CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu`na (KESK) bağlı Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Genel Başkanı Nejla Kurul`u ziyaret etti. Kılıçdaroğlu, Millî Eğitim Bakanlığı ve AKP iktidarının politikalarını, "Liyakatsizliğin egemen olduğu bir bakanlık. Hele Millî Eğitim Bakanlığı, liyakatsizliğin egemen olduğu bir bakanlık milli olmaz. Öğretmenlere yapılan baskı. Siz öğretmenlere önlük göndereceğinize çocuklara bir öğün yemek verin. Çocuk eğer okula aç geliyorsa öğretmen ile çocuk arasında ilişki kurulamaz. Hala bunu öğrenememişler. Çocuğun karnı açsa öğretmeni dinlemez. Bunun birinci önceliği karnının doymasıdır. Bunlar geldiler hem sütü hem yemeği kestiler. Vallahi bunlarda insaf yok, insanlık da yok. Tasarruf yapacağız… Tasarrufu öğrencinin boğazından mı yapacaksın sen" sözleriyle eleştirdi.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bugün Eğitim Sen Genel Merkezi`ni giderek Eğitim Sen Genel Başkanı Nejla Kurul ve yönetim kurulu üyeleri ile bir araya geldi.
Kılıçdaroğlu, görüşmenin ardından Nejla Kurul ile birlikte basın toplantısı düzenleyerek açıklamalarda bulundular. Mülakatın kaldırılmayacağına yönelik hükümetten gelen açıklamalara ilişkin Kılıçdaroğlu, "Bir siyasetçi verdiği sözün arkasında durmalı. Bir kişi verdiği sözün arkasında durmuyorsa ona bizim toplumda açıkça ‘yalancı` denir. Mülakatı kaldıracağız dediler, güzel, el geldiniz kaldırın. Mülakatı mülakat gibi yapacağız dediler, demek ki daha önceki mülakat mülakat gibi değildi. Şimdi mülakatın arkasında duruyorum diyor. Kime inanacağız? Devletin nasıl yönetildiğini aslında bunlar gösteriyor" dedi.
Kılıçdaroğlu`nun konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
“SORUNU YAŞAYANIN DİLİNDEN HERKESİN BİLMESİ, ÖĞRENMESİ GEREKİYOR: Aslında bir sorunu, o sorunu en iyi yaşayan anlatır. Buraya gelmemizin temel nedeni de o. Okullar açıldı. Benim siyasetçi olarak okullarda karşılaşılan sorunlar; öğretmenler açısından, öğrenciler açısından, veliler açısından karşılaşılan sorunları elbette dinleriz. Ama bu sorunları yaşayanların, bu sorunları geniş kitlelere duyurması gerekiyor. O açıdan sayın hocamın, belki sorunların bir kısmını ama ana hatlarıyla sizlere duyurması bizim açımızdan son derece önemli. Yaşanan sorunlar nedir, sorunu yaşayanın dilinden herkesin bilmesi, öğrenmesi gerekiyor.
MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI, MİLLİ OLMAKTAN ÇOKTAN ÇIKMIŞ: Birincisi Milli Eğitim Bakanlığı. Milli Eğitim Bakanlığı, milli olmaktan çoktan çıkmış vaziyette. Milli Eğitim Bakanlığı, eğer milli ise bakandan bakana eğitim politikası değişmez. Bakandan bakana eğitim politikası değişiyorsa artık o milli olmaktan çıkmıştır. Kendi siyasal ideolojilerine göre öğrenci yetiştirmek için eğer Milli Eğitim Bakanlığını kullanıyorsanız o bakanlık Türkiye`yi çağdaş hedeflere, amaçlara ulaştırma, daha doğrusu çağdalığı yakalama ve onu aşma hedefinden uzaklaşır demektir.
TASARRUFU ÖĞRENCİNİN BOĞAZINDAN MI YAPACAKSIN: Liyakatsizliğin egemen olduğu bir bakanlık. Hele Milli Eğitim Bakanlığı, liyakatsizliğin egemen olduğu bir bakanlık milli olmaz. Öğretmenlere yapılan baskı. Siz öğretmenlere önlük göndereceğinize çocuklara bir öğün yemek verin. Çocuk eğer okula aç geliyorsa öğretmen ile çocuk arasında ilişki kurulamaz. Hala bunu öğrenememişler. Çocuğun karnı açsa öğretmeni dinlemez. Bunun birinci önceliği karnının doymasıdır. Bunlar geldiler hem sütü hem yemeği kestiler. Vallahi bunlarda insaf yok, insanlık da yok. Tasarruf yapacağız… Tasarrufu öğrencinin boğazından mı yapacaksın sen.
21 YILDIR 57 BİN 340 DERSLİĞİ YAPAMAMIŞSINIZ: Öğretmen… Bu sorunlar yumağı öğretmen de sorunlu. Eğer bir öğretmen öğrenci ile bağlantı kuracaksa sınıfın yeter sayıda olması lazım. 60 kişilik, 70 kişilik, 80 kişilik sınıflarda öğretmen ile öğrenci ilişki kuramaz, öğrenciyi yetiştiremez. Bakın, 57 bin 340 dersliğe ihtiyaç var. Bunu biz söylemiyoruz, onlar söylüyorlar. 21 yıldır siz hala 57 bin 340 dersliği yapmamışsanız siz iktidar olamamışsınız ve siz halkın, öğrencilerin, velilerin taleplerine yanıt vermemişsiniz demektir.
SÖZLEŞMELİ, ÜCRETLİ, KADROLU… ÖĞRETMEN ÖĞRETMENDİR: Öğretmenlerin de dünya kadar sorunu var. Sözleşmeli öğretmen, kadrolu öğretmen, ücretli öğretmen… Allah aşkına öğretmen, öğretmendir. Ne demek. Kadrolu öğretmen var, güzel 657 sayılı yasaya tabii. Ne demek ücretli öğretmen? Daha düşük para veriyorsunuz ona. Ne demek sözleşmeli öğretmen, ona da düşük para veriyorsunuz. Yani öğretmenin sırtından bütçeden tasarruf yapacaksınız. Bu ülkede insanlar ‘daha çok vergi istiyoruz` denildiği zaman gönüllü olarak Millî Eğitim Bakanlığı`na, eğitime mutlaka katkıda bulunurlar. Hiçbir şey istemeden. Çünkü bilirler ki çocukları orada ve iyi bir eğitim alması lazım.
7 MİLYON 662 BİN 807 ÇOCUK MADDİ YOKSUNLUK ÇEKİYOR: Öğrenciler… Devletin resmi rakamlar; çocuklarımızın yüzde 33,7`si yani 7 milyon 662 bin 807 çocuk maddi yoksunluk çekiyor. Bu çocuklar okula aç gidiyorlar. Sarayın, Millî Eğitim Bakanlığı`nın bundan haberi var mı? 21`inci yüzyıldan, 21`inci yüzyılın Türkiye`sinden söz ediyorum.
İNTERNETE ERİŞEMEYEN 3 MİLYONU AŞKIN EVLADIMIZ VAR: Okullarda hijyen koşulları… Eğer velilerden para toplarlarsa mümkün, yoksa mümkün değil. 60 bin yardımcı hizmet personeline ihtiyaç var. Dışarıda da milyonlarca işsizimiz var. Ücretsiz okul yemeği vardı, kaldırdılar. İnternete erişemeyen 3 milyonu aşkın evladımız var. Bu da 21`inci yüzyılın Türkiye`sinden bir rakam.
LİYAKATLİ KADROLARIN BUNLARI ÇÖZMESİ LAZIM: Sorunlar ciddi. Sorunları çözecek kurumun adı siyaset kurumu. Bu siyaset kurumunda iktidar olanların atadıkları Milli Eğitim Bakanı ve Millî Eğitim Bakanlığı`nın liyakatli kadroları bunları çözmesi lazım. Öğretmenlerimiz bu sorunların tamamını biliyor aslında. Nasıl çözüleceğini de biliyorlar. Ama onlara fırsat verilmiyor. Çünkü siyaset kurumu var olan sorunları çözmek değil, var olan sorunları derinleştirmek gibi bir görev üstlenmiş pozisyonda, bunu görüyoruz.
ÖĞRETMENLERİ BAŞ TACI EDEN BİR TOPLUM BÜYÜR: Bir toplumun şükran duyduğu bir kitle var mıdır derseniz o da öğretmenlerdir. Hepimizin öğretmenlerimize saygı duyarız. Çünkü onları baş tacı eden bir toplum büyür ve gelişir. Ahlaklı olur o toplum.”
“SARAY MI, ONUN ÇEVRESİ Mİ ÖDEDİ, HAYIR HEPİMİZ ÖDEDİK”
Kılıçdaroğlu ve Kurul, açıklamalarının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan`ın dün TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu`nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için “bilime olağanüstü önem veren bir lider” sözlerinin anımsatılması üzerine Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Yani Merkez Bankası Başkanı demek ki bilime önem ve değer verdiğini faizi yükselterek keşfetmişler. Peki daha önceki uygulaması ne idi? Onun bilim dışı olduğunu söylüyor kendisi. Merkez Bankası`nın ekonomiyi düzeltmeye yönelik aldığı kararların doğruluğu tartışılabilir. Her zaman tartışılabilir. Devlette olması gereken liyakattir ve işi ehline teslim etmektir. Eğer siz devleti işi ehline, o işi yapacak kişiye değil de bütün kararları alma yönünde saraya ve bu konuda yeterli bilgisinin olmadığını hepimizin bildiği bir kişiye teslim ederseniz Türkiye bugünkü tabloyla karşı karşıya kalır. Soru şu; bunun bedelini kim ödedi? Alınan yanlış kararların bedelini kim ödedi? Saray mı, onun çevresi mi ödedi? Hayır, hepimiz ödedik. Toplum ödemeye de devam ediyor.”
“VERDİĞİ SÖZÜN ARKASINDA DURMUYORSA ONA YALANCI DENİR”
Mülakatın kaldırılması sözüne karşılık devam edeceğine yönelik Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin`in açıklamalarına ilişkin sorulan soru karşısında Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
“Bir siyasetçi verdiği sözün arkasında durmalı. Bir kişi verdiği sözün arkasında durmuyorsa ona bizim toplumda açıkça ‘yalancı` denir. Bu kadar açık. Mülakatı kaldıracağız dediler, güzel, el geldiniz kaldırın. Mülakatı mülakat gibi yapacağız dediler, demek ki daha önceki mülakat, mülakat gibi değildi. Şimdi mülakatın arkasında duruyorum, diyor. Kime inanacağız? Devletin nasıl yönetildiğini aslında bunlar gösteriyor. Sağlıklı ve tutarlı bir devlet yönetiminin olmadığını bize gösteriyor. Gerçek maalesef bu. Devlet sağlıklı yönetilmiyor. Savrulan bir devlet yapısı, anlayışı var.”
“MECLİS BAŞKANI GELSİN TABİ, NİYE REDDEDELİM”
Kılıçdaroğlu, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş`un yeni anayasa görüşmeleri için randevu talebi olursa yanıtının ne olacağına ilişkin yöneltilen soruya, “Meclis Başkanı gelebilir. Meclis Başkanı, yeni anayasa talebiyle de gelebilir, başka amaçlarla da gelebilir. Meclis Başkanına bizim itiraz edecek halimiz yok. Gelsin sayın Meclis Başkanı. Yeni bir anayasa değişikliği için gelir mi gelmez mi, nezaket ziyareti için mi veya başka bir nedenle mi? Gelsin tabi. Meclis Başkanını niye reddedelim” karşılığını verdi.
“BEN ÖĞRETMEN DEĞİLİM”
Anadilde eğitime yönelik soruya Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Doğrusu isterseniz ben öğretmen değilim. Bu konuyu biz kendi içimizde parti olarak da tartışıyoruz. Bu konuda sadece parti içinde tartışılırken ilgili, bu alanda uzman olan eğitimcilerle ve dünya uygulamalarını da dikkate alarak kendi aramızda tartışıyoruz.”
Eğitim Sen Genel Başkanı Kurul ise aynı soruya; “Ana dilinde eğitim konusu, bizim çok güncel konularımızdan birisi. Bir çocuğu; kendi diliyle düş görmekten, kendi diliyle yazmaktan, okumaktan alıkoymak halihazırdaki insan hakları ihlallerinden birisidir. Ana dilinde eğitim, Türkiye`yi bölmeyecektir. Aksine birleştirici bir etki yaratacaktır. İktidarların bu konu üzerinden yarattığı kutuplaştırmayı aşmamız, hep birlikte nasıl çok dilli, çok kültürlü, çok yönlü çalışmalar yürüteceğimizi araştırmamız lazım. Bu da konuşarak mümkün olabilecek.”
“KABUL EDİLMEDİ”
“Okullardaki cemaatleşme” ile ilgili soru üzerine Kurul, şu değerlendirmeleri yaptı:
“ÇEDES projesi hayata geçtiğinde, okullarda dini cemaatlerin etkisinin artacağını düşünüyoruz. Bu nedenle, bu proje, bu protokol iptal edilmelidir. Gülen Cemaati bir dönem birlikte yürüdükleri bir cemaatti. Şimdi farklı farklı cemaatler, çeşitli bakanlıklarda etkili. Milli Eğitim Bakanlığı içinde de etkili olduğunu biliyoruz. Ancak bunları somut araştırmalarla ortaya çıkarmak mümkün değil, çünkü araştırma kültürünü ortadan kaldıran bir süreç var. Kendilerine dokunacağını düşündükleri hiçbir konunun araştırılmasını istemiyorlar. Ama okullar şöyle güvenlidir. Okullarda farklı siyasal görüşlerden, sendikalardan öğretmenler olduğu için; okulun içinde çalışma yürütmeleri zordur. Son dönemde okulda Kuran okumaları, okulun dışına yayın yapacak şekilde; okulu caminin işlevini görecek bir niteliğe çekme çabaları, özellikle kent yoksullarının bulunduğu okullarda gözlemleyebiliyoruz. Bu büyük bir sorun. Oralar siyasal iktidarın alanları değil, bizlerin alanları. Bizim vergilerimizle yaşayan yerler, bizlerin müşterek alanlarıdır.”
Kurul, Öğretmenlik Meslek Kanunu ve Kariyer Basamakları Sınavı ile ilgili soru üzerine şunları söyledi:
“Anayasa Mahkemesi kararının ardından Milli Eğitim Bakanı`nın yaptığı yorumlarda, ‘Bir öğretmenin niteliğini tek bir sınavla ölçemezsiniz` diyen açıklamalarda bulundu. Kendisi göreve geldi, aylardır kendisinden randevu almaya çalışıyoruz. Öğretmenlik Meslek Kanunu ile konuları kendisi ile konuşmak üzere. Ancak randevu vermiyor. Yine kapalı bir kutunun içinde Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili yandaş sendika ya da yetkili sendika ile birlikte bir süreç izleyeceklerini görebiliyoruz. Bizim önerimiz; ILO ve UNESCO`nun yayınladığı Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi`nin esas alınarak, Öğretmenlik Meslek Kanunu konusunda düzenleme yapılması. Eğitim emekçilerinin pek çok sorununu çözebilecek nitelikte bir yasayı çıkarmak, bakanın önündedir. Bunun için taleplerimizi sürdüreceğiz. Ama sınav konusunda farklı bir kararları olmadığını görüyoruz. Bunu zamana bırakacaklar anladığım kadarıyla. Şunu açıkça ifade etmeliyiz. Eğitim emekçilerinin yaşamını çok etkileyecektir, bu yasa. Bu yasaya karşı itirazlarımızı daha güçlü bir şekilde yükseltmek durumundayız. Öğretmenlerimiz daha çok konuşmalı. İtirazlarını daha sıklıkla ifade etmelidir. Öğretmen, öğretmendir. Onun kariyeri, güvencelisi-güvencesizi olmaz. Her bir öğretmen mesleğine sahip çıkarsa bu yasalar yaşayamaz.”
Kılıçdaroğlu ise şu değerlendirmeleri yaptı:
“Öğretmenlik Meslek Kanunu ile ilgili bir taslak hazırladık. Parti olarak bu kanun teklifini hazırlarken bütün meslek kuruluşlarından, öğretmenlerden, öğretmenlerin oluşturduğu sivil toplum kuruluşlarından, üniversitelerden görüş aldık. O görüş çerçevesinde bir Öğretmenlik Meslek Kanunu hazırladık ve bunu parlamentoya sunduk. Bu bizim hazırladığımız Öğretmenlik Meslek Kanunu gerçek anlamda öğretmenlerin laik, demokratik, hukuk devletini koruyan, sistemi daha sağlıklı bir zemine oturtan bir kanun teklifiydi. Ama bu kanun teklifimiz maalesef kabul edilmedi.”