CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, “Biz bundan sonra madencilerin analarının değil, onlardan sorumlu bakanın göz yaşı döktüğü bir rejime geçiyoruz. Biz sağlık emekçilerinin değil, Sağlık Bakanının gözünün yaşarabildiği, gırtlağının düğümlenebildiği bir rejime geçiyoruz. Biz yoksul işçilerin, kan ter içinde bindikleri servis otobüsünde nefes nefese evlerine döndükleri bir rejimden onlar daha iyi sendikalaşabilsin diye koşturan bakanların nefes nefese koşacağı bir döneme geçiyoruz. Biz elindeki pasaportla dünyanın öbür ucunda bunların hataları yüzünden vize kontrolünde bekleyen gençlerin üzüldüğü, sıkıldığı değil; vizeyi kaldırmak için Dışişleri Bakanı’nın koşturduğu bir rejime geçiyoruz” dedi.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, bugün TBMM’nin 27’nci döneminde, son basın toplantısını düzenledi. Özel’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
“MİLLETTEN YETKİ İSTEYENLER 14 MAYIS’TAN SONRA BAHARI GETİREBİLMEK İÇİN MİLLETİN HUZURUNA VARACAKLAR”
“Bugün, Meclis’in son çalışma günü. Bu son çalışma gününden sonra artık hep birlikte önce aday listelerinin verilmesini, ardından da partilerin de kampanyalarının fiilen başlamasını göreceğiz. Milletten yetkiyi alıp gelenler 5 yıl boyunca yaptıklarının sonunda gidip millete hesap verecekler. Milletten yetki isteyenler 14 Mayıs’tan sonra baharı getirebilmek için milletin huzuruna varacaklar. Yetki isteyecekler.
Biz bu ülkeyi bir saray rejiminden kurtarmış, bu ülkeyi 7 düvelin işgalinden kurtarmış ve kurtuluşu gerçekleştirdikten sonra kuruluşta kendisine saraylar inşa etmek yerine millete bir Meclis inşa etmiş yetkiyi millete vermiş, o millet ne yetki verdiyse kabul etmiş, yetkiyi elinden aldığında da muhalefet çekilmeyi hatta millet bazen yetkiyi vermediği zaman Meclis’te olmamayı dahi hazmedilmiş bir siyasi partiyiz.
“14 MAYIS’TA YENİDEN ÜLKEYİ BİR TEK ADAM REJİMİNDEN, GÜÇLÜ PARLAMENTOYA GEÇİRMEK ÜZERE AZİMLE YÜRÜYORUZ”
Çok seçim kazandık, çok seçim kaybettik. 14 Mayıs 1950 tarihinde kaybettiğimiz seçime sayın Genel Başkanımız, ‘Şüphesiz benim en büyük yenilgim ama demokrasinin zaferidir’ diyebilmişti. Ve kaybettiğimiz seçimden sonra milletin yetkiyi verdiklerine devrettik. O gün yetkiyi devrettiğimiz Demokrat Parti geleneğiyle geçmişte rekabet halinde olduğumuz pek çok siyasi gelenekle ve birlikte olamadığımız pek çok dostumuzla birlikte 14 Mayıs’ta yeniden ülkeyi bir tek adam rejiminden, güçlü parlamentoya geçirmek üzere azimle yürüyoruz. 14 Mayıs’ta bu parlamentonun bahçesinde çiçekler açacak, söz veriyoruz ki yine baharlar gelecek.
8 yıldır burada Grup Başkanvekili olarak basın toplantıları yapıyorum. 12 yıldır milletvekili olarak basın toplantıları yapıyorum. Pozantı Çocuk Cezaevi’nin kapatılmasına sebebiyet verecek raporu da burada açıkladık. Şimdi burada son olarak Afet Yönetimi Kanun Teklifi’mizi açıklayacağım. Bundan sonra hangi makam, mevkilerde oluruz ne yaparız bilmiyoruz. Ama bu kürsüden sürçü lisan etmişsizdir, affola. Bizim bir kusurumuz olduysa, hak yediysek hakkınızı helal edin, bizden yana tamamı helal olsun.
Biz Genel Başkanımızın, Millet İttifakı’nın tüm liderlerinin onayı ve parlamentoda bulunan tüm Millet İttifakı milletvekillerinin iştirakiyle geçtiğimiz günlerde kanun teklifimizi sunmuştuk. O bu depremden yıkılan 10 ili ve yıkılan Türkiye’yi nasıl ayağa kaldıracağımızı, nasıl yıkılmaz bir Türkiye inşa ederken devletin vatandaşına sahip çıkacağını söylüyor. Bu kanun teklifimiz 69 maddeden oluşuyor. Sabah saatlerinde Meclis Başkanlığı’na sunuldu.
“BU KANUN TEKLİFİNİN BİRİNCİ İMZA SAHİBİ KEMAL KILIÇDAROĞLU”
Bu kanun teklifinin birinci imza sahibi Kemal Kılıçdaroğlu… Sayın İbrahim Özden Kaboğlu hocamız inanılmaz emek verdiler. Genel Başkanımızın talimatıyla bir telefon görüşmesi yaptık. Kendisi bana dedi ki ‘Deprem bölgesindesiniz yüreğim orada, gördüklerimden sonra orada olmak istiyorum, ancak Kemal Bey, afet yönetimiyle ilgili her yönüyle düşünülmüş bir kanun teklifi istiyor. Ne dersiniz’ dedi. ‘Hocam siz bize Ankara’da lazımsınız’ dedim. ‘Bugün kalkamayan enkazı bir dahaki sefere kaldırabilelim diye yetişemediğimiz yere bir dahaki sefere devlet yetişsin diye çadır yoksa çadır olsun diye günü gelince konteyner olsun diye bugün siz burada bir şey yapamazsınız ama Ankara’da çok şey yaparsınız’ dedik.
Şöyle bir çalışma yapıldı. Anayasa Hukuku Araştırmaları Derneği (ANAYASADER), Türkiye Barolar Birliği, Türk Mühendis, Mimar Odaları Birliği (TMMOB) kendisi ve bileşenleri ve Türk Ceza Hukuku Derneği yönetim kurullarıyla birlikte çalışılarak bu 69 maddelik Türkiye Afet Yönetimi Kanun Teklifi’miz oluşturuldu.
Afetler hukukunun etkili kılınması için 69 maddelik bu kanun teklifimizi derledik, topladık, yazdık ve altına imzalarımızı attık. Millet İttifakı Ortak Politikalar Mutabakat Metninden tutun kendi deneyimlerinin devlet arşivlerinden taranmasına ve Şili’de Japonya’ya, Filipinler’den İtalya’ya uzanan geniş bir uluslararası düzenlemelerin de incelendiği, uluslararası kriterlerin gözetildiği disiplinler ve disiplinler arası bu kanun teklifi hazırlandı.
“TBMM BÜNYESİNDE İSE AFET RİSKLERİ DEĞERLENDİRME ADI ALTINDA DAİMİ BİR İHTİSAS KOMİSYONU KURUYORUZ”
Örneğin Afet ve Sivil Savunma Akademisi, Afet Kriz Merkezi, Kamu Acil Haberleşme Merkezi, Kamu Acil Haberleşme Sistemi üzerinden sistemin nasıl birbiriyle konuştuğunu, denetlediğini, kolladığını ve koordine olabildiğini göreceksiniz. Afet anında her şey çöktüğünde neyin, nasıl devreye gireceğini, neyi, nasıl devreye girecekse onu kimin hazırladığını göreceksiniz. TBMM bünyesinde ise Afet Riskleri Değerlendirme adı altında daimi bir ihtisas komisyonu kuruyoruz. Yani sel, yangın, deprem olduktan sonra biz bunları araştıran bir komisyon kuralım, neden yandık, neden öldük diye komisyon yerine kimse ölmeden ağaçlar, sincaplar yanmadan, kimse sele kapılmadan, enkaz altında inleyerek evladına duyurduğu sesi devletine duyurmadan ölmesin diye daimi bir komisyon devamlı çalışacak.
Devletin yükümlülüklerinin ayrıntılı bir biçimde düzenlendiği afete duyarlı ulaşım planlaması ve afet öncelikli kentsel dönüşümü devletin en önemli yükümlülükleri olarak tarif ediyor. Devlete bu ödevleri veriyor. Ve takip ediyoruz. Afet olduğunda ulaşıma nasıl müdahale edilebileceğini, canını orada kurtarabilmiş yakınları çökük altındaki jandarma personeline kendisi de afetzede olan o ilin polislerine değil, devletin afete duyarlı ulaşım planlamasında kim görevlisiyle onlara bırakıyoruz.
Afet öncesi kentsel dönüşümü en öncelikli görevimiz olarak görüyoruz. Ne kadar hızlı iktidar değişirse bu kanun ne kadar hızlı çıkarsa ve görevler ne kadar hızlı teslim edilse ve bizim tarafımızdan denetlenirse İstanbul başta olmak üzere Türkiye’de beklenen bütün depremlerde kayıplarımız aza inecek.
“MUASIR MEDENİYETLER NEREDEYSE YAKALAYIP GEÇMENİN YOLU AB’YE TAM ÜYELİKTİR”
Sayın Genel Başkanımız gençleri, bizleri heyecanlandıran bir vaatte bulunmadı, olacağı söyledi. İktidar olursak en kısa sürede vizesiz Avrupa vaadinde bulundu. Aksi yönde sesler yükseldi. Niçin olmayacak? Bu Kemal Bey’in yapacağı bir şey değil ki diğer Avrupa ülkelerinin yapacağı bir şey. Bu kadar bihaberler konudan. Bir il AB macerası İsmet Paşa döneminde başlamıştır. Vasiyet bilindik yerdendir, ‘muasır medeniyetleri yakalayın ve geçin’ diyorsa Mustafa Kemal Atatürk, o muasır medeniyetler neredeyse yakalayıp geçmenin yolu AB’ye tam üyeliktir.
İttifak ortağımız Ahmet Davutoğlu Başbakanlığında 55 maddelik yol haritası önümüzde. 52’si bitti son üçüne kalındı. O üçüne katılınmasaydı bugün hepimiz Avrupa Birliği’nde vizesiz geziyorduk. Anlaşma hazır. Birinci madde, Tayyip Erdoğan’ın ‘Eğer sen bunu hayata geçirirsen il ve ilçe başkanı bulamazsın’ dediği ve kıyametin koptuğu Siyasi Ahlak Yasası. İkincisi Kişisel Verileri Koruma Kanunu AB standardında olsun. Üçüncüsü de ifade özgürlüğünün sınırlarını genişletin diyor… Avrupa Birliği sen bunları yaparsan vizesiz gel diyor. Yapmayan bunlar. Niye yapamıyorlar? AKP il, ilçe başkanı bulamazmış. MHP, ifade özgürlüğüne karşı çıkarmış. Kişisel verilerde de bildiğin lakaytlık. Geçen gün tapu kayıtlarını çaldırdı adamlar. Bu konuda kimsenin endişesi olmasın.
“BU YALANCILIKLA OY İSTENMESİ DOĞRU BİR İŞ DEĞİL”
Çıkmış, iftardan sonra diyor ki ‘Millet İttifakı gelirse Abdullah Öcalan’ı serbest bırakacak.’ Ya arkadaşlar, bunu nerede duydunuz, kim söyledi? Biz nerede böyle bir şey söylemişiz. Çıksın bunu söylesinler. Yok. Ben atayım bu yalanı, nasılsa herkes duyur, bütün televizyonlar veriyor. Onlar düzeltse de yüzde 20, 30, 50 duyar. Kalan 50 bana yeter, belki onları kandırarak seçim kazanırım. Böyle bir şey yok. Bu ahlak değil, bu siyasi ahlakta değil, kişisel olarak da bu yalancılıkla oy istenmesi doğru bir iş değil. Bizim bu yönde bir imamız bile yok.
Dışişleri Bakanı dün çıkıyor, ‘Darbe yapmış FETÖ’cüleri serbest bırakacaklar.’ Allah’ından kork. Kapalı Meclis’i açtıran biziz. Kapalı Meclis’i açtırıp orada darbeye direnip, F-16’nın bombasını yiyen biziz. O gece ben demişim ki, ‘Demokrasinin yanındayız, darbelerin karşısındayız, yeni seçimde millet yeni bir görev verene kadar ana muhalefetiz. Demokrasinin ve seçilmiş parlamentonun, hükümetin arkasındayız.’ A Haber stüdyosu diyor ki, ‘Bugüne kadar çok eleştirdik ama bugün Özgür Özel’in söylediklerinin karşısında söyleyecek söz bulamıyorum’ diyor, takdir ediyor.
“SİZ SEÇİMİ KAZANACAĞINIZI BİLSENİZ GİDER FETHULLAH GÜLEN’İN ELİNİ ÖPERSİNİZ”
Şimdi çıkmış o Çavuşoğlu, bu iktidarın Dışişleri Bakanı, ‘bunlar darbeyi yapan komutanları serbest bırakacak’ diyor. Bunu aklından geçirenin iki elim yakasında olur. Bunu hayali yasak bizim dünyamızda. Adam milletin üstüne tankları sürecek, arabaların içinde milleti ezecek, elinde bayrak olanlara yaylım ateşi açtıracak talimat verecek. Meclis’e füze attıracak biz onları serbest bırakacağız. Geçin. Ama seçimi kaybedeceğimi bilsem onu yapmam, bunu yapmam; siz seçimi kazanacağınızı bilseniz gider Fethullah Gülen’in elini öpersiniz. Buraya yazıyorum. Bu kadar net söylüyorum. FETÖ’yle tarihi husumeti olan biziz, tarihlerinde etle tırnak olanlar, ‘bize nifak sokmayın, hoca efendiyle aramıza nifak sokamazsınız’ diyenlerin, birbirine göz yaşı dökenlerin dediğine bak.
Bu iki büyük yalandan sonra bir de gelelim Ömer Çelik’e. Troller yapar. Üç gündür yapıyorlar sahiplenen çıkmadı. Bir baktım Ömer Çelik dün yine asker bavulu gibi atlamış oraya. Bu kadar yalan olur mu, bu kadar utanmamak olur mu? Marteniçka, Mart ayı gelmeden bileğine takıyorsun. Gözün leylek arıyor. Bu bir balkan geleneğidir. Üsküplü bir dedenin, Selanikli bir anneannenin torunu olarak anlatıyorum. Leyleği gördüğün anda çıkarıyorsun dileğin olmuştur. Bir inanışa göre kırlangıçta olsa oluyor. Mart’ın sonu geldiğinde eğer hala duruyorsa da bunu gidip tomurcuk veren bir ağaca, tercihen gül ağacı da iyidir. Gidip bunu oraya asıyorsun. Ben asarken fotoğrafımı çektim.
Kemal Beyin kampanyasında ‘Sana söz yine baharlar gelecek.’ Trollerin söylediği, Ömer Çelik’in sahiplendiği darağacı. Oradaki gül ağacının dallarına ‘darağacı’ diyorlar. ‘Bu da idam’ diyorlar. ‘Bize idam sehpasıyla tehditte bulundu Trabzon mitinginde’ diyorlar. Bu görüntüye ‘idam sehpası’ diyor, duyanda inanıyor. Allah’tan kork. Rahmetli anneannem Selanik göçmeni ben böyle bir şey yapsam ‘Ramazan mübarek gün yalan atma Allah çarpar’ derdi.
“BİZ BÖYLE YALANCILIĞI ÖĞRENEMEDİK, BÖYLE SAHTEKAR GÖRMEDİK”
Biz böyle yalancılığı öğrenemedik, böyle sahtekar görmedik. Balkan göçmenlerinin, Üsküplülerin, Selaniklilerin, suyun öte yanından gelenlerin, canlarımızın, Makedon göçmenlerinin hepsinin bildiği ve bir Makedon göçmeninin genel başkanımızın bileğine takıp emanet ettiği onun da çok etkilenip kampanyasına ilham aldığı marteniçkadan bu yalanı çıkarıyorsunuz ya artık sizin bu yalanınıza inanacak kimse kalmadı. Ama sizi en çok da göçmenler ayıpladı. Siz bizim bu baharımızdan, siz bizim bu inancımızdan, sizin bizim bu hevesimizden, bu küçücük ve bin yıllık gelenekten idam sehpası çıkardınız ya yazıklar olsun size Ömer Çelik. Söyleyecek başka bir şey bulamıyorum.
“BUNLAR HAMDİ BEY GİBİ MEHMET ŞİMŞEK’E DEVAMLI TEKLİFTE BULUNUYORLAR. ADAM ‘YOKUM’ DİYOR KAPATIYOR”
Tayyip Erdoğan, her yeni küresel kriz çok büyük eleştirileri göğüsleyerek hayata geçirdiğimiz Türkiye Ekonomi Modeli’nin doğrulunu teyit ediyormuş. Sonra da diyor ki, ‘Önümüzdeki dönem ekonomi politikalarımızı daha da güçlendirmek için şimdiden ciddi hazırlıklar yürütüyoruz. Uzun yıllar ekonomi yönetimimizde yer alan Mehmet Şimşek kardeşimiz koordinasyonunda bir ekip çalışıyor.’ Bir; sen ne dedin? Önce Yeni Ekonomi Modeli (YEM), sonra Yeni Ekonomi Programı (YEP), sonra olmadı Çin Modeli dediniz, sonra Türkiye Ekonomi Modeli (TEM). Bu TEM başarılıysa Mehmet Şimşek ne çalışıyor? İkincisi; Mehmet Şimşek mevzusu Hamdi Bey mevzusuna döndü. Geçen sefer de ‘Mehmet Şimşek geliyor.’ Adam yalanladı. ‘Mehmet Şimşek geliyor, geliyor…’ Yokum dedi. Şimdi bunlar Hamdi Bey gibi Mehmet Şimşek’e devamlı teklifte bulunuyorlar. Adam ‘yokum’ diyor kapatıyor. Bunlar bir daha başlıyor. Teklifi kabul etmiyor, ‘kutuma gideceğim’ diyor Mehmet Şimşek. Kutu nerede? 14 Mayıs’ta milletin önünde, sandık orada.
“MADEM SENİN EKONOMİ MODELİN İYİ GİDİYOR NEDEN MEHMET ŞİMŞEK EKİBİYLE BERABER KURTULUŞ REÇETESİNE ÇALIŞIYOR?”
Madem senin ekonomi modelin iyi gidiyor neden Mehmet Şimşek ekibiyle beraber kurtuluş reçetesine çalışıyor? Yok öyle bir şey. Mehmet Bey ‘var’ derse de krizin varlığını kabul ederler. Mehmet Bey, ‘yokum’ derse bir daha arayacak seçim gecesine kadar. Sandık orada, kutuya gideceğiz hepimiz işte o zaman YEM’den de TEM’den de yoksulluktan da işsizlikten de hep beraber kurtulacağız. Kutumuza gideceğiz, millet açacak, Allah’ın izniyle yüzde 55-60 Millet İttifakı, yüzde 55-60 Kemal Kılıçdaroğlu, 300’ün üzerinde milletvekiliyle Millet İttifakı bak o zaman millet hangi teklife ‘evet’ diyormuş. Millet o zaman örneğin Kurban Bayramı’ndaki 15 bin liraya ‘evet’ diyecek. Kutusuna gidecek alacak onu.
Kutuya giden kazanıyor, bunlara kanan kazanmıyor. Millet kutusuna gidip açtırınca sandığı her bayram bir asgari ücret, Kurban’da 15 bin lira, taşerona kadro, atanamayan 100 bin öğretmen bu sene 100 bin atama. Kutusuna gidiyor atanamayan öğretmen, ‘aç kutumu alayım tayin hakkımı’ diyor. EYT’liyi bile kandırdılar. Kutusuna gidiyor BAĞ-KUR’lu ‘9 bin gün beklemeyeceğim, 5 bin günde emekli olacağım’ diyor. 14 Mayıs’ta kutuyu açtıran kazanacak. Teklife aldanan, Hamdi Beye kanarsan yandın.
“NEBATİ ENFLASYON 10 OLACAK DİYORDU, TÜİK 50 DİYOR”
Nebati’de konuşmuş. Bu Nebati, ‘2023 seçimlerine tek haneli enflasyonla gideceğiz’ dedi mi, demedi mi? Dedi. Onun dediğine göre en çok 9,9 olacaktı. Peki TÜİK ne diyor? ‘T’ Tayyip’i, ‘Ü’ üzmeyen, ‘İ’ istatistik, ‘K’ kurumu ne diyor? Yüzde 50 diyor. Millet yüzde 50’ye inanmıyor. Nebati 10 olacak diyordu, TÜİK 50 diyor. Kuru soğan geçen sene bugün 2 liraymış enflasyon yüzde 50 olsa 3 lira olacakmış. Pazarda soğan 3 lira mı, 19 lira mı? Patates 7 liraymış, enflasyon TÜİK’in dediği gibi olsa 10 lira olacakmış bugün 18 lira. Kuru soğan için yüzde 800, patates için yüzde 163 enflasyon var. Şekerin geçen sene kilosu 10 lira, TÜİK doğru söylese bu sene 15 lira olması gerek. Şeker 28 lira mı, 15 lira mı? Tahin helvası akşam iftar sofrası için. 41 lira geçen sene, enflasyon yüzde 50 olsa 61 olacak bugün bakkalda 89 lira mı değil mi? Eğer tayin helvası 89’sa biz doğru söylüyoruz, 61’se TÜİK doğru söylüyor. Eğer soğan 19 liraysa biz doğru söylüyoruz, 3 liraysa TÜİK doğru söylüyor.
Pirinç 20’yken 30 olması lazım, bugün 44 lira pirinç. 44’e değil, 30’a pirinç varsa onlar doğruyu söylüyor. Ekmek 3 lira olması lazımmış 5 lira. 3 liraya ekmek varsa onlar doğru söylüyor. Koyun kuşbaşı 140 liraymış olmuş 300 lira. Yüzde 50 olsa 211 lira olacak. 211 lira mı? Kaşar peyniri 93 liradan 212 liraya çıkmış. TÜİK doğru söylese 139 lira olacakmış. Biz utanırlar diye, yüzünüz mü kızarmıyor diye kırmızıyla yazdık. TÜİK’in yalanındaki fiyatlar onlar ama maalesef bu fiyatlar var ve bu fiyatlar vatandaşın belini büken fiyatlar. Bunlar bu seçime yüzde 9 enflasyonla girmeyi taahhüt etmiş, yalanlarıyla yüzde 50, fiilen yüzde 115, ENAG’a göre soğan için 800’ü, patates için yüzde 160’ı, salçada yüzde 20’yi, şekerde yüzde 170’i, pekmezde yüzde 180, kahvede yüzde 110’u bulmuş, gerçek hissedilen enflasyonla giriyoruz bu seçime.
“BİR CAN KURTARMAK PAHASINA CANINI ORTAYA KOYAN HEKİMLERİN HAKKI ÖDENMEZ”
Dün bu toplantıda kamu mühendislerinin çok haklı taleplerini dile getirirken kurduğum cümle biraz da devrik bir cümle hekim arkadaşların bazılarını üzmüş. Ömrüm boyunca sağlık meslek örgütlerinde mücadele etmiş onlarla beraber olmuş, onların bütün haklarını 12 senedir burada savunan birisi olarak bende buna çok üzüldüm. Benim orada demek istediğim kamuda aynı kıdemde olanlar arasında bir uçurum var ama peşi sıra fiyat, maaş karşılaştırması gibi olunca üzülmüşler. Birincisi Covid’de hepimiz gördük bir can kurtarmak pahasına canını ortaya koyan hekimlerin hakkı ödenmez. Karşılaştırdığımız maaşların çok üzerini hak ediyorlar ona katkı sağlamak Millet İttifakı olarak, CHP olarak boynumuzun borcu.
“HEKİMLERDEN ÖZÜR DİLEMEK ONLARIN HAKKINI VERMEK; BİR YENİLMİŞLİK DEĞİL BİR ÖĞRENMİŞLİK HALİDİR”
Bunu söyledim açıkladım birçok hekim örgütünden, birçok hesaptan teşekkür geldi. Ama tek tük ‘özür dile’ diyenler var. Bu siyasette de özür dileyince sanki diskalifiye oldum, mağlup oldum. Hayır. Özür dilemek bir erdem. Örneğin Erzurum’un Hınıs Devlet Hastanesi’nde bir kardeşim üzüldüyse, Manisa Sarıgöl’deki devlet hastanesindeki bir nöbetçi doktor cep telefonunda görüp de gönlü kırıldıysa, Malatya’da karaciğer nakli yapan Sezai hocanın ekibinden bir doktorun canı sıkıldıysa, Edirne’de Trakya Üniversitesi’nde acil nöbetinde bir doktor, ‘Ya Özgür ağabey bunu niye böyle demiş’ bir yıllık yeni doktor böyle bir şeyden rahatsız olduysa, zorunlu hizmetlerini deprem bölgesinde konteynerda yapanlar, Islahiye’den, Nurdağı’ndaki doktorlardan herhangi birinin kalbi kırıldıysa özür diliyorum. Çünkü doktorlardan, hekimlerden özür dilemek onların hakkını vermek; bir yenilmişlik değil bir öğrenmişlik halidir.
“MADENCİLERİN ANALARININ DEĞİL, ONLARDAN SORUMLU BAKANIN GÖZ YAŞI DÖKTÜĞÜ BİR REJİME GEÇİYORUZ”
Biz bundan sonra örneğin madencilerin analarının değil, onlardan sorumlu bakanın göz yaşı döktüğü bir rejime geçiyoruz. Biz sağlık emekçilerinin değil, Sağlık Bakanının gözünün yaşarabildiği, gırtlağının düğümlenebildiği bir rejime geçiyoruz. Biz yoksul işçilerin, kan ter içinde bindikleri servis otobüsünde nefes nefese evlerine döndükleri bir rejimden onlar daha iyi sendikalaşabilsin diye koşturan bakanların nefes nefese koşacağı bir döneme geçiyoruz. Biz elindeki pasaportla dünyanın öbür ucunda bunların hataları yüzünden vize kontrolünde bekleyen gençlerin üzüldüğü, sıkıldığı değil; vizeyi kaldırmak için Dışişleri Bakanının koşturduğu bir rejime geçiyoruz.
O yüzden doktorlardan veya bu kadar zaman yaptığım bütün basın toplantılarında kalbini kırdığım kim varsa hepsinden ağız dolusu özür diliyorum. Artık devletin özür dileyebildiği bir rejime geçiyoruz. Bakanların istifa edebildiği bir rejime geçiyoruz. Partilerin hatalarını kabul edebildiği bir rejime geçiyoruz. Buna da vesile olan Twitter’da önce kızan sonra helalleşen ve biraz daha inatçı olup tek tük de olsa ‘Özgür Özel özür dilesin’ diyen bütün kardeşlerimize teşekkür ediyorum. Siyasiler özür dilemesini de bilecekler bundan sonra.
“HER ANKETTE SİZİ ERİTEN, YEREL SEÇİMLERİ KAYBETTİREN BU DİLDEN SİZDE KURTULUN”
İstanbul İl Başkanlığımıza silahlı bir saldırı yapıldı. Nöbetçi polislerin ifadeleri ve nöbetçi güvenliğin ifadeleriyle İstanbul İl Başkanlığımıza önünden geçen otoyoldan, bir aracın içinden, hedef gözetilerek ama isabet kaydedilemeyerek silahla atış yapıldığı söyleniyor. Burada ilk akla gelen tepkiyi vermeyeceğim. Kimseye siz yaptınız diyemeyiz. Kimseye siz yaptırdınız da diyemeyiz. Ama biri çıkar bütün bunlar hep bu kutuplaştırılan siyaseti geren dilin ve Cumhur İttifakı’nın hedef gösteren, herkese ‘terörist’ diyen, ‘hain’ diyen, bu taraftakileri vatansever, bu taraftakileri ‘hain, terörist’ olarak gösteren dilin bunu tetiklediğini söylerse de kimse de buna karşı çıkmaz. O kişiye de yanlış diyemeyiz. Bu dili terk etmek lazım. 14 Mayıs’tan sonra devlet bu dili terk edecek ama 14 Mayıs’a kadar hiçbirimizin canı yanmasın, bir annenin daha gözü boşuna yaşla dolmasın diyorsanız lütfen Cumhur İttifakı olarak size de faydası olmayan ve her ankette sizi eriten, yerel seçimleri kaybettiren bu dilden sizde kurtulun.
Çünkü siz, ‘Ekrem terörist’ dedikçe Ekrem İmamoğlu yükseldi. Mansur Yavaş’a terörizm yapışır mı? Onu yapıştırdıkça sizin yalancılığınız tescillendi. O yüzden korkmuyoruz, sinmiyoruz, bir kelime eksik konuşmuyoruz, bir santim geri gitmiyoruz, bir parmak eğilmiyoruz. Çünkü biz biliyoruz ki bir parmak eğilirsek siz bu millete diz çöktürürsünüz. Biz bu millete diz çöktürtmeyeceğiz.”
Özel, basın toplantısının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Özel, seçim listelerinin nasıl olacağına ilişkin ve Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’yle görüşülmesine ilişkin sorulara şu yanıtı verdi:
“BÜTÜN İTTİFAK ORTAKLARIMIZ ARASINDA MAKSİMUM İŞ BİRLİĞİ, EN İYİ PARLAMENTO SONUCU İÇİN ÇALIŞIYORLAR”
“İttifak halinde bazı yerlerde birlikte gireceğimizi biliyorum ama bilgilerin tüm taraflar tarafından teyit edilir ve doğrulanır bir noktada olması lazım. Ben bir partinin yasama kanadındaki sözcüsü olarak böyle bir açıklamayı yapmayı doğru bulmam. Bu bilgilerin tüm partiler tarafından teyit edilip eğer varsa ortak basın açıklaması ya da basın metnini beklemek gerekir. Hala bu bilgiler ben toplantıya hazırladığım sırada teyide muhtaçtı. Bütün ittifak ortaklarımız arasında maksimum iş birliği, en iyi parlamento sonucu için çalışıyorlar.
“MAKAM ODASINDA OTURUP ‘SEN ÇEKİL SANA ŞUNU VERELİM’ BİZ BUNU TÜRKİYE’YE DE KENDİMİZE DE İNCE’YE DE YAKIŞTIRMAYIZ”
Sayın İnce’yle birlikte sayın genel başkanımızın yapmış olduğu görüşmedeki heyette bende vardım. Resmi görüşmede genel başkanımız depremden, afetten, afet yönetiminden, ülkenin içinde bulunduğu krizlerden; bu krizlerden nasıl çıkacağımız yönündeki ortaklaştığımız politikalar metninden bahsederek son derece nazik bir üslupla sayın İnce’ye sunumlarını yaptı. Sayın İnce’de aynı nezaketle cevaplar verdi. O toplantıda neler konuşulduğunu zaten genel başkanımız çıkıştaki basın açıklamasında söylemişti. O kapsam doğrudur. İçeride konuşulmasa da sayın İnce, ‘ittifak konusunda farklı ilkelerimiz var’ deyip, içeride konuşmamıştık, onları söylememişti bize çünkü öyle bir konu açılmamıştı ama birtakım değerlendirmelerde de bulunmuştu. İçerideki görüşmede bir pazarlık olmamıştı, bir teklif yapılmamıştı. Zaten meselenin özü de şuydu; Türkiye’yi yönetmeye talip, 13. Cumhurbaşkanlığına talip iki adayın bir partinin genel merkezinde, genel başkanın resmi makam odasında oturup ‘sen çekil sana şunu verelim’, ‘sen benden ne istersin’ biz bunu Türkiye’ye de kendimize de İnce’ye de yakıştırmayız.
“ENGİN ALTAY KENDİSİYLE O GÜN AKŞAM YÜZ YÜZE BİR GÖRÜŞMEDE BULUNDU”
Ayrıldıktan sonra bizim ümidimiz tabi ki o günden sonra seçimi ilk turda kazanacak bir iradeyi hep beraber ortaya koymaktı. Sayın İnce’ye orada ‘çekiliyor musunuz’ diye sorulunca ‘hayır’ demişti. Biz zaten ona çekilin demeye gitmedik ama birinci turun önemini hepimiz teyit ediyoruz. Kamuoyunda ‘niye bir teklif yok, niye anlaşmıyorsunuz’ beklentisi üzerine benim de bilgim dahilinde, kıdemlimiz, geçen kampanyada sayın İnce’ye eşlik eden sayın Engin Altay kendisiyle o gün akşam yüz yüze bir görüşmede bulundu. Daha sonra döndü ve ertesi sabah bir görüşme daha yaptılar. Bu görüşmelerin sonucunda biz bu görüşmelerde hep birlikte kazanacağımız ve ilk turdan sonra ülkeyi birlikte yöneteceğimiz bir imkan olur mu şartlarını aradık ve sorduk. Bu müzakerelerden iki geçmiş kuvvetli dostun partileri adına yürüttükleri bu müzakerelerden bir sonuç alamadık. Görüşmeler o aşamada bitti. O günden bugüne de resmi bir görüşme yoktur.
“TREND BİRİNCİ TURDA BU SEÇİMİ YÜZDE 50’NİN ÜZERİNDE, YÜZDE 51’LER DÜZEYİNDE BİR OYLA DÖRTLÜ BİR YARIŞTA KAZANABİLECEĞİMİZİ GÖSTERİYOR”
Ancak sayın İnce’nin de bugün teyit ettiği bir başka görüşme adaylıklar kesinleştikten sonra gerçekleştiğini bizde her iki tarafın beyanlarından öğrendik. Orada Fikri Sağlar bir mutabakata varmış olsa o zaman mutlaka gelip bunu partimize söyleyip burada da yol alınabilirdi, hala da alınabilir. Adaylıklar kesinleşmiştir ama bundan sonra sayın İnce, ‘bu seçimi birinci turda Kemal Kılıçdaroğlu kazanmalı, tek adam rejimi bitmelidir’ dediği anda o zaman bu iş birinci turda zaten bitecektir. Demediği durumda bizim elimizdeki anket trendleri seçimi birinci turda kazanacağımızı gösteriyor. Ama işin garantisi olması için açık fark olması için, yüzde 50’nin çok daha üzerindeki bir sonuç için formüller işleyebilir. İşlemezse elimizdeki trend birinci turda bu seçimi yüzde 50’nin üzerinde, yüzde 51’ler düzeyinde bir oyla dörtlü bir yarışta kazanabileceğimizi gösteriyor. Biz bu trendin çok daha iyi bir noktaya gideceğini düşünüyoruz.
“BİZ SAYIN İNCE’Yİ SEVİYORUZ, İNCE’Yİ SEVENLERİ DE SEVİYORUZ”
Biz sayın İnce’yi seviyoruz, İnce’yi sevenleri de seviyoruz. İnce’ye oy vermek isteyenleri de seviyoruz hepsini de anlıyoruz. Bugünlerde artık onların nasıl davrandığını ve nasıl bir umut içinde olduklarını da yani bu tek adam rejimini bitirmenin herkese çok iyi geleceğini de hep birlikte hissediyoruz. O açıdan biz asla ve asla germek istemeyiz, tartışmak istemeyiz, kırmak istemeyiz. Partimize emeği olan birisidir. Kendi deyimiyle partinin öz evladıdır. Bu partide benim 8 yıldır yaptığım görevi benden önce 4 yıl boyunca yapmış, bana da emeği olan, partimize de emeği olan bir kişidir. 14 Mayıs’ta birinci turun sonunda size söz yine baharlar gelecek.”