Beşik kertmesi seyrektir. Huyu suyu bilinen kız ve oğlanın seçilmesinde hayır görülür. Soyun bozulacağı endişesi ve miras kaygısı nedeniyle akraba evliliği önemlidir.
Oğlan evlendirmek başlı başına bir iştir ve meşakkatlidir. Evlenecek çağa gelmiş delikanlılar için kız aranır. Kızın beli ince, beliği iki tutam, ağzı çıkıntısız olmalıdır. Ayrıca parmağı kalem gibi, boynu bir karış, gözü büyük olanı makbuldür. Kızın anası önemlidir. Sebebini soranlara bir söz ile cevap verilir: “Koca beyin atı yük getirirken yorulup yere yatmış. ‘Bu at niye yattı?’ diye sormuşlar. O da ‘Emmiler, bunun anası da yatardı.’ ” demiş.
Geleneğe göre üç çeşit hanım tarifi vardır. Zavran-ı zort avrat: Halaka gezer, savurgandır. Çepel-i çürt avrat: Evi süpürge görmez, pasaklıdır. Hazreti mülk avrat: Altın değerinde, asaletli ve erdemlidir. Bu hususta “Anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al” atasözü meşhurdur. “Anasının çıktığı dala kız salıncak kurar” deyimi ile kızın niteliklerinin anneye benzeyeceği düşüncesi halk arasında yaygındır.
Kız verilirken damadın askerliğini yapıp yapmadığı sorulur. Damadın onbaşı ya da çavuş olması önemlidir. Askerliğini çavuş olarak yapan kişiye çok saygı gösterilir. İsimleri söylenirken bile Ali Çavuş, Hacı Çavuş, Ahmet Çavuş diye hitap edilir.
Küçük yerlerde herkes birbirini tanır. Düğünler, bayramlar delikanlıların kızları beğenmesi için önemli birer fırsattır. Evlenecek erkeğin köyde beğendiği kız yoksa “At alırsan yazın al, deve alırsan güzün al, kız alırsan gezin al.” deyip kız bakmak için başka köylere gidilir. Çevre köylerin çokuntusuna katılırken erkeğin anası da gider. Lüzum görülürse erkeğin bir arkadaşı da yanında olur. Evlenecek oğlanın anası, kızları düğünde ince ince süzer; hâl ve hareketlerini izler. Eve döndüğünde anne, beyine: “Düğünde iki üç kız gördüm, özellikleri şöyleydi…” diye gördüğü kızları anlatır. Oğlanın babası da: “Hanım, şapkamızı önümüze koyalım, bir düşünelim; oturduğumuz yerden kalkmayacağımız yere gidelim.” der. Oğlan evinin ailesi kız hakkında tahkike başlar. Kızın ailece beğenilmesinin yanında güzel olması ve soy sop temizliği çok önemlidir.
Yakından görmek için çeşitli bahanelerle kızın evine gidilir. Bu durum kız evine hissettirilmez. Dönüşte oğlan evinde konu enine boyuna konuşulur. Kız beğenilmişse kızın anasına ve kıza el altından sorulur. Kıza talip olunur. Kız anası yumuşaklık verirse kızıyla konuşması söylenir. Kız evet derse oğlanla kız gizlice görüştürülür. Fikirleri alınır. Birbirlerini beğenmişlerse dünür gidilir.
Oğlan evinin yakınlarından ve hatırı sayılı kişilerden oluşan dünürcüler kız istemeye giderler. Bir gitmeyle kız verilmez. Kız tarafı ılımlı ise danışığa bırakılır, akrabalara sorulacağı söylenir. Münasip görülür mü, görülmez mi diye kapı açık bırakılır. Erkek evinde olduğu gibi kız evinde de konu her yönüyle ele alınır. Kız verilecekse karşı tarafa haber gönderilir. Bundan sonraki iş akıl hocalarına ya da hocalara düşer. En az beş kişi kız evine gider ve kız istenir. Oğlan tarafının bir vekili olur. Kız tarafı da akrabalarından birini vekil tayin eder. Oğlan tarafının vekili “Allah’ın emri, Peygamber’imizin kavli, İmamı Azam’ ın içtihatı üzerine Halil Ağa’nın oğlu Bekir için kerimeniz Şerife’ye dünür geldik.” der. Kız babasına dönülerek “Gün doğmadan kalkan avrat, buyurmadan tutan evlat, deh demeden yürüyen at”, “Devlet bu evdedir. Bu sebepten kızınızı istiyoruz” denir. Kız babası “Kız benim değil, beyim bilir.” diyerek kız tarafının vekiline sözü bırakır. Kız vekili “Allah’ın emrine ne diyelim. Allah hayırlı uğurlu eylesin” der. Dünür gelenlerin içinden oğlan tarafı kız tarafından büyüklerin elini öper. Tatlılar gelsin diye içeriye seslenilir. Oğlanın vekili başlık için “Önce şaplağımızı yüzümüze vurun, tatlıyı öyle yiyelim.” der. Başlık kesilir. Bir çift öküz, bir at, on koyun, on batman yün… Başlığa “kalın” da denir. Ardından ağız tatlılığı gelir. Lokum, bisküvi, helva yenir. Pekmezden yapılmış şerbet içilir. Tatlıdan bir süre sonra kıza beklik takılır. Beklik, altın ya da elbiseliktir. Bekliğin arkasından nişan günü belirlenir. Nişan, düğünün provasıdır. Nişan töreninde aile büyükleri, yakın akrabalar ve arkadaşlar bir araya gelir. Yüzüklerle birlikte nişanda altın, para, elbiselik takılır. Çiftin evlilik niyetleri etrafa duyurulur. Nişan, aynı zamanda çiftlerin evlilik hazırlıklarına başlamaları için de önemlidir. Nişan devresinde oğlan ile kızın birbirini görmesi zordur. Oğlan, kızı görmeye gitse de gizli gider. Oğlanın kız evine sık gitmesine iyi bakılmaz. Nişanlı görmeye değerli eşyalarla gidilir. Bu süreç bayrama rastlarsa kurbanlık götürülür.
Anadolu’da insanlar hayvancılık ve çiftçilikle uğraştıkları için düğünler hasat sonuna bırakılır. Elde edilen ürünler satılarak para temin edilir. Güz mevsimi, düğün için en uygun zamandır. “Ömrün uzun olsun, düğünün güzün olsun; bir oğlun, bir kızın olsun.” duası yeyrektir. Bu aylarda çift çubuk işleri biter. İki ailenin anlaşması ile düğün günü kararlaştırılır, ardından düğün düzme başlar. Kayıt görmek için kız tarafı şehre götürülür. Kıza elbise, ayakkabı, çanta alınır. Kız tarafının yakınlarına hediye almak âdettendir. Bayrak kalkmadan bir hafta önce okuntu dağıtılır. Okuntu; basma, pazen met, peşkir, yağlık, istikandır. Okuntu, akrabalık ve ahbaplık derecesine göre değişir. Düğün için oğlan evinde yemek hazırlıkları yapılır. Yemek yapmak için aşkanacılar belirlenir. Tarhana çorbası, et sulusu, bulgur pilavı, üzüm hoşafı ve mevsimine göre salata; düğün evinin meşhur yemekleridir. Yufka ekmeği yapmak için iki tandır açılır. Ekmek yapan kadınlar evrağaç kaldırarak oğlan evinden bahşiş isterler.
Düğün bayrağının dikilmesi için oğlanın akrabaları, dostları perşembe günü toplanır. Öğle namazından sonra imam getirilir. Bayrak direği Kur’an-ı Kerim okunarak dualanır. Duada “Gönlünüzden geçen bütün güzellikler kaderiniz olsun. Üzüntüleriniz geçmişte kalsın. Huzur ve mutluluğunuz ömürlük olsun. Ettiğiniz her dua derdinize deva, sağlığınıza şifa, ailenize ve sevdiklerinize huzur getirsin.” denir. Bayrağın tepesine soğan veya elma takılır, etrafı kuş telekleri ile süslenir. Süslemeler ecdat tuğralarına benzer. Buna “tozak” denir. Bayrak herkes tarafından görülecek yere dikilir. Bayrak kaldırılırken kurban kesilir. Pazara kadar sürecek olan düğünün bayrak direğine gerdek gecesi açılmak üzere kilit takılır. Kilit, gelinle güveyi gelecek tüm kötülüklerden korur. Kilit ayrıca bereketin simgesidir. Bayrak kaldırıldıktan sonra bayrak yemeği verilir. Heyecanla davul zurna beklenir.
Düğün için yakın zamanda vefat eden cenaze evlerinden izin istenir, yas alınır. Düğün ilk gün çok sakin geçer. Düğünün ikinci günü davul zurna şafaktan çalmaya başlar. Davul o vakit çok koygun öter. Tan vaktinde olduğu için “dan davulu” da denir. İkinci gün hareketlilik artar. Düğüne eş dost, etraf “Bayrağınız hayırlı olsun.” demeye gelirler. Gelenler davul zurna ile evin uzağında karşılanır. Düğüne gelenler yakınlık durumuna göre koç, koyun, keçi, oğlak, çay, şeker getirirler. Davulcu, karşıladığı misafirin önüne davul tutar. Davulcunun eline para sıkıştırmak ya da dürüp bükülen parayı zurnanın içine koymak şereftir.
Düğünde kız, erkek ayrı oynar. Kız ve erkeğin karışık oynadığı halayları ancak aynı sülaleden veya birbirine kemlik gelmeyecek olanlar çekerler. Ekibin başındaki delikanlının elinde yağlık ya da mendil bulunur. Halay çekilirken mendil sallanıp türkü söylenir “Hey gidi Aslanbeyi / İnler sazımın teli / Yiğit girmiş halaya / Sallanır mor mendili…” Mendildeki nakışlar delikanlının sevgilisi tarafından işlenir. Mendilde kızın ve oğlanın adlarının baş harfi bulunur. Oğlanın sevdiceği, mendili görünce sevinir. Delikanlı, harfleri kimseye göstermez; avucunun içinde tutar. Harfler görülürse kavga olur, kötülük çıkar.
Halaya başlarken “Atalım, atalım her kime / Düğün evinin şerefine!” diyerek hey çekilir. Halayın bir ağırlığı vardır. Gün içerisinde kalabalığın en çok olduğu vakit kollanır. Kadınlar evlikte halay çekerler. Halaya duran kızlar yuvarlak yakalı beyaz patiska giyerler. Biraz daha varlıklı olanlar ise ipek kumaştan, arkadan düğmeli, göğüslerinden üç pensli pileli gömlek giyerler. Çocuklar direğe kollarını dolayarak halay çekenleri izlerler. Kız çocuklarının elbisesinin kenarı fırfırlı, cep kısmı işlemelidir. Saçlarının arasına da mavi boncuk takarlar.
Evliğin ortasındaki kalınca direğin etrafında halay çekenler, örf dağarcığındaki bütün türküleri söylerler: “Su gelir ulan ulan / İçinde karayılan / Seni göresim geldi / Beyaz mintanlı oğlan…” Kızlar kendi türkülerini söylerken dışarıda da erkekler yüksek sesle içeridekilere nazire yaparlar: “Pınarın başında yunak taşısın / Elli kızın yüz gelinin başısın / Gökte uçan tek turnanın eşisin / Yeşil gözlerine kurban olayım…”
Kadınlar evlikte halay çekerken evliğin kapısına yaşını başını almış, sözü geçen bir nöbetçi konulur. Nöbetçi düğünde kâhyalık da yapar. Köyün gençlerinden bazıları kapıdan içeriye girmek için nöbetçiden iltimas bekler. Hatta nöbetçiye ufak tefek hediye teklif ettikleri dahi olur.
Düğünde baş oyun, ağırlamadır. “Mutlu boy” anlamına gelen ağırlama, kendine güveni, cesareti ve mağrur hareketleri ifade eder. Ağırlamayı erkekler oynadığı gibi kadınlar da oynar. Ağırlamada bir söylenir, bir halay çekilir. En yaygın ağırlama türküsü “Ağ Gelin” dir. Her köyde mutlaka bir ağ gelin vardır.
“Öksüz Ali”, “Cezayir”, “Develioğlu” gibi uzun havalarla da halay çekilir. Duygu yüklü halaylarda oyunun hikâyesi anlatılır. Bu hikâyelerden birinde Erciyes’in eteklerine yaylaya çıkan Avşar aşireti ile Develioğlu tanışır. Avşarlar kızlarını Develi’deki dostlarının oğluna verirler. Kız gönülsüz olduğu için çok ağlar. Düğün gecesi acıyla hüznü çaresizliğe katarak uzunca bir ağıt yakar: “… Develer geldi düzüldü / Dizimin bağı çözüldü / Anamın benzi bozuldu / Vermen beni Develi’ye/…” Halay çekerken davula ara verilerek anlatılan hikâyede halay başı “Vur usta, vur!” diyerek izleyenleri hislendirir. Bu sırada zurnanın sesi çok yanık öter.
“Öteyüz”, “Pekmez”, “Kıyılı”nın ardından; “Çimenli Bahçede Bulgur Eliyor”, “Sehen Vurdum Sehene”, “Köprüden Geçti Gelin”… türkülü oyunları oynanır. Hareketli oyunlardan “Kürt Emine”, “Sıçratma”, “Kırıkhan” ile düğün şenliği zirveye ulaşır. “Serçe”, “Zuk”, “Sinsin”, “Ismarıç” seyirlik oyunları seyircileri coşturur. Kekliğe, tilkiye, köpeğe söylenen ağıtlar düğünün en ilgi çekici kısmını oluşturur. İçinde itaat, isyan ya da itirazın saklı olduğu bu oyunlar, göle akan nehrin sırrı gibi izleyenleri bambaşka bir dünyaya alır götürür.
Orta oyunlarından deve oyunu oynanır. Çuldan cerekten yapılan deve kimin kapısına çökerse o evin sahibi bahşiş vermek zorundadır. Cirit ve güreş de düğünün ananevi merasimlerindendir. Güreşte birinci olana tosun, kısır koyun, çebiç verilir. Düğünde odalık sohbet oyunları da oynanır. Yüzük oyunu, ceviz oyunu büyük bir iddiaya ve gösterişe dönüşür. “Değirmenci Dayı”, “Arap”, “Hortlak” gibi cenaze oyunları düğünde temaşası en çok olan oyunlardır. Tarlada takımda çalışanlar işi gücü bırakıp düğüne oyun seyretmeye gelirler. Yorgan melefesinden perde; tahtadan, direkten sahne yapılır. Oyunlarda övgüler, tarifler, tasvirler insanları gülmekten kırar geçirir. Her yörede oyunları sergileyen, kabiliyetli şahıslar vardır. Şahanlar köyünden Karacaların Abdullah, Şabanlı köyünden Zoytarı ve Kara Çavuş, Demircili köyünden Kokulu Bebek, Alagazili köyünden Kokaroğlu ile Sümmani oyun çıkaran şöhretli isimlerdendir.
Düğünün üçüncü gününde oyun ve eğlence, yerini kına telaşına bırakır. Hem geline hem oğlana kına yakmak için hazırlıklar başlar. Yemek pişirmek ve kına yakmak için üç dört sözü geçen erkek, birkaç kız ve gelin, oğlan evinden kız evine kına yakmaya giderler. İçlerinde yemek pişirmekle görevli aşkanacı kadınlar da bulunur. Kız evine akşamüzeri davullu zurnalı varılır. Kınacılar kız evine yakın bir yerde karşılanırlar. Kalabalığın yolu bağlanır. Kınacılara eziyet edilir. Kınacılar bu eziyete katlanmak zorundadır, kız evi naz evidir.
Köyün gençleri yol isterler. “Girzop” denilen yolun karşılığı ya şişek ya davardır. Girzop davarını yemek için gençler bir evde toplanırlar. Akşam yakılacak olan kınada kızın arkadaşları ve akrabaları bulunur. Kına bakır sahan içinde özenir. Üzerine mumlar dikilir. Kızın başı tüllerle örtülür. Evin ortasına bir yastık konur. Kına türküsü söylenerek kına yakılır. Buna “gelin öğünmek” de denir. “…Kız anası, kız babası / Yanıyor kızın kınası / Kız kınayı yaktırmıyor / Hani bunun öz anası…” Peşinden maniler söylenir. “Kınayı getir ana / Parmağın batır ana / Bu gece misafirim / Koynunda yatır ana...” Kınada gelin ağlatılır. Gelinin ağlamaması hoş karşılanmaz. Gelini ağlatmak için kafiyeler dizilir: “Bir incecik su bulanır / Önlük bağı dört dolanır / Ana besler, el gönenir / Var git ağlayı ağlayı…”
Kına türküsünün sonunda Peygamber’e salavat getirilir ve gelin, ortadaki yastığın üzerine üç kez çöktürülüp kaldırılır. Ardından yatağın üzerine oturtulup avucunun içine kınası yakılır. Kına bir taraftan ayrılık, diğer taraftan yeni bir kavuşmanın muştusudur. Kınada hayırlı sözler söylenir. Kınanın kötülüklerden ve nazardan koruduğuna inanılır. Bolluk olsun diye kına tepsisine para atılır. Kına, gelinin eline yakıldığı gibi ayağına da yakılabilir. Gelin elini açmazsa elinin ortasına altın konulur. Altını alan gelin elini açar. Kınacılara ve orada bulunanlara küçük topaçlar yapılarak kına verilir. Kına sonunda çerez dağıtılır. Çerez; fıstık, şekerleme, leblebi ve kuru üzümden oluşur. Kına yakarken gelinin koltuğunun altına konan kömbe, ertesi sabah çeşme başına gelen kızlara dağıtılır.
Oğlan evinde de güveye kına yakılır. Güveyin sağdıçları vardır. Sağdıçlar güveyi korur. Sağdıçların biri evli, biri bekârdır. Güvenilir kişilerden seçilen sağdıçlar düğün bitene kadar oğlanın yanında bulunurlar. Sağdıcın eşi de geline sağdıçlık eder.
Kına bittikten sonra ertesi gün gelecek olan samene yemek hazırlıkları başlar. Geceden koyun kesilir. Samene “gelinci" de denir. Samen alayı gelin almaya oynayarak gider. Kadın-erkek, yaşlı-genç, çoluk çocuk tozu dumana katarlar. Samenden zavur yükselir: “Arap atlar nalı çatlar / Bizim düğüne gelen koçyiğitler / Koçyiğitler aşkına verelim salavat / Sellello Muhammed!” diye seslenilir. Kalabalık hep bir ağızdan “…Davullar çift çift vurula / Avluda halay kurula / Düşler hayra yorula / Şen ola düğün, şen ola!..” türküsünü söyler. Bu esnada davulcu tokmağını davula en sert hâliyle vurur. Zurnacın duluğu bir iner, bir şişer. Beçik en ahenkli şekliyle tokmağa eşlik eder. Davul oğlak derisindense sesi en uzak koyaklardan dahi duyulur.
Samen, köyün dışında karşılanır. Gelincileri beklerken sessizce ağlayan gelinin aklına acıları da gelir, canını acıtanlar da. Dilinden dökülen kelimeler akan gözyaşlarıyla birlikte dizelere karışır: “…Samenim geldi duruyor / Herhâl beni alıcılar / Yeni umudum kesildi / Alıp beni gidiciler…”
Sameni karşılayan kız tarafı ile sameni temsil eden erkek tarafından birer bayraktar seçilir. Bayraktarlar görgülü, zeki ve sözü dinlenen kişilerden oluşur. Kız evi karşılamada çok serttir. Samene “Geri durun, fazla yanaşmayın!” diyerek güç gösterirler. Bu sertlik bayrak değişimine kadar sürer. Kız tarafının bayraktarları oğlan tarafının bayraktarlarına bayrak sorusu sorar. Soruların duyulmamış ve ilginç olması mühimdir.
— Nereden gelip nereye gidiyorsunuz?
— Hazırlardan gelip hızırlara gidiyoruz.
— Hazırlar kim, hızırlar kim?
— Hazırlar, bizimle sizsiniz. Hızırları Allah bilir.
Kız tarafı: “Buraya kadar bildiniz. Şu sorularımıza da cevap verirseniz geçersiniz. Yoksa döner gidersiniz.” der.
— Ayetler içinde mimsiz, ağaçlar içinde çiçeksiz, mahluklar içinde dilsiz kimdir?
— Din-i Muhammet dini taptığın tapu / Bozulmaz Mevla’nın yaptığı yapı / On iki bahçede elli iki kapı / Eşiği bekleyen ol iki kapının cevabı nedir?
— Gökte gezer izi yok, yerde gezer yazı yok; eti haram, sütü helal nedir?
Arka arkaya gelen sorular esnasında kız evi kızarcı olur, oğlan evi alttan alır. Cevabı olmayan sorularla erkek tarafı daha da sıkıştırılır.
— Binboğa Dağlarındaki çamların kaç kozalağı vardır?
— Gökten indi bir Arap / Ağzında yeşil yaprak / Sana diyom bayraktar / Bu dünya kaç kilo toprak?
Sorular zaman, mekân ve samenin tutumuna göre uzar gider. Sorulardan sonra sırığın ucuna bağlı bayraklar değiştirilerek samene geçit verilir. Bayraktarlar kol kola girip yürürken samen de büyük bir sevinçle “Ekenler biçer, konanlar göçer / Cennetin kapısını cömertler açar / Cömertler aşkına verelim Peygamber’e salavat / Sellello Muhammed!” diyerek kız evine doğru yürürler.
Sorular bilinmezse kız tarafı oğlan tarafına çok eziyet eder. Kalburla su taşıtmadan kendir ile kağnıya sarmaya, elbisesiyle suya atmadan ayaklarından baş aşağı asmaya kadar türlü cezalar verilir. Bir yük hayvanı başta olmak üzere birçok hayvanın taklidi yaptırılır. Nispet olsun diye gücü kuvveti yerinde olan bir erkeğe deli inek türküsü söyletilir: “…Erzurum’da inek olsam / Yâr otursa sağsa beni / Tepinsem sütünü döksem / Değnek ile dövse beni…” Türkü bittikten sonra acıtmayacak şekilde sırta değnekle vurulur.
Kız bir akrabasının evine arkadaşları tarafından saklanır. Oğlan tarafı o eve davul zurna eşliğinde gider. Gelinin saklandığı evin önünde halay çekilir. Gelinin oğlan kardeşi ya da kız arkadaşları bahşiş alırsa ancak kapıyı açarak gelini verirler. Gelin odaya, babaevine getirilir. Kızın babaevinde düğün yemeği verilir. Samen doyurulur. Yemekten sonra avluya çeyiz çıkarılır. Her bir çeyiz tek tek yazılır. Yazarken yüksek sesle duyurulur. Çeyiz listesi kıza verilmek üzere oğlan evinden bir aklı yetene teslim edilir.
Kızın erkek kardeşi gelinin beline kırmızı kuşak bağlar. Oğlan tarafı gelinin yakınlarına harçlık verir. Gelin evdeki yakınlarıyla vedalaşır. En çok ağlanılan vakit, bu vakittir. Anne, baba, kardeş, kız ilişkileri satır satır dile getirilir. Kız uzağa gidiyorsa öte baştan birisi kızın ağzıyla söyleyeceğini söyler: “…Baba kızın çok muydu / Bir kız sana yük müydü / Kırılası emmilerim / Hiç oğlunuz yok muydu...” Gelin, telli duvağıyla tüm eşe dosta el sallayarak evden çıkar. Eş dost ise “Allahu ekber, Allahu ekber / Lâ ilâhe illâllahu vallahu ekber…” diyerek gelini ata bindirir. Ana , gözyaşlarını gizleyemez. İki elini yüzüne kapatır. Kelimeler boğazına düğümlenir: “Ağlayınca avuttuğum / Ninni çalıp uyuttuğum / Öpe seve büyüttüğüm / Gelin olup gitti şimdi…” diyerek dönüp eve girer.
Atın yelesine renkli boncuklar dizilir. Boncukların arasına boş mermi kovanı konur. Atın alnına küçük ayna takılır. Gelin atının yanında birkaç at daha süslenir. Bu atlara gelinin sağdıçları olan yengeler biner. Gelin atının arkasına köyün en güzel kızı süslenerek bindirilir. Buna “kepez” denir. Yurdu yuvası aydınlık olsun diye atın iki yanına beyaz mendil bağlanır. Atın yularını bir kişi sağlam tutar. Atın iki yanında boylu boslu birer kişi gelin attan düşmesin, zarar görmesin diye koruculuk yaparlar. Korucular, evliliği mutlu geçenlerin arasından seçilir.
Gelin, oğlan evine yaklaşırken yüzük kaçırılır. Yüzük güveye müjdedir. Bu durum sağ salim gelen gelinin ilk habercisidir. Yüzüğü getirene damat hediye verir. Gelin kapıya gelince attan inmez. Gelin damadın koluna girmeden önce kayınbaba geline bir tarla, bir buzağılı inek, bir koyun hediye eder. Kaynana da hatırı sayılır bir armağan verir. Gelinin başına para, buğday, şeker, darı saçılır. “Darısı başınıza…” sözü, “Dilerim ki bu hoş görünüşe sizler de kavuşursunuz.” anlamı taşır. Gelin eve girerken “Kelam-ı Kadim” in altından geçer. Kapının girişine oklava sokulur. Üzerinde namazlığı da bulunur. Oklava ve namazlık, gelinin evi ev edeceği anlamını taşır. Gelinin gözü açıksa sıçrayarak oklava ve namazlığı alıp eve girer. İçeri geçerken kaynana; gelin evine bağlı olsun, kaynanasının sözünden çıkmasın diye gelini kolunun altından savuşturur. Gelin odasında ağzı tatlı olsun gayesiyle geline şerbet, varsa bal ikram edilir. Nesli devletli olsun diye kucağına çocuk verilir. Damat, sağdıçlar tarafından evden uzaklaştırılarak bir başka evde korumaya alınır.
Gerdek gecesi iki yenge yatak odasını düzenler. Geline telkinlerde bulunulur, övgülü sözler söylenir. Bunun Allah’ın emri olduğu söylenir. İki rekât namaz kıldırılıp nikâh kıyılır. Sağdıç, imamın iznini alarak evin ortasına bir kilim serdirir. Ortaya bir yastık konur. Damat getirilir. Özne (damat) türküleri söyletilir. “Sıra sıra sokular / İzin versin fakılar”, “Sıra sıra sırdaşı / İzin versin kardeşi”, “Ben beyimi överim / Hayırlı olsun diyelim…” diyerek fakılardan, ermişlerden, kâmil insanlardan hayır duası istenir. Kızın kardeşinden izin talep edilir. Tekerlemelerin ardından özneye baş bağlanır, sarık sarılır. Yakıştı mı, diye hazırda bulunanlara sorulur. Cemaat üç defa yakıştı dedikten sonra özne yere oturtulur. Öznenin yanına bir oğlan çocuğu getirilir. Çocuğa ilmeçer batırılır. Çocuk uy vay derse yerine başka çocuk çağrılır. Öznenin yanına oturan çocuk çimdiklendiğinde sesi çıkmamalıdır. Bu çocuğa “zıpçık” denir. Bu tutum doğacak olan çocuğun cesur olması manasına gelir. Özne, sağdıçlar tarafından alınır. Özne övgüsü yapılıp salavatı şerif söylenerek gerdeğe bırakılır.
Odanın dışındakiler ekmek tahtasının üzerinde yemek yer. Tahta boşaltılır. Üç ayrı kişi tahtaya hançer, uflak ve çakı saplar. Buna “kama çekme” denir. Büyüklerden bir kişi “Buyursun oğlanın yakınları, saplananları çekip kaldırsın.” der. Hançeri kaldıran, özneye inek verir. Uflağı kaldıran, özneye koç verir. Çakıyı kaldırana ise -orada bulunan gençler kendi aralarında oturup yesinler diye- oğlak verilir. Kama çekmenin ardından sofraya bahşiş atılır. Bu paralar gerdek gecesinden sonra yengelere verilir. Damat ertesi gün evden ayrılıp işine gider. Bu, büyüklere duyulan saygıdandır.
Gerdek gecesinden sonra yengeler ve oğlanın yakınları toplanırlar. Geline zülüf kesme töreni yaparlar. Zülüf kesme, gelinle kızı ayırma işaretidir. Zülüf kesme âdeti yıllarını geçirdiği babaevinden başka bir eve gelin gidenin yeni evine alıştırılmasıdır. Gelinin zülfü iki yanağından görünecek şekilde kesilerek uçları aşağı doğru uzatılır. Kesilen zülüf ölünceye kadar gelinin sandığında saklanır.
Geline baş bağlanır. Baş bağlanan gelinin evli olduğunu herkes bilir. Gelinler ayrıca tepelik kullanır. Yanları beyaz pullu olup alın kısmına gazi dizilir. Gazi, iki başı ayaklı beşibirlikten oluşur. Merasimin ardından davetlilere yemek verilir. Bu merasim de eğlencelidir. Hikâyeler anlatılır, oyunlar oynanır, türküler söylenir.
Gelin artık ailenin bir ferdidir. Ailenin kural ve kaidelerine gelinin uyması zaman alır. Gelin evde bulunan büyüklere ve öznenin yakınlarına gelinlik eder. Gelinlik etme, gelinin saygıdan dolayı kimseyle konuşmaması ve işaretle anlaşmasıdır. Gelin, büyüklerin yanında yemek yemez; oturmaz, gülmez. Yumuş buyrulduğunda arkasını dönüp gitmez. Gelinlik etme aylarca sürdüğü gibi yıllarca da sürebilir. Kayınbaba veya evin büyükleri gelinin eve alıştığına inanırlarsa bahşiş vererek gelinin konuşmasına izin verirler.
Düğün bittikten sonra davulculara heybe verilir. Karşı tepenin eteğinden davulcular köyü aşarken kulaklarda çınlayan davulun sesi, gönüllerde düğünün hikâyesi kalır.
Yüzlerce yıllık baba, dede yadigârı olan düğünlerde kültürel değerlerimizin bütün özellikleri yaşanır; düğünün sonunda “Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine.” sözüyle mutlu sona iştirak edilirdi.
İnsanlar fakirdi ancak düğünler çok zengindi. Yoksulluğun kendine has değeri ve onuru vardı. Düğün evinin derdi, dertsize bile dertti. Birinin evi herkesin eviydi. Düğüne davet edilip gelmeyenler ayıplanırdı. Gelinler utangaç, nikâhlar ömürlüktü. “Bu evden gelinlikle çıktın ancak bu eve kefenle girersin.” sözü ile gelin giden kızların gittikleri eve bağlılığı öğütlenirdi. Ailede ortaya çıkan düzensizlikler sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla yıkanır, hâl yoluna konulurdu.
Ait olduğu dönemin yöresel özelliklerini taşıyan düğün gelenekleri her geçen gün azalmaktadır. Eskiden avluda, sokakta, meydanda yapılan düğünler; geceli gündüzlü üç beş gün sürerdi. Bugün kapalı salonlarda yapılan düğünler, iki saati bulmaz hâle geldi. Düğün süresi her ne kadar kısalsa da kır düğünü, köy düğünü, toy düğünü adıyla yurdumuzun birçok bölgesinde düğünler hâlen yapılmakta ve yaşatılmaya devam edilmektedir.
İhsan YALÇINKAYA
Eğitimci / Yazar