Haber: ÇAĞATAN AKYOL - Kamera: SADIK KARAKULOĞLU
İstanbul`un Başakşehir ilçesi Şahintepe Mahallesi sakinlerinin hukuki olmadığını belirttikleri kentsel dönüşüm sürecine karşı mücadeleleri sürüyor. Çetinkaya ailesi de 112`nci kez evlerinin bahçesinde mahalleliyle nöbet tuttu. Nöbete katılan AKP`li ve kanser hastası Gülay Yıldız, “Bu sene de AK Parti`ye oyumu verdim. Soruyorum şimdi belediyelere. Biz sizi başımıza bize ihanet edin diye mi getirdik? Şimdi ben Cumhurbaşkanıma, Sayın Tayyip Erdoğan`a sesleniyorum. Ben sana oy verdim, sana güvendim. Şimdi sizi yanımızda görmek istiyoruz. Bu rantları kaldırmanızı istiyoruz. Biz bir Suriyeli kadar vatandaş değil miyiz” dedi.
İstanbul`da AKP`li Başakşehir Belediyesi`ne bağlı Şahintepe Mahallesi`ndeki kentsel dönüşüme karşı bir açılan davalar sürerken, çok sayıda ev yıkıldı. Çetinkaya ailesinin mahalle sakinleriyle beraber evlerinin bahçesindeki nöbeti sürüyor. Dün akşam 112`nci kez tutulan nöbette Çetinkaya ailesi fertleri ve mahalleli, yaşadıkları sorunları ANKA Haber Ajansı`na anlattı.
“AİLE TEK BAŞINA OLDUĞU İÇİN TAHLİYE VE YIKIM SÜRECİ BAŞLATTILAR”
Şahintepe Barınma Hakkı Meclisi hukukçusu Korkmaz Aslan, yaklaşık 2 yıldır mahalledeki davalarla ilgilendiklerini belirtti. Çetinkaya ailesinin sorununun, 2022 Haziran ayında mahallede başlayan kentsel dönüşüm uygulamalarıyla meydana geldiğini anlatan Aslan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“2022 haziran, 2022 aralık, 2023 haziran olmak üzere 3 ayrı meclis kararı var. Burada işte ilk başta 7 ada, akabinde 16 ada, daha sonra da 11 ada kentsel dönüşüme sokuluyor. Çetinkaya ailesi geçen senenin aralık ayındaki belediye meclis kararı kapsamında kentsel dönüşüm alanı ilan edilen yerde yaşıyor. Çetinkaya ailesi, Barınma Hakkı Meclisi`ne geldiğinde, bizlerle temas ettiğinde evinin etrafı metal bariyerlerle çevriliydi. O zaman daha burada belediye kendi yetkisini kendi şirketine daha devretmemişti bile. Bize geldiklerinde ilk hukuksuz uygulamaya karşı suç duyurusunda bulunduk. Hemen akabinde bu suç duyurusu sonrasında mecliste bir karar çıkardılar ve burayı da kentsel dönüşüm kapsamına aldılar ve daha sonra diğer vatandaşların bir şekil rızası üretildiği için ve imzaları alındığı için, Çetinkaya ailesi tek başına olduğu için ve çoğunluk da yasaya göre idare tarafından sağlandığı için tahliye ve yıkım süreci başlattılar.
“ŞU ANDA BURADA YAPILAN BÜTÜN UYGULAMALAR HUKUKSUZ"
Çetinkaya ailesi, diğer komşuları gibi imar uygulamalarına dava açtı. Belediyenin kendi şirketine yaptığı yetki devri kararlarına karşı dava açtı. Bir davasında yürütmeyi durdurma kararı alındı, yani bu adanın olduğu belediye meclis kararının yürütmesi durdu. Ayrıyeten başka bir avukatın açtığı bir davada da iptal edildi. Aslında şu anda burada yapılan bütün uygulamalar hukuksuz. Yaklaşık 2 aydır bu adada ve bunun dışındaki 15 adada kentsel dönüşüm uygulama yetkisi Başakkent`in elinden mahkeme marifetiyle alındı. Verilen tahliye süreci dün (önceki gün) itibarıyla doldu. Bugün (dün) birinci günü. Her an tetikte bekliyor aile. Elektriklerinin ve sularının kesilmesiyle yüz yüzeler. Komşularının vermiş olduğu destekle evlerini korumaya, elektriklerinin ve sularının kesilmesini engellemeye çalışıyorlar. Hem satış hem de tahliyeyle ilgili açılan ayrı ayrı davalar var. O davalar da bir taraftan yürüyor fakat mahkemeler çok ağır işliyor. Yürütme durdurma taleplerimiz değerlendirmeye alınmıyor. Biraz da idareye zaman kazandırmış oluyor aslında mahkemeler, bilerek veya bilmeyerek ama Çetinkaya ailesi hem hukuki hem de fiili mücadelesini sürdürmeye ısrarlı.”
“200 BİN LİRA BORÇLANDIRMAYI ÖDEYEMEM”
Çetinkaya ailesinden İsmail Çetinkaya, 25 yıldır mahallede oturduklarını dile getirdi. İnşaatlarda çalışarak kendisine bir gecekondu yaptığını söyleyen Çetinkaya, şunları dile getirdi:
“25 senedir bu Başakşehir Belediyesi neredeymiş de bu zamana kadar beni arayıp sormamış da bu sene içinde niye arıyor, soruyor? Şu an tek ben kaldım ama bir seneden önce bu arayıp sordukları da şu: İşten erken geldim. Yolumun üstü yazıhaneye uğradım oraya. ‘İsmail abi, herkes verdi. 2-3 kişi kaldı. Birisi yolda, geliyor` dedi. Ben eve gidiyorum, dedim. Gelirsin, bakarsın, ne teklif edersiniz, bilmiyorum dedim. Geldik, burada oturduk. Nedir buranın fiyatı dedim. ‘Buraya 1+1 2 daire veririz. 200 bin lira borçlanırsın` dediler. Bu şartlar altında ben burayı veremem, dedim. Bu ölü bir fiyat. 200 bin lira, ben bu borcu ödeyemem, dedim. Bu 10-12 kat yere 1+1 2 daireye ben bu toprağımı verir miyim ya?
“ELEKTRİĞİ, SUYU KESECEKLER DİYE UYUYAMADIM”
Benim elimden resmen benim malımı almak istiyor. Bir de üstelik bugünün parasıyla artı bir milyon mudur, nedir; ben bir milyonu nerede göreceğim? Ben inşaatlarda çalışan 60 yaşında bir adamım. Benim gelirim, giderim yok. Bizim talebimiz hak neyse o olsun. 10 dikiyorsa 5 daire vermesi lazım. Benim hakkımı veriyorsa 5 daire vermesi lazım. Verdikleri daire zaten 1+1. 5 daire verse ne olacak ki, 56 metrekare verdikleri daire. Onlar bize bir şey sormuyor. Gelip hiçbir şey sormuyorlar. Mahkemelik olduk. Mahkemeyle beraber gidip geliyoruz. 112`nci gün bugün (dün) nöbetin. Hatta ben bu gece uyuyamadım. Neden uyuyamadım? Yıkıma gelecekler, elektriği kesecekler, suyu kesecekler diye. Dün bitti. Bugün sözde elektrik, suyu keseceklerdi.
“İŞ YERİNDEN ÇIKIŞIMI VERDİLER. BİR EKMEĞE MUHTAÇ İNSANIM"
Ben bir ekmeğe muhtaç insanım. Ben çalışıp da yiyen insanım. Ben onun bunun sırtından geçinen bir insan değilim. Ben inşaatlarda çalışıp çoluğuma çocuğuma bir ekmek getiren insanım. İşime gidemedim. Bugün de iş yerinden çıkışımı verdiler. ‘Abi biz seni bu şekil kabul edemiyoruz, çıkışını veriyoruz` dediler. İşimden de çıkışı verdiler. Ben bundan sonra ne yapacağım? Bana doğru düzgün bir yol göstersinler, ona göre devam edelim. Ramazan`ın 2`nci günü benim evimi satıyorlar. Millet bayram yaptı, biz boynumuzu eğdik, düşünceyle bayram geçirdik. Bu bize layık mı? Türkiye Cumhuriyeti`nde biz insan değil miyiz? İnsan değilsin derse tamam. Onlar elektriğimizi, suyumuzu kessin; ben buradan bir yere gitmeyeceğim. Benim toprağım. Ben milletin, devletin hazinesinde oturan bir insan değilim ki.”
“TAHLİYE TEHDİTLERİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ”
Çetinkaya ailesinin oğlu Tayfun Çetinkaya da süreci şöyle anlattı:
“Nisan ayı gibi yani ramazanın arife günü evimizin satışı oldu ama şöyle bir durum var. Evimizin satışından önce, belediyenin almış olduğu yetkilerin yani devretmiş olduğu yetkilerin durdurma kararı var. Yetkisi olmadığı hâlde evimizin satışını yaptılar. Ondan sonra mayıs ortası gibi de bize tebligat göndererek ‘Evi boşaltın, tahliye sürecini başlatacağız` gibi tebligatlar yoluyla bilgilendirdiler bizi ama burada da şöyle bir durum var. Aslında yetki devri iptal olmuştu, hiçbir yetkileri kalmadığı hâlde bize evimizi boşaltmamızı istediler. Hiçbir işlem yapma yetkileri yok. Evimizi önce satışa sunuyorlar, sonra tahliye etmemizi istiyorlar. En son işte tahliye için bize bir ay müddet vermişlerdi. Dün (önceki gün) süresi doldu. ‘Tahliye etmezseniz işte önce elektrik, suyunuzu keseceğiz. Sonrasında kolluk kuvvetleriyle tahliye edeceğiz` gibi aslında birtakım tehditlerle karşı karşıyayız.
“GÖZLERİNİ BU KADAR PARA HIRSI BÜRÜMESİN”
Burada yaklaşık 112 gündür nöbet tutuyoruz mahalleliyle beraber. Ben bir an önce yanlışlarından dönmelerini, rantsal dönüşüm yapmamalarını, yerinde dönüşüm yapmalarını istiyorum. Gözlerini bu kadar para hırsı bürümesin. Buradaki halk, emekçi halk dediğimiz böyle düşük gelirli halk. Burada yerleştireceği sitelerde aidatın bugün bile 5 bin lira olduğu düşünülüyor. Benim babam 60 yaşında. Emekli maaşı var, daha bağlanmadı o da. 7 bin 500 lira olduğunu düşünürsek 5 bin lira kiraya verirse nasıl geçinecek bu adam? Bir de verdiği daireler tabii kutu kadar, bir ailenin yaşaması mümkün değil. Burayı yabancı sermayeye peşkeş çekmektense halkın yararına bir kentsel dönüşüm yapmalarını ya da yerinde dönüşüm yapmalarını talep ediyoruz biz.”
“HAKİMLERİN ‘ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR` YAZISINI BİR DAHA OKUMASINI İSTİYORUM”
Mahalleliden Nagehan Kamçı da 1986`dan beri Şahintepe`de oturduklarını belirtti. Kamçı, tepkisini şöyle dile getirdi:
“Buranın bütün çamurunu, okulsuzluğunu, bütün zorluklarını çektik ve hâlâ çekiyoruz. Burada zaten bize yapılan bir mobbing var yıllar boyunca. Maalesef belediye, bakanlık, bu tür kuruluşların avukatlığına bürünmüş bazı hakim ve savcılarımız. Lütfen halkın yanında -gerçekten bu halk seçiyor onları da- dursunlar. Avukatlık cübbesini giymesinler. Gerçekten adaleti istiyorum. Düzgün olan hakimleri tenzih ediyorum ama şu yaşadığımız 2 aylık süreçte mahkeme kapılarına gittiğimizde bize bunları yaşatanları ve bize bilinçli bir şekilde mobbing uyguladıklarını gözümüzle gördüğümüz ‘Adalet mülkün temelidir`, o mülk yazısını sayın hakimlerimizin bir daha okumasını istiyorum. O mülk, çok büyük anlam taşıyor. O mülk, bizim topraklarımız ve şu anda biz topraklarımızda çok büyük bir zulüm yaşıyoruz.”
“MÜSLÜMANIZ AMA VERGİMİZ GECİKTİĞİ ZAMAN FAİZİYLE ÖDÜYORUZ”
Şahintepe Mahallesi`nin Sonevler bölgesinde arazisi olan Gülay Yıldız, son seçimler de dahil olmak üzere AKP`ye oy verdiğini söyledi. 5`inci evre kanser hastası olduğunu da belirten Yıldız, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`a da seslenerek mağduriyetini şöyle anlattı:
“Benim çocuğum şu an 27 yaşında. Ben o 1-2 yaşındayken bu yeri satın aldım. Burayı alırken 25 dal, 60 gram bilezik bozdurdum. Bir milyar da nakit para verdim. Onca yıldan beri bir çivi çakamadım. Bize sadece ‘İzin verilecek bu sene, önümüzdeki sene seçim bitsin verilecek` denildi ama oyalandık. Yıllardır da buranın vergisini ödüyoruz. Vergimiz geciktiği zaman elhamdülillah Müslümanız ama faiziyle ödüyoruz. Buranın vergisini ödüyoruz sonuçta. Burası bizim tapulu malımız. Biz dışarıdan gelip kimsenin arazisine, devletin arazisine konmadık. Kendi paramızla satın aldık ve 26-27 yıldır burada hiçbir şey yapamıyorum. Hiçbir gelir sağlayamıyorum. Ev yapamıyorum. Şimdi ben soruyorum devletime. Ben bu ülkenin vatandaşı değil miyim?
“SURİYELİLER KADAR VATANDAŞ DEĞİL MİYİZ"
Biz bu belediyelere neden oy verdik? Ben bir AK Partili olarak söylüyorum. Bu sene de AK Parti`ye ben oyumu verdim. Ben soruyorum şimdi belediyelere. Biz sizi getirdik başımıza. Bize ihanet edin diye mi getirdik? Elimizden yerlerimizi alın diye mi getirdik? Ben buradan Cumhurbaşkanıma sesleniyorum. Sayın Cumhurbaşkanım, sizler zor durumdayken, sizleri öldürmeye gelirlerken dediniz ki, ‘Vatandaşım, sokaklara çıkın`. Bizler sokaklara çıktık. Sokaklarda sabahladık sizin için. Bu vatanı, Türkiye`yi bölmemek ve korumak için, vatanımıza sahip çıktık biz, size sahip çıktık biz. Bu vatan için ezilenler oldu, tankların altında kalanlar, ölenler, gazi olanlar oldu. Şimdi ben Cumhurbaşkanıma, Sayın Tayyip Erdoğan`a sesleniyorum. Ben sana oy verdim, sana güvendim. Şimdi sizi yanımızda görmek istiyoruz. Bu rantları kaldırmanızı istiyoruz. Biz bir Suriyeli kadar vatandaş değil miyiz? Biz bu ülkenin vatandaşıyız.
“DEVLETİM ARKAMDA DURMAZSA NEYE GÜVENECEĞİM”
Dışarıdan gelen insanlar, siz sokağa çıkın dediğinizde çıkmayacak. Yine biz çıkacağız o sokaklara. Yine bu ülkede biz savaşacağız. Biz arkanızda olacağız ama bugün sizi yanımızda görmek istiyoruz. Bu rantlara dur demenizi istiyoruz. Eğer benim devletim bugün benim arkamda durmazsa ben nasıl güveneceğim, neye güveneceğim? Hukukuma güvenmek istiyorum. Devletime güvenmek istiyorum. Burası bizim yerimiz. Ben çıkmayacağım. Bakın, ben kanser hastasıyım. Dün Okmeydanı Devlet Hastanesi`ne gittim. Nefes alamıyordum. Ölümden döndüm. Son evreyim. 5`inci evreyim. Doktor beni bıraktı kendi hâlime 4 aydır. Ben bu şekilde burada hakkımı savunmaya geliyorum. Ben haksız olsam benim burada ne işim var? Benim Sonevler`de 330 metrekare yerim var. Birini sağa, birini sola atmışlar. Yarın bir gün o sağa sola attıkları insanlar da çıkacak oradan. Oradakiler de diyecek ki ‘Burası bizim yerimiz` veya oraya da bir rant düşecek, oradan da bizi çıkaracaklar.”
“BURAYI DİŞİMLE, TIRNAĞIMLA ALDIM. EVİMİ HİÇ KİMSEYE VEREMEM"
Fatma Kaya da 2006`dan bu yana mahallede oturduğunu söyledi. Kaya, şöyle konuştu:
“11 sene Halkalı`da kirada oturdum. Ben kiradan kurtulayım diye çöplükte olsun, bir evim olsun istedim. çocuklarımı okutamadım. 12 yaşında işe koydum. İstediğimi yiyemedim, istediğimi giyemedim; buraya bir ev yapayım dedim. Benim hiç lüks hayatım olmadı, hiç tatilim olmadı, hiçbir yerlere gidemedim. Sosyal hayatım hiç olmadı. Şimdi ikide bir belediye telefon ediyor. Bizim evimiz onların çalışma alanının içindeymiş. Sözleşme yapmışlar kendi aralarında, bizim imzalarımızı istiyorlar. Ben burayı dişimle tırnağımla aldım. Ben yerimi, evimi hiç kimseye veremem. Bize 2 daire veriyorlar, bir de borçlandırıyorlar. Benim 3 katlı evim var. 4 tane de çocuğum var. 3 kat komple benim.
“BİZİ İKİNCİ VATANDAŞ YERİNE KOYUYORLAR”
Onların verdiği dairelerin yanında benim bir dairem, iki daire yerine geçiyor. Ben yapmışım içinde oturmak için. Sen beni sefa içinde niye oturtmuyorsun? Tapusunu almışım, taksit taksit ödemişim. Param da yoktu o zaman. Taksit taksit ödemişim ben bunu. Senin beni evimde huzurla oturtmamaya hakkın var mı? Ben Türk vatandaşı değil miyim? Bizi ikinci vatandaş yerine koyuyorlar. Türkiye`deki insanları ikinci vatandaş yerine koyuyorlar. Suriyelileri bizden daha çok seviyorlar. Ev yapacak Suriyelilere, 5 bin tane ev yapacak, 5 kuruş para vermeden. Bizi kendi tapularımıza sahip çıkarmıyorlar bizi.”