Kamera: DURSUN ALKAYA
CHP Genel Başkan aday adayı Örsan K. Öymen, CHP Adana İl Kongresi`nde; “Bizim yeniden Mustafa Kemal Atatürk`ün, İsmet İnönü`nün, Bülent Ecevit`in, Erdal İnönü`nün; ideolojik temelli, ilkeleri olan, tutarlı bir siyasete geri dönmemiz gerekiyor” dedi.
CHP Adana İl Kongresi, bugün Adana ASKİ Atatürk Spor Salonu`nda toplandı. CHP Genel Başkan aday adayı Prof. Dr. Örsan K. Öymen, il kongresinde yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“YENİDEN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK`ÜN, İSMET İNÖNÜ`NÜN, BÜLENT ECEVİT`İN, ERDAL İNÖNÜ`NÜN İDEOLOJİK İLKELERİ OLAN, TUTARLI BİR SİYASETE GERİ DÖNMEMİZ GEREKİYOR”
“Dost acı söyler, derler. Burada CHP`nin dostu olanların; gerçekleri, doğruları dile getirmesi gerekiyor. Şu andaki mesele; ikna etmek değil, algılar üzerinden siyaset yapmak değil; doğruları ortaya koymak, gerçekleri ortaya koymak… Bu sayede bir ilerleme sağlayabilmek. Biz sadece bir seçim kaybetmiş olsaydık, iki seçim kaybetmiş olsaydık; bu eleştirileri gündeme getirmeyecektik. 13 yılda girilen tüm seçimler kaybedilince, 13 yılda 12 seçim kaybedilince başka şeyler söylemek zorundayız.
Bir belediye seçiminde İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya`nın kazanılması; göreceli olarak bir başarıdır. Ama biz bunlarla yetinmemeliyiz. 1989 yılında, SHP döneminde, CHP yeniden açılmadan önce; Sayın Prof. Dr. Erdal İnönü`nün genel başkanlığında SHP Türkiye çapında belediye seçimlerinde birinci parti olmuştu. Bizim örnek almamız gereken durum budur. Hatta Sayın İnönü ile dalga geçildi: ‘Hitabet yeteneği yok, insanları coşturamıyor, akademik hayatta sıkışmış kalmış, siyasetle bir ilgisi yok` denildi. Türkiye çapında birinci parti oldu. Samimi, ilkeli, güven veren bir siyasetçi olursanız; halk da size güvenir. Koşullara göre ilkenizi değiştirirseniz, tutarsız davranırsanız, ilkesiz siyaset yaparsanız; kimse size inanmaz, kimse size güvenmez.
Bizim yeniden Mustafa Kemal Atatürk`ün, İsmet İnönü`nün, Bülent Ecevit`in, Erdal İnönü`nün; ideolojik temelli, ilkeleri olan, tutarlı bir siyasete geri dönmemiz gerekiyor. CHP neden yüzde 22-26 bandı arasına sıkışmış durumda sevgili üyeler? 1957`de İsmet İnönü döneminde yüzde 41 oyumuz vardı. 1977`de Bülent Ecevit`in döneminde yine yüzde 41 oyumuz vardı. 1950`lerde, 60`larda, 70`lerde biz, nadiren yüzde 30`un altına düştük. Oyumuz yüzde 30 ile yüzde 41 arasındaydı.
12 Eylül`den sonra, CHP yeniden açıldıktan sonra; oyumuz 26`nın üzerine çıkamadı. Sayın Deniz Baykal döneminde de böyleydi, sayın Kemal Kılıçdaroğlu döneminde de böyle. Ben Parti Meclisi üyesiyken de aynı eleştirileri sayın Deniz Baykal ve yönetime de yöneltiyordum. Aynı eleştirileri devam ettirmek zorunda kalıyoruz.
Bu iki dönemin ortak özelliği şudur: Parti içi demokrasinin olmaması, oligarşik bir yapının genel merkezde tüm kararları alması; mahalle, ilçe ve il örgütlerinin devre dışı bırakılmış olması, partinin kendi ilkelerinden uzaklaşmış olması. Bu süreç bir önceki yönetimde başladı. Yüzde 48 değerli bir oy. Fakat daha önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefet partilerinin gösterdikleri adayların toplam oyu da yüzde 48`di. Burada da bir artış yok.
“39 MİLLETVEKİLİ HEDİYE EDİLDİ. BU TEMSİLİYET İLKESİYLE ÇELİŞEN BİR DURUMDUR”
Bu oligarşik yapı yüzünden; birçok lojistik, ideolojik, stratejik hata yapıldı. Oy oranı yüzde 1`i, 2`yi, 3`ü geçmeyen partilere 39 milletvekili hediye edildi. Bu cumhuriyetçilik ilkesiyle, halkın egemenliği ilkesiyle, temsiliyet ilkesiyle çelişen bir durumdur. Temsiliyet ilkesinin gasp edilmesidir.
Şimdi anayasa tartışmaları yapılıyor. AKP`nin monarşik, teokratik, oligarşik dikta yönetimi, bu dikta yönetimini daha da derinleştirmek için anayasa değişikliği yapmak peşinde. CHP yönetimi böyle bir şeye yanaşmayacağını söylüyor. E bu 39 milletvekili, kategorik olarak reddetmiyor, AKP ile bu konuda iş birliği yapabileceğine dair, daha kesin bir şey olmasa da bazı sinyaller veriyor. Peki bunun sorumlusu kim? 39 milletvekili AKP ile iş birliği yaparsa bunun sorumlusu kim? Rejim zaten değişmiş. Karşı devrim süreci başlamış. Eğer bu tamamlanırsa, bunun sorumlusu kim olacak?
Cumhuriyetçilik bugün AKP`nin kurduğu monarşik padişahlık düzenini, tek adam düzenini yıkmak için gerekli olan en temel ilkedir. Halk egemenliği demektir cumhuriyet. Halkçılık, AKP`nin oligarşik düzenini yıkmamızı sağlayacak temel ilkedir. Devletçilik, kamuculuk; AKP`nin özelleştirmeci, serbest piyasacı düzenini yıkmak için gerekli olan en temel ilkedir. Laiklik, AKP`nin teokratik düzenini, din devleti düzenini yıkmak için gerekli olan temel ilkedir…
Bunları niye anlatıyorum? Genel Başkanımız ve parti yöneticilerimizden duyduğumuz bazı sözlerden dolayı bunları anlatıyorum. ‘CHP; 1930`ların CHP`si değildir, 1920`lerin CHP`si değildir` ne demek? Biz eskiden ne isek AKP bugün odur, ne demek? Bunu bir genel başkan söyleyebilir mi? Anayasanın 24`ncü maddesi şunu söyler: Türkiye Cumhuriyeti devletinin ekonomik, siyasi, hukuki yapısını kısmen bile olsa din kurallarına dayandıramazsınız. Nokta. Biz bunu söyleyebildik mi? Genel Başkanımız, yöneticilerimiz bunu etkili bir şekilde dile getirebildi mi?
Cumhurbaşkanı, ‘nas` diyor. Kuran ayeti üzerinden ekonomi politikası belirliyor. Bizim ne dememiz gerekiyor? Burası laik bir ülkedir. Anayasa var, yasalar var. Onlar geçerlidir; demesi gerekirken, ‘Madem nas var, faizi daha fazla indir` diyor. Böyle bir şey olabilir mi?
İttifak yapılabilir ama siz temel ilkelerinizden taviz vermeden de ittifak yapabilirsiniz. Ki bu ittifak ile başlamış bir şey değil. Dini siyasete alet eden kişilerin milletvekili yapılması, kadrolarımıza dahil edilmesi, ittifak sürecinden önce başlayan bir şey. Bu CHP`nin, CHP`li olmayanlar tarafından işgal edilmesi ya da buralarda köşelerin kapılması yeni bir durum değil, ittifak sürecinden önce başlayan bir durum. Bunun üzerine düşünmemiz gerekiyor…
Parti içi demokrasi konusunda… Değişim önemlidir. Ama neyi değiştirmek istediğimizi somut bir şekilde açıklamamız gerekiyor. Bizim değiştirmek istediğimiz şudur sevgili üyeler: Partinin kendi özüne, kendi ilkelerine yeniden kavuşması bir. Buna uygun ekonomi, tarım, sanayi, teknoloji, eğitim, sağlık alanlarında projelerin geliştirilmesi, projelerle ilkelerin arasında bir uyum sağlanması ve parti içi demokrasinin sağlanması. Somut olarak neler: parti içi eğitimin kurumsallaşması. Parti içi eğitim olmazsa ideoloji olmaz, ilke olmaz. Siyaset makam, mevki kapmaca oyununa dönüşür. Çıkar paylaşma oyununa dönüşür…
Parti içi eğitimi etkin kılarsanız, sağlıklı bir üye yapısına kavuşursunuz. O zaman yaptığınız ön seçimin de bir anlamı olur. Yüzde 5 genel merkez kontenjanı hariç, tüm milletvekili adayları ve adaylar ön seçim ile belirlenmelidir. Üst üste iki genel seçim kaybeden genel başkan, bir daha genel başkan adayı olmalı.
Bizim arkamızda genel merkez yok. Bizim arkamızda belediyeler yok. Bizim arkamızda sermaye sınıfı yok. Bizim ilkelerimiz var, düşüncelerimiz var, davamız var. Bizim bir derdimiz var. Biz, bunun için siyaset yapıyoruz. Siyaseti, kariyer yapmak için yapmıyoruz. Önce CHP`de devrim yapmak için, ondan sonra Türkiye`de devrim yapmak için mücadele ediyoruz. Biz emperyalizme karşı mücadele ediyoruz. Biz kapitalizme karşı mücadele ediyoruz. Bunun adını koyalım.”