DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin grup toplantısında konuştu. Toplantıya 10 Ekim Gar saldırısında hayatını kaybedenlerin aileleri de katıldı. 10 Ekim`de Ankara Garı`ndaki anmaya katılacaklarını belirten Hatimoğulları, konuşmasının başında Polonez ve Fernas işçilerinin yanı sıra özel sektör öğretmenlerinin direnişlerine selam gönderdi. Hatimoğulları, gündemdeki konulara ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
"Her gün kadın cinayetlerine uyanıyoruz Türkiye`de. Erkekler bu cesareti nereden alıyor? Erkekler bu cesareti işletilmeyen yargıdan alıyor. İstanbul Sözleşmesi`nden vazgeçen iktidardan alıyor. 6284 sayılı kanunun tartışmaya açan siyasi iktidardan alıyor bu cesareti. İktidar ve yandaş medya sıradan olaylarmış gibi ele alıyor ve toplumun nazarında bunları normalleştiriyor.
"Siz algı yönlendireceğinize, İstanbul Sözleşmesi`ne geri dönün"
Cumhurbaşkanı, kadın cinayetleriyle ilgili açıklama yapıyor diyor ki `Cezasızlıkla ilgili algı yaratılmaya çalışılıyor.` Ey Erdoğan, şunu bil ki, biz kadınlar algı yaratmak için değil sizlerin yargı sistemindeki cezasızlığını biz burada bir kez daha ifşa ediyoruz. Siz algı yönlendirmeye kalkacağınız yere kadınların katledilmesini önlemek için acilen İstanbul Sözleşmesi`ne geri dönün. 6284 sayılı kanunu tartışmaya açmak yerine hayatına geçmesini sağlamak bu hükümetin görevidir. Çekin kanlı ellerinizi bedenimizden, emeğimizden, kimliğimizden. Erkek tarafından katledilen her kadın onurumuzdur."
"AKP iktidarının uyguladığı politiklarından dolayı üreten de aç, tüketen de aç"
İktidarın yeni yasama döneminde İş Kanunu`nda değişiklik yapmayı planladığını kaydeden Hatimoğulları, şöyle devam etti:
"Yeni yasama döneminde İş Kanunu`nda değişiklik yaparak, esnek çalışma biçimlerini gündeme alacak gibi görünüyor. Sosyal güvenlik sisteminde reform adıyla, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu`nda kimi değişiklikler planlıyorlar. 12 bin 500 TL maaşla geçinemediği için çalışmak zorunda kalan emeklilerden de prim almayı önemli hedefleri arasına koymuş durumdalar. Konya`da birkaç gün önce 79 yaşında bir işçi inşaatta çalışmak zorunda kalmış ve çalışırken bir iş cinayetinde yaşamını kaybetti. İnşaattan düştü. Bir hayalini kurun, dedeniz yaşında bir insan 79 yaşında çalışmaya mahkum edilmiş, çünkü verilen 12 bin 500 TL emekli maaşıyla kendini ve ailesini geçindiremiyor. Bu da bu iktidarın utancı olsun.
AKP iktidarının uyguladığı politikalarından dolayı üreten de aç, tüketen de aç. Sadece İstanbul`da her gece 1 milyon insan yatağa aç giriyor. Aileler servis parası ödeyemiyor, çocuklarına bir simit parası veremez hale gelmiş durumda. Gelirde, vergide, yargıda adalet yok. Bu iktidarın bu ülkeyi yönetme ehliyeti de yok."
İsrail`in Gazze`ye dönük saldırılarına ilişkin de Hatimoğulları, şu değerlendirmeyi yaptı:
"Siviller katledildi, topluma dönük baskılar söz konusu. Orta Doğu halklarına emperyalist düzen dayatılıyor. Haritalar yeniden çizilmek isteniyor. Şimdi İsrail`in Beyrut`a, Suriye`ye hatta Irak ve İran`a kadar uzanan saldırıları söz konusu. Enerji kaynakları, Doğu Akdeniz`deki hidrokarbon gaz rezervleri, dünya yeniden şekillendirilmek isteniyor. Bu nedenle bu savaşlar çıkartılıyor. Bu düzende özgürlükler de barış da yok. Kan var, gözyaşı var, insan ölümleri var.
"Türkiye hiçbir şekilde İsrail`e yaptırım uygulamadı"
Erdoğan, `İsrail`in gözü Anadolu`da` diyor. Bu gerçeklerin altını çizmek zorundayız. Erdoğan`ın `one minute` çıkışı ya da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi`nde İsrail karşıtı yaptığı konuşmalarla bir yol alabildiğini zannediyorsa yanılıyor. Bu konuşmalar bir hamasettir. Bu konuşmaların pratik karşılığı yoktur. Türkiye, hiçbir şekilde İsrail`e bir yaptırım uygulamadı. Ticari ilişkileri kesiyoruz dese de ticari ilişkileri farklı formlarla devam ettirdiğini herkes biliyor. Filistin halkı için kimse timsah gözyaşı dökmeye kalkmasın.
"Müzakereye de diyaloğa da oturmaya hazırız"
Bu çıkışlarıyla Erdoğan`ın iç siyaseti dizayn etmek istediğini çok iyi biliyoruz. Yine `Anadolu`ya İsrail saldırabilir` çıkışıyla da şunu çok iyi yönetmek istediğinin gayet farkındayız. Ülke çok ağır bir ekonomik krizle karşı karşıya. Tencere iktidar götürür. Onlar da bunun o kadar farkında ki bu savaş tamtamlığını aynı zamanda iç siyasete tahvil etme gibi bir durumun içinde olduğunu mutlaka belirtmeliyiz.
Bizler, iç barış sağlanırsa, Kürt sorunu çözülürse, dışarıdaki barışın sözcülüğünü de çok daha kolay yapabilir seviyeye geleceğimizi bu kürsüden ifade ettik.
Partimizi adına şu soruyu hem iktidara, hem muhalefete soruyoruz. AKP ve ortakları bahsini ettiğimiz bu tablonun neresindeler. Ana muhalefet partisi, bu tablonun neresinde? DEM Parti bu tablonun olduğu gibi bugün de onurlu barış karesinde. Onurlu barışın tesis edilmesi için ödenecek bedel neyse verilecek mücadele neyse vermeye hazırız. Bu konuda müzakereye de diyaloğa da oturmaya hazırız ama şu unutmamalı ki sözde değil özde. Kamera karşısına çıkarak iki söz söyleyerek yetinilmesi değil, tam da çözüme dahil bir programın kamuoyuna açıklanması böyle bir somutlukla ancak siyaset konuşulabilir."
"Toplum bize, `12 Eylül askeri anayasa programıyla ilerlenmez` diyor"
Hatimoğulları, yeni anayasa tartışmalarına ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı:
"Anayasa ve toplumsal barış gibi çok önemli sorunlarımız var. Kim nerede durursa dursun, bizim pusulamız toplumsal barışı sağlamaktır. Toplum bize diyor ki, öncelikle `herkesin gönülden inandığı ve herkesin benim anayasam diyebileceği bir anayasayı yapın` diyor. Toplum diyor ki `12 Eylül askeri cunta anayasasıyla artık ilerlenmez` diyor. Evet, bu bir ihtiyaçtır ama bunu sağlayabilmek için yani demokratik bir anayasayı sağlayabilmek için en geniş mutabakatı sağlayan bir toplumsal sözleşmeye imza atabilmemiz için öncelikli yapılması gereken yol temizliğidir. Demokratik bir anayasaya giden yolun temizliğini sağlamaktır. Bunu yapabilmenin yolu bazı pratik adımlardan geçer. Aksi zaten mümkün değildir. Merkezin adaletli, yerelin güçlü olduğu idari bir sistem kurulmalıdır. Toplumsal barış için iktidar ve devlet aklının Gezi ve Kobani sendromundan kurtulması gerekiyor.
AİHM kararlarının uygulanması ve hayata geçirilmesi bu yol temizliğinin önceliğinden biridir. İmralı tecridi 4 yıla yakındır devam ediyor. Yol temizliğinin en önemli öğelerinden biri siyasi tutsakların serbest kalmasını sağlayacak yasal adımları atmaktır. Bu ülkeye yapılan en büyük kötülük 20 Temmuz`daki OHAL darbesi girişimi.
Yol temizliği derken, Alevilere yönelik ikinci sınıf toplum muamelesi son bulmalıdır. Aleviler, ÇEDES projesini, maarif programını reddediyor, eşit yurttaşlık hakkı bütün farklı inançlar için sağlanmalıdır. Anayasayı yaparken parlamentoda kapalı kapılar ardında değil, topluma gitmek en önemli adımlardan birisidir.”