi sınıfının örgütlü kesimlerinin öncülerinin oyunu almıştır. Türkiye İşçi Partisi diye bir değerlendirme yapsak bu mesela bir başarısızlık kıstası değildir, iyidir. Dolayısıyla ben örgütlenmekten söz ederken derken sadece Türkiye İşçi Partisi`nin üye sayısını artırmaktan söz etmiyorum. Belki de ikinci özeleştirisini vereceğimiz konulardan bir tanesi bu olsun.
SADECE SEÇİMLERLE OTORİTER İKTİDARI YENİLGİYE UĞRATMAK MÜMKÜN DEĞİL: Bizim ezberimiz, bakışımız siyasete, toplumsal mücadeleye bakışımız şunu söyler bize, hep söylemişizdir. Sadece seçimlerde başarı elde etmek, sadece seçimler yoluyla bir iktidarı, üstelik böyle otoriter, baskıcı bir iktidarı yenilgiye uğratmak mümkün değildir. Toplumsal muhalefet, toplumsal mücadele güçlenir ve bu sandığa da yansır fakat işte Türkiye`deki o seçim atmosferine doğru gidildikçe belki de 2019`daki yerel seçim başarısının burada bir yarattığı rüzgar var, hepimizin ezberi olan ‘İstanbul`u kaybeden, Türkiye`yi kaybeder` durumu, seçimlere doğru fazla bir yoğunlaşmayı beraberinde getirdi ama bugünden baktığımızda şunu söyleyebiliriz. Türkiye`de işçi sendikalarının bu kadar örgütsüz olduğu, kadın hareketinin belirli bir dinamizm barındırmasına rağmen süreklilik kazanmış ve örgütlü bir hal kazanamadığı, gençlik hareketini, işte Boğaziçi örneğinde gördüğümüz çok önemli direnişler sergilediği ama kalıcı, sistematik, örgütlü bir harekete dönüşmediği ya da işte ekoloji mücadelesinin, özetle Türkiye İşçi Partisi`nin de kendisinin beslenme kaynaklı olarak gördüğü alanların, mücadele ağırlığının örgütlenmesi de bizim açımızdan en az Türkiye İşçi Partisi`nin örgütlenmesi kadar önemli bir görev, önemli bir sorumluluk olarak önümüzde duruyor.
OYUMUZUN YÜZDE 16`SI ÖNCEDEN AKP-MHP GİBİ PARTİLERE VERMİŞ İNSANLARDAN GELDİ: Seçime dair baktığımızda yine Tayyip Erdoğan kendi işine yarayan biçimde bir toplumsal kutuplaşmayı, bir toplumsal bölünmeyi başardı ve seçimi o eksende götürdü. Bunu kırma potansiyeli en yüksek olan partilerden bir tanesi bizdik bence. Yani daha önce AKP`ye, MHP`ye oy vermiş yurttaşlara, emekçilere de seslenebilecek ve onlardan oy alabilecek, onları Saray iktidarının karşısında konumlanmaya çekebilecek partilerden bir tanesiydik. Biz o yanlış bölünmeyi yeterince doğru bir saflaşmaya dönüştüremedik. Bunu önümüzdeki dönemin önemli görevlerinden bir tanesi olarak görüyoruz. Sonuçlar üzerinden yaptığımız bir araştırmada, bizim oy aldığımız topluluğun yüzde 16`sını daha önce AKP-MHP gibi partilere oy vermiş insanlar olduğuna ilişkin elimizde bir veri var. Yeterli değildir fakat bizim için bir başlangıç olarak çok önemli bir veridir. Yani Türkiye İşçi Partisi`ne oy veren her 100 kişinin 16`sı daha önceki seçimlerde AKP-MHP gibi partilere oy vermiş. Yüzde 21`i daha önce seçmen olmasına rağmen sandığa gitmemiş insanlar, boykotçu diye düşündüğümüz insanlar. Yüzde 20 civarında ilk defa oy kullanan seçmenden oy aldık. Şimdi bunları topladığımızda bizim için çok önemli bir sorumluluk olarak ifade edebilirim.
EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI`NI ÜÇÜNCÜ SEÇENEK OLARAK İFADE ETMİŞTİK: Biz Emek ve Özgürlük İttifakı`nı son derece önemli bir üçüncü seçenek olarak ifade etmiştik. Yani Türkiye`nin o iki düzen içi blokaj sıkışmasının gerçek alternatifi Emek ve Özgürlük İttifakı üzerinden şekillendirilebilir, hatırlayacaksınız kuruluşu için de başından bu yana çok ciddi emek harcadık fakat seçim sürecinde belki bizler de yani ittifakın parçaları da ama daha önemlisi geniş halk kitlelerinin bunun önemini kavrayacak, bunun değerini bilince çıkartacak bir süreç olarak yaşanmadı seçim süreci. Yani Emek ve Özgürlük İttifakı`nın ne kadar önemli olduğu, Türkiye`nin üçüncü bir seçeneğinde halkın özne olduğu bir seçeneğin güçlenmesinin bugünler için ne kadar kıymetli olabileceğini yeterince anlatamamış olmayı da kendi adımıza bir eksiklik görürüz. Meseleye sadece seçimlere öyle girdik, böyle girdik meselesi olarak bakmıyoruz. Çok çeşitli yöntemler denenebilirdi ama özü itibarıyla o tartışmalar Emek ve Özgürlük İttifakı`nın bir gerçek üçüncü seçenek olarak topluma sunulması ve hak ettiği desteği almasını belli ölçülerde engelledi.
TÜRKİYE`DE EMEKTEN, ÖZGÜRLÜKTEN, BARIŞTAN YANA YENİ BİR KULVAR AÇILMIŞTIR: Son olarak da bu genel yenilgi hali içerisinde, yani genel karanlık tablo içerisinde Türkiye İşçi Partisi`nin aldığı oyu kıymetli gördüğümüzü de söylemem lazım. Yani bunu da önemsizleştirmemek gerekir. Aynı zamanda yurttaştan bize dönük de böyle bir uyarı var. Biz sonuçta belki de işte 100 yıl sonra ilk defa böyle bir şey başarılmış Türkiye`de ama o kadar kötü bir dönemde oldu. 65 TİP`ine de biraz benziyor herhalde. Orada da (Süleyman) Demirel`in iktidarı var. Şimdi dolayısıyla bu başarı, üzerine sevinilebilecek, mutlu olabilecek bir duygu durumu yaratmadı bizde. Ben bundan bir önceki basınla buluşmamızda yüzde 3 oy hedefini ortaya koymuştum. Seçim sistemi değişmemiş olsaydı o günkü şartlar açısından düşündüğümüzde Türkiye İşçi Partisi bu hedefine ulaşmıştır. Bunun önemi şu, Türkiye`de emekten, özgürlükten, laiklikten, barıştan yana yeni bir kulvar açılmıştır diyebiliriz. Böyle bir yol bunun büyüyebileceği, genişleyebileceği en azından bir olasılık olarak artık ortaya çıkmıştır.
ERDOĞAN`A OY VEREN İNSANLAR BİR BLOK DEĞİL: Önümüzdeki dönem Türkiye`deki siyasi dengeleri değiştirecek, belki işte o toplumun yarılmasını bir kenara bırakacak, bütün bu dengeleri altüst edecek yeni bir çıkışı nasıl hayata geçirebiliriz, bunu düşüneceğiz. Biz diyelim ki Recep Tayyip Erdoğan`a oy veren insanlar da bu seçimde bir blok değil, bir bütün değil. Onlar arasında da Türkiye İşçi Partisi`nin sözüne kulak verenler var. Kemal Kılıçdaroğlu`na oy verenler de tek bir görüş etrafında bir araya gelmiş insanlar değil. Orada da konuşabildiğimiz, tartışabildiğimiz yurttaşlarımız var. Dolayısıyla gücü oranında her kesime ulaşabilen bir parti olmanın avantajını kullanmaya çalışacağız. Kabaca formülümüz şu önümüzdeki dönem için.
‘TİP GİBİ MUHALEFET YAPMAK` KAVRAMI YENİDEN SİYASETE GİRDİ: Diyoruz ki geçtiğimiz evreler Türkiye İşçi Partisi, ‘TİP gibi muhalefet yapmak` diye bir kavramı yeniden Türkiye siyasetine getirdi. 60`lı yıllardaki o kavram, yeniden Türkiye siyasetine geldi. Bize oy versin vermesin, belki bizi sevmeyen pek çok yurttaş da hakkını verdi TİP`in. TİP gibi muhalefet yapmak diye bir şey var Türkiye`de bugün. Şimdi kuşkusuz yanlışa yanlış demeye, halka karşı uygulamalara elimizden geldiğince direnmeye devam edeceğiz. Dolayısıyla TİP gibi muhalefeti daha güçlü biçimde yapmaya çalışacağız ama aynı zamanda bir şeye odaklanıyoruz. Artık bir de kazanımlara ihtiyacımız var. Kazanım siyaseti diye adlandırdığımız, önümüzdeki dönemde biz işte işçilerin sendikalaşmasının önündeki engellerin mutlaka aşacağız. Kanun değişikliklerini zorlayacağız. Olmadı fiili mücadelelerle işçileri sendikalı, örgütlü hale getirmek için somut kazanımlara odaklanacağız.
BİRDEN FAZLA SOSYALİST BELEDİYE KAZANMA İDDİASIYLA HAREKET EDECEĞİZ: Kadın haklarına dönük bu iktidarın saldırılarını sadece savuşturmakla yetmeyen, talep eden, talebi için mücadele eden ve mücadeleyi kazanan bir çizgiyi tutturmaya çalışacağız. Özellikle emekçi mahallelerinde, yoksul mahallelerinde daha önce temellerini attığımız dayanışma ağlarımız var. Depremle birlikte bunun ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmıştı. Bu dayanışma ağlarını güçlendirmek için çaba sarf edeceğiz ve belki de bu önümüzdeki seçimlerde tüm bu mücadele süreçlerinin bir evresi olarak Türkiye`de ilk defa bir seçimde birden fazla sosyalist belediye kazanma iddiasıyla hareket edeceğiz. Çok boyutlu çalışıyoruz. Geçen bir yurttaş, toplantıda söyledi. Çok hoşuma gitti. Yani onun cümlesi olarak paylaşayım. Dedi ki ‘Türkiye İşçi Partisi bir şeyi hesap ediyorsa ben artık onlara güveniyorum`. Geçtiğimiz dönemdeki yaptığımız hesapların tümü neredeyse doğru çıktı.
BAZI YERLERİ AKP`DEN ALMA İDDİAMIZ VAR: Bizim seçim sonrasına dair hedefimiz bir sosyalist belediyeler birliği oluşturmaktır; toplumcu, halkçı belediyelerin sayısını artırmak ve böyle yeni bir anlayışı Türkiye`de yerel yönetimlerde hayata geçirmektir. Bunun için şu anda merkezi seçim komisyonumuz da ilçe örgütlerimiz de il örgütlerimiz de yoğun bir çalışma içerisindeler. Tek tek bütün ilçeleri, hem ilçelerin genel durumlarını hem orada Türkiye İşçi Partisi`nin durumunu analiz ediyoruz. Bir kısım yerde açıkça söyleyeceğim. Yani Cumhuriyet Halk Partisi`nin AKP nedeniyle içerisine girdiği tembellik; nasıl olsa AKP tehdidi karşısında yurttaş burada bize oy verecek ve biz burayı kazanacağız rahatlığına son vereceğiz ve oralarda ciddi yarışlar izleyecek yurttaşlarımız, dahil olsunlar diye çaba sarf edeceğiz. Bir kısım yerlerde AKP buralar benim kalem, buralar benim mevzim, hiçbir türlü biz buraları kaybetmeyiz dediği yerlere ilişkin de özel çalışmalar yürütüyoruz. Bazı yerleri AKP`den alma iddiası ve hedefi de önümüzdeki günlerde somut olarak adaylarıyla, programlarıyla, ilçeleriyle sizlerin önüne taşınacak. Nihayetinde Türkiye`de yeni bir mücadele dönemi, geçmişten devraldığımız dersler ve onları artık yeni bir evrede, yani 28 Mayıs sonrası Türkiye`de önümüzde somut yeni verilerle birlikte yeni görevlere odaklanmaya çalışacağız.”
Erkan Baş, geçen 14 Mayıs`ta yapılan seçimlerde TİP`ten Hatay Milletvekili seçilmesine karşın Silivri`deki Marmara Cezaevi`nden tahliye edilmeyen Gezi Parkı davası tutuklusu avukat Can Atalay ile ilgili de şunları söyledi:
“TEK EKSİK, CAN`IN TAHLİYE EDİLMESİ: Can Atalay yoldaşımızın durumu; bunu ısrarla, inatla söylemeye devam edeceğiz. Sonuçta seçilmiş bir milletvekili arkadaşımız tümüyle hukuksuz bir biçimde cezaevinde tutuluyor. Buna ilişkin bugüne kadar çeşitli girişimler oldu. Yani Hatay`da çok sayıda eylem oldu, Türkiye`nin dört bir yanında eylemler yapıldı, yurt dışında eylemler gerçekleştiriliyor. Birincisi seçildi, mazbatasını aldı, Meclis`te kaydı yapıldı, Meclis Başkanlığı`na aday oldu; bunların hepsi önemli adımlardı fakat İnsan Hakları Komisyonu üyeliğine seçilmesinin özellikle altını çiziyorum. Yani Meclis`te tek bir karşı oy olmadan Can Atalay, İnsan Hakları Komisyonu üyesi seçildi. Dolayısıyla burada zaten bir Meclis iradesinin biz tecelli ettiğini düşünüyoruz. Meclis de bu konuda bir tutum esas olarak geliştirmiştir. Belki bunu yüksek sesle söylemedi ama tek bir karşı oy yok. Can`ın danışmanları atanmış durumda. Şu anda ne yapacaklarını bilemedikleri için öyle yaptıklarını düşünüyorum. Sadece Can`ın soru önergeleri işleme alınmıyor, askıda duruyor. Reddedilmiyor, işleme de alınmıyor. Onun dışında danışman arkadaşlarımızın üçü de görevlerine başladılar. Tek eksik, Can`ın tahliye edilmesi.
HATAY`DA ‘CAN ATALAY GEZİCİ OFİSİ` OLUŞTURULACAK: İki şey paylaşayım. Bir tanesi sonuçta Hatay halkının durumunu aşağı yukarı hepimiz biliyoruz. Çok zor günlerden geçiyorlar. Üstelik deprem geride kaldıkça zorluklar azalmıyor, artıyor. Genel olarak unutuluyor. Oradaki insanlar kendi zorluklarıyla baş başa kalıyorlar. Bir kere Türkiye İşçi Partisi adına Hatay halkına bir borcumuz var. Can Atalay`ı cezaevinden çıkartmamız ve Can`ın oradaki görevlerine, sorumluluklarına odaklanması gerekiyor. Bu gerçekleşene kadar -mümkün olduğunca kısa sürmesini düşünüyoruz- içimizde bir iş bölümü yaptık. Önümüzdeki günlerde Hatay`da bir ‘Can Atalay gezici ofisi` oluşturulacak. Her gün bir ilçeye gidecek bu gezici ofis. Danışman arkadaşlarımız, avukat arkadaşlarımız, partimizin il yöneticileri, gerektiğinde diğer milletvekilleri, bizler orada olacağız. Sanki Can dışarıdaymış ve görevini yapıyormuş gibi onun eksikliğini hissettirmek için biz elimizden gelen her şeyi yapacağız. Böyle bir gezici danışma ofisi Can`ın, harekete geçecek.
CAN İÇİN HATAY`DAN ANKARA`YA YÜRÜMEYE BAŞLARIZ: Burada fiilen sorunları çözerken şunun unutulmasına izin veremeyiz. Bu, bir kere Türkiye`deki genel adalet tartışmasının bir başlığı. İktidar, yargıyı sopaya çevirmiş durumda, istediği gibi kullanıyor. Can Atalay tartışması, bu adalet tartışmasının bir parçasıdır. Can Atalay tartışması bizim açımızdan Gezi davasının bir parçasıdır. Gezi davasındaki hukuksuzluklara karşı bir mücadeledir aynı zamanda Can`ın özgürlüğü için verdiğimiz mücadele. Bizim bunu kabul etmemiz, sineye çekmemiz, dur bakalım bekleyelim dememiz asla ve asla mümkün değil. 1 Ekim`e kadar Anayasa Mahkemesi`nin kararını vermesini bekliyoruz. 1 Ekim`de Meclis yeniden açıldığında eğer Can tahliye edilmemiş olursa biz o Meclis`e gitmeyiz. Biz o gün Hatay halkının yanına gideriz. Deriz ki Meclis`in yeni yasama dönemi başlıyor, sizin milletvekiliniz cezaevinde haksız hukuksuz bir biçimde esir tutuluyor. Orada Hatay halkı bize ne görev verirse biz onu yaparız. ‘Burada oturun` derlerse onlarla birlikte orada otururuz. ‘Yürüyelim Ankara`ya` derlerse başlarız Ankara`ya kadar yürümeye. Can`ı çıkartana kadar da asla sesimizi kesmeyiz. Bu konunun unutulmasına, üzerinin kapatılmasına, alışılmasına izin vermeyiz.
1 EKİM`DE HATAY`DA OLACAĞIZ: Ben Hatay halkının öfkesinin her geçen gün arttığını kendi gözlemlerimle de görüyorum. İnsanların hayatları mahvolmuş durumda. Her gün bir haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe uğruyorlar. Bunun karşısında mücadele etsin diye görevlendirdikleri milletvekili de aynı biçimde esir tutuluyor. Artık daha ne bekleyeceğiz Hatay halkından? Hatay halkı yapması gereken her şeyi yaptı. Onlarla birlikte 1 Ekim itibarıyla üzerimize düşen neyse hep beraber yapmaya hazırız. 1 Ekim`de Hatay`da olacağız. Umuyorum Can tahliye olur ve onunla beraber Hatay`da oluruz. Olmadı mı bu mücadele oradan yükselerek devam edecek.”
DEFNE VE SAMANDAĞ İLÇELERİNDE ADAY ÇIKARILACAĞININ İŞARETİNİ VERDİ
Baş, konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Yerel seçimlere ilişkin değerlendirme yapan Baş, Hatay`ın Defne ve Samandağ ilçelerindeki oy potansiyellerine dikkat çekti. Bu iki ilçede aday çıkartacaklarına işaret eden Baş, kazanmaya da çok yakın olduklarını vurguladı.